Anayasa Mahkemesi, Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) "Eylemleri yanında terör örgütüyle olan bağlantıları da değerlendirildiğinde devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği anlaşıldığından, Anayasa'nın 68. ve 69. maddeleri ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 101. ve 103. maddeleri gereğince..." kapatılmasına karar verdi.
Mahkeme kararlarına saygı gösterilmesi, bunların harfiyen uygulanması, demokratik düzenin gereği. Ancak bu, yargı kararlarının gerek hukuki, gerekse siyasi açıdan eleştirilmesine engel değil.
Kararın hukuki açıdan ayrıntılı değerlendirmesi (bu bağlamda aleyhteki yanısıra lehteki delillerin de ele alınıp alınmadığı) tabii ki ancak gerekçenin açıklanmasından sonra mümkün olacak. Umulur ki bu açıklama Demokratik Kitle Partisi'ni kapatma gerekçesinin açıklanması kadar (2 yıl 9 ay!) sürmez. Bu aşamada yapılabilecek hukuki değerlendirmeyi ise Prof. Dr. Levent Köker "Kapatma davasında bilinmeyen ayrıntılar" başlıklı yazısında (Zaman, 17 Aralık 2009) mükemmel bir şekilde yaptı. Başlıca şunların altını çizdi: Partiler rejiminin demokratik standartlara uyması için Anayasa'nın ve Siyasi Partiler Kanunu'nun, yalnızca şiddeti savunan veya uygulayan partilerin, tek başına başsavcının değil parlamentonun başvurusu üzerine kapatılabilmesini öngörecek şekilde değiştirilmesi gerekir. "Aksi halde 'demokratik açılım' kararlılığı da hak ettiği övgüden yoksun kalacaktır."
Gerekçe açıklanmadığı için DTP'nin Anayasa'yı ve SPK'yı "nasıl" ihlal ettiğini, "terör örgütüyle olan bağlantıları"nın "neler" olduğunu bilmiyoruz. Başkan Haşim Kılıç, Mahkeme'nin "her konuda AİHM'nin içtihatlarına önem verdiğini" ancak bu içtihadın İspanya'nın Batasuna Partisi ile ilgili yönünün DTP'nin kapatılması kararına "özel ve doğrudan bir etki yapmadığını" söylüyor. (Taha Akyol, Milliyet, 14 Aralık 2009)
Anayasa Mahkemesi'nin DTP'yi kapatırken AİHM'nin Türkiye'deki parti kapatmalarıyla (özellikle Halkın Emek Partisi davasında hükümetin tazminat ödemesiyle sonuçlanan) ve Batasuna partisi ile ilgili içtihadından, en azından dolaylı bir şekilde nasıl etkilendiğini değerlendirmek de gerekçe açıklandıktan sonra mümkün olacak. Bu aşamada şu söylenebilir: AİHM, Batasuna'nın kapatılması kararının örgütlenme özgürlüğünün ihlali olmadığına karar verirken şu hususları dikkate aldı: Kimi Batasuna liderleri ETA içinde de faaldi. Batasuna, ETA'ya mali yardım yapıyordu. Batasuna liderleri ETA terör eylemlerini kınamıyor, militanlarından 'askerlerimiz' olarak söz ediyordu. DTP ile PKK arasında böylesine "organik" bağlar bulunduğu kuşkuludur. Öte yandan İspanya-Türkiye karşılaştırmasının, Batasuna-DTP karşılaştırması açısından elbette ki geçerli yönleri var. (Bkz. Akın Özçer, Taraf, 17 Aralık) DTP'yi kapatma kararının siyasi değerlendirmesini yapmak için gerekçenin açıklanmasını beklemek gerekmiyor. Her mahkeme kararı gibi bu kararın da siyasi bir yönü var. Yargının bağımsızlığı dışarıdan gelecek baskılara karşı korunabilir, ama yargıçlar siyasi tercih ve değerlerinden bağımsız değildir. Onun için mahkemelerin kimi yasaları özgürlükçü, kimileri statükocu olarak yorumlar. Türkiye'nin resmi ideolojisi (dilerseniz Kemalizm) liberal demokrasi ilkelerine uymadığı gibi, Anayasa Mahkemesi üyeleri de devletin resmi ideolojisini paylaştıkları için bu göreve atanmış kimseler. Hüküm gibi, davanın ne kadar süreceği, gerekçenin ne zaman açıklanacağı da hep siyasi tercih konuları.
Mahkeme kararlarının amaçlanmayan siyasi sonuçları da olur. DTP'nin kapatılmasının hükümetin demokratik açılım girişimine darbe indirdiği tartışma götürmez. Belki en vahim sonucu ise Kürt yurttaşlar arasında uyandırdığı dışlanma duygusu. Bir Kürt öğrencim bu duyguyu şöyle ifade etti: "Ne ben, ne de annem babam herhangi bir seçimde DTP'ye oy verdik. Tasvip etmediğimiz yönü de çoktu. Fakat kapatıldığını öğrenince, içimde bir şeyler koptu...".
ZAMAN