Konuşan: M. Ali Aslan / HAKSÖZ-HABER
Tercüme: Muhammed el-Mahmud / Mehmet Algan
Suriye’nin en önemli şehirlerinden Halep’te Esed güçlerine karşı direnen Liva es-Sevra el-Halabiyye adlı grubun yöneticilerinden ve grubun bağlı olduğu el-Meclisi’l Askeri’nin siyasi büro üyesi Dr. Abdurrauf Kuraym ile haber merkezimizde konuştuk.
Dr. Abdurrauf Kuraym Kimdir?
Dr. Kuraym, bir iktisatçı ve bu alanda doktorasını yapmış. Suriye devrimi başlamadan önce iş adamıydı. Devrimden sonra muhalif olduğu için 6 ay Baas zindanlarında kaldı ve ağır işkencelerden geçti. Başlangıçta silaha karşıydı; serbest kaldıktan sonra silahlı mücadeleye katılarak el-Meclisi’l Askeri’nin siyasi büro üyesi oldu.
Laik Değil, Sivil Devlet İstiyoruz!
Özgür Suriye Ordusu çatısı altında savaşan el-Meclisi’l Askeri, bünyesinde Müslümanların yanı sıra liberal ve Hıristiyanları da barındırıyor. Kendini radikal olarak nitelediği “İslamcı” olarak değil, halkın dini değerlerine yakın ve “Müslüman” olarak tanımlıyor. Dr. Kuraym da kendisini liberal bir Müslüman olarak tanımlıyor. Temel amaçlarının sivil bir devlet talebi olduğunu ifade ediyor. Sorumuz üzerine kesinlikle laiklik istemediklerini, taleplerinin seçimlerin özgürce yapılması ve halkın seçtiği kişilerin ülkeyi yönetmesi olduğunu belirtiyor. Mesafeli olmasına rağmen özgür bir seçimle başa geldikten sonra El-Kaide’ye yakınlık duyan grupların dahi iktidarına olumlu bakacaklarını ancak ideolojik olarak bu gruplardan ayrıştıklarını belirtiyor. Grupları içinde Kürtlerden ve Hıristiyanlardan müteşekkil tugaylar bulunduğunu ve hatta ferdî olarak bazı tugaylarda -az da olsa- Alevilerin de yer aldığını söylüyor. Siyasi büroda Hıristiyan bir temsilcinin olduğunu da özellikle belirtiyor.
Merkezî Koordinasyon En Büyük Sorun
Suriye’nin tüm şehirlerinde olduğu gibi Halep’te gerek en etkin güç olan İslamcı tugaylar gerekse herhangi ideolojik bir kimliği öne çıkarmayan tugaylar arasında birlik çalışmalarının devam ettiğini belirten Dr. Kuraym, Özgür Suriye Ordusu’nu merkezî gücünü artırma noktasında sürekli toplantıların yapıldığını ifade ediyor. “Selefi” görüşlü olarak nitelediği bazı gruplar dışında Esed’e muhalif ve silahlı direniş içerisinde olan herkesin kendini Özgür Suriye Ordusu müntesibi saydığını ifade eden Kuraym, siyasi-ideolojik sebeplerle tam birliğin henüz kurulamadığını aktarıyor. Bazı konularda kimi İslamcı gruplarla anlaşamadıklarını da belirtiyor.
Özgür Halep’te Yönetim Tecrübesi Elde Ediliyor
Halep’in üçte birinin özgürleştirildiğini söyleyen Dr. Kuraym, bunda Liva et-Tevhid gibi grupların yanı sıra kendilerinin de payı bulunduğunu belirtiyor. Mahalleleri koruyan sivil ve askerî milis güçleri oluşturduklarını, “zabıta” adını verdikleri birliklerin kontrol sağlanan bölgelerde sürekli denetim yaptıklarını, temizlikten güvenliğe her alanda tecrübe kazanmaya başladıklarını ifade eden Dr. Kuraym, şu an için Esed rejiminin yıkılmasını öne çıkardıklarını ancak Halep’in özgürleştirilen bölgelerinde olduğu gibi yer yer yönetim tecrübesi için adımlar attıklarını belirtiyor. Devrim sonrası anarşi/kaos olmasın diye hazırlık yaptıklarını söyleyen Dr. Kuraym, halkın da yerel asayişin sağlanması için tek merkezde toplanma talebi olduğunu aktarıyor:
“İşimizin zor olduğunun farkındayız. Bu konuda yeni yeni tecrübe kazanıyoruz. Sürekli özgürleştirdiğimiz bölge üzerinden bu işi yapabilmek için toplantılar yapıyor, örgütlenmeye çalışıyoruz. İnşallah başaracağız.”
Türkiye’den Beklentimiz Daha Büyüktü
Batı’dan hiçbir yardım almadıklarını belirten Dr. Kuraym, Türkiye’den de beklenen ilgiyi göremediklerini söylüyor. İnsani yardım anlamında Türkiye’nin çabalarını takdir eden Dr. Kuraym, Başbakan Erdoğan’ın “İkinci Hama’ya izin vermeyeceğiz.” açıklamasını duyduklarında çok daha fazla beklenti oluştuğunu söylüyor, ancak umutlarının büyük oranda suya düştüğünü ifade ediyor. Türkiye’nin yaşanan acil durum karşısında BM’ye, NATO’ya bağımlı bir siyaset izlemesini eleştiriyor.
Suudi Arabistan ve Katar’dan da yardım almadıklarını belirten Dr. Kuraym ancak bu ülke halklarının maddi anlamda kendilerini sahiplendiğini söylüyor. Türkiye halkı gibi özellikle Suudi halkının yardımlarının kendilerine ulaştığını ifade ediyor. Hükümetlerin ise sözlerinin fiiliyata yansımamasından yakınıyor.
Silahları Nereden Temin Ediyorlar?
Dr. Kuraym, ordudan ayrılan birliklerin silahlarıyla direnişe katıldığını ve yapılan operasyonlar, karakol baskınlarında cephaneler ele geçirdiklerini belirtiyor. Ancak uzun soluklu ve nizami bir orduya karşı direniş için çok daha fazla ve etkili silahlara ihtiyaçları olduğunun altını çiziyor. Direniş için gelen yardımlarla uluslararası piyasadan silah aldıklarını ancak şu an temel sıkıntılarının uçaksavar, tanksavar ve stinger füzelerinden mahrumiyet olduğunu belirtiyor.
Keskin Nişancılara Karşı Verilen Mücadele
Özellikle T-82 tipi Rus tanklarını imha edecek silahları olmadığını söyleyen Dr. Kuraym, şunları anlatıyor: “Elimizdeki silahlar bu tankları imha etmeye yetmiyor. Esed’in askerleri bu tanklar sayesinde mahallelere girip binalara keskin nişancıları yerleştiriyorlar. Tankları imha edemediğimiz için keskin nişancılar çok sayıda kişiyi katledebiliyor. Bu keskin nişancıları etkisiz hale getirebilmek için çok zaman kaybetmenin yanı sıra çok can kaybediyoruz. Örneğin bir keskin nişancıya ulaşabilmek için yan yana bulunan 5 binanın duvarlarını kıra kıra gitmek zorunda kalıyoruz ve ancak böyle keskin nişancıları etkisiz hale getirebiliyoruz. Elimizde daha etkili silahlar olsa rahat bir şekilde Rus yapımı tankları imha edebiliriz.”
Tankları mümkün mertebe kendilerinden uzak tutmaya ve etrafını sararak yok etmeye çalıştıklarını belirten Dr. Kuraym şöyle devam ediyor: “Yine T-82 tipi bir tankı imha etmemiz gerekiyordu. Çünkü çok yakınımızda ve hareket alanı bırakmıyordu. Küçük bir grup onu hedef alabilecek bir yere yaklaştı. Ancak çıktıkları binanın odası, ellerindeki silahı kullandıklarında kullananı da yakabilecek kadar küçük. Bunun için silahı kullanacak kişiyi ıslatılmış 3-4 battaniyeyle sardılar ve tank böyle imha edildi. Yani zorluk ve yokluk içinde büyük emekler verilerek bir direniş sürdürülüyor.”
“NATO’ya Değil, Silaha İhtiyacımız Var!”
Halep ile Türkiye sınırı arasında kalan bölgenin tamamının Özgür Suriye Ordusunun hâkimiyeti altında olduğunu söyleyen Dr. Kuraym, muhalifler olarak sadece kuzeyden ilerleyebildiklerini belirtiyor. Ancak yeterli silahtan yoksun oldukları için zaman zaman geri çekilmek zorunda kaldıklarını da ifade ediyor:
“Güneyden ilerleyemeyiz, Suriye rejimi Hizbullah’la oranın güvenliğini elinde tutuyor. Batıda Ürdün ise sınırları sıkı denetim altında tutuyor. Türkiye sınırından direniş verebiliyoruz. Ancak silah yardımı alamazsak ilerleyemeyeceğimizin farkındayız. Yine de şu an kontrolümüzde olan bölgeleri asla kaptırmayız.”
Dr. Kuraym, ellerinde yeterli miktarda silah olduğunda kendi güvenli bölgelerini oluşturabileceklerini söylüyor ve NATO’nun yardımına da muhtaç olmadıklarını ifade ediyor. Şu an özgürleştirdikleri bölgelerin ancak MIG uçaklarıyla vurulduğunu; karadan Esed ordusunun ilerleyemediğini belirten Dr. Kuraym, “MIG uçakları da hedefi vurabilmek için alçaktan uçmak zorunda; o zaman da bizim hedefimiz oluyorlar ancak yeterli miktarda uçaksavarımız yok.”
Türkiyeli Sosyalistler Esed’in Yanında; Ya Suriye’dekiler?
Bu sorumuz üzerine Dr. Kuraym, Suriye’deki sosyalistlerin önemli bir kısmının Esed’e muhalif olduğunu belirtiyor. Bunların bir kısmı siyaseten muhalif iken bazılarının silahlı direnişe katıldığını ifade ediyor.
Filistinli Gruplar ve Filistin Davası
Filistinli bazı sosyalist hareketlerin Esed’e destek verdiğini söyleyen Dr. Kuraym, Ahmed Cibril için aralarında “Esed’den sonraki Baas lideri” olarak bahsettiklerini aktarıyor. Ancak bazı sosyalist gruplar dışında Filistinlilerin tamamının Özgür Suriye Ordusunu desteklediklerini belirtiyor ve hatta Esed’e karşı savaşan Filistinlilerin varlığına dikkat çekiyor. Bu noktada HAMAS’ın başından beri tavrının net olduğunu, Fetih’in de Esed’e karşı durduğunu belirtiyor.
Suriye Devrimi, Filistin’in Kurtuluşunu Hızlandıracak
Dr. Kuraym’a Filistin davasına yaklaşımlarını ve “direniş ekseni”ni de soruyoruz. Esed rejimi Filistin konusunda ne kadar samimi?
Şöyle cevap veriyor: “Esed rejimi Lübnan’da İsrail’den daha fazla Filistinli katletmiştir. Filistin’de yaşanan vahametin sorumlusu da Suriye ve İran’dır. HAMAS ile Fetih arasındaki problemlerin kaynağına gidin Esed rejimine varırsınız. Rejimin Filistin politikaları tamamen yalan üzerine kuruludur. İran için de bu böyledir. Ortadoğu siyasetinde söz sahibi olmak ve Müslümanlara sempatik görünmek için Filistin meselesi İran için bir araç. Filistinlilerin kendisi Suriye direnişine destek veriyorken rejimin Filistin tezi gülünç değil mi?”
Hizbullah ve İran Sizin İçin Hayal Kırıklığı mıydı?
Bu soruya soruyla karşılık veriyor Dr. Kuraym: “Sizin için neden hayal kırıklığı oldu ki?” Sohbetimiz üzerine şöyle devam ediyor:
“2006 Temmuz Savaşından sonra liberal, milliyetçi vs. Halep’te ileri gelen 30 kadar kişiyle yaptığımız toplantıda ‘Hasan Nasrallah Müslümanların emiri olmayı hak etti’ şeklinde konuşuyorduk. Halk olarak resimlerini baş tacı ettik. Böyle bir insanın Suriye lideri olmasını isterdik. Ancak birkaç ay sonra Aşure Günü’nde yaptığı konuşmadan sonra bu algımız değişti. Nasrallah’ın mezhepçi bir ajandasının olduğu kanaatine vardık. İran’ın geçmişte nasıl bir tutum takındığı ise ortadaydı. Bu nedenle ne İran’ın ne de Hizbullah’ın tavrı bizim için şaşırtıcı olmadı. Ancak Rusya ve Çin’in verecekleri desteği yaşanan katliamlara rağmen şu ana kadar sürdüreceklerini tahmin etmiyorduk.”
Dr. Kuraym, Suriye Devrimini destekleyenlerle ilişkilerini hep dostluk üzerine kuracaklarını ancak bu süreçte Esed rejiminden taraf olanlarla asla iyi ilişki kurmayacaklarını ifade ediyor. Yeni Suriye’nin inşasında katliamları destekleyen, seyirci kalan hiç kimsenin rolü olmayacağının altını çiziyor.
Son Mesaj: Yine Silah
Dr. Kuraym, son olarak sözü yine silah talebine getiriyor. Yaşadıkları acının/dramın ancak bu şekilde ortadan kalkacağına inanıyor. Tüm Müslümanları, mazlumlardan yana olan vicdanlı insanları halk düşmanı Esed rejiminden kurtulmak için bu konuda desteğe çağırıyor.