Dört yıl önce 27 Nisan

Ali Bulaç

'27 Nisan 2007 e-muhtırası' siyasete bir müdahale idi. Darbecileri ve heveslilerini üç gruba ayırmak mümkün: 1) Doğrudan müdahale eden askerler, 2) Müdahaleyi teşvik ve tahrik edenler.

Bunlar sivil bürokrat, politikacı, bazı medya mensupları, bazı iş çevreleri ve aydınlar, 3) Darbe istemem, ama "yan cebime koyun" diyen siyasetçiler...

Darbeler yoluyla sivil siyasete müdahale etmek temel bir zihniyet sorunudur. Toplumsal hayatta zihni miras bir anda kesintiye uğramaz; ani sıçramalar veya radikal kopuşlar nadiren olur. (30 Nisan 2007.)

(Bugün, -yani e-muhtıra sürecinde- AK Parti'nin yanında olmak gerekir). Ancak "AK Parti'yi savunmak" ile "AK Parti'nin yanında olmak" aynı şeyler değildir. Bir siyasi partinin programını, siyaset felsefesini, kadrosunu, dilini, söylemini, yaptıklarını ve çoğu zaman mesela haksızlıklara ve yolsuzluklara bulaşmış olsa bile rakipleri karşısındaki konumunu paket halinde savunursunuz. Bu satırların yazarının son iki sene içinde (2005-2007) en yüksek perdeden AK Parti'yi eleştirdiğini herkes bilir. Alman De Zeit'ın yazarı, bana "Tek başına bir parti kadar muhalefet yapıyorsunuz" dedi ve bunu yazdı da.

Ama bugün bu eleştirileri tekrar etmenin sırası değil. (Darbe ihtimali ve tehdidinin olduğu bir zamanda) "Tabii ki siyasete müdahale, darbe, muhtıra tasvip edilemez, ama AK Parti'nin de hatası var..." diye konuşmaya ve yazmaya başlayan herkes aslında darbelerin ve sivil siyasete müdahalelerin yanında yer almaktadır. Çünkü AK Parti'nin veya başka bir partinin hata ve yanlışlarını ortaya dökmenin meşru, kanuni ve demokratik yolları var. AK Parti'den memnuniyetsizliği dile getirmenin tek yolu demokratik muhalefet, seçim sandığı ve varsa eğer hukuksuzluk yargıdır. Muhtıra metninin Genelkurmay sitesine düşmesinden yarım saat sonra üç televizyon kanalında (CNN Türk, NTV ve SKY Türk) şu üç noktayı vurguladım: 1) Bu bir muhtıradır, 2) Muhtırada bahsi geçen konuları ciddiye almak lazımdır, yani kanunlar çerçevesinde suç teşkil eden fiiller işlenmişse, buna güvenlik kuvvetleri ve yargı bakmalı, sabit olan suça ceza vermelidir, 3) İktidar partisinden bir rahatsızlık varsa, bunun yolu seçim sandığıdır, önümüzde genel seçimler (22 Temmuz 2007) var, halk gerekli cevabı verecektir.

Doğru olanı budur. Fakat 27 Nisan gecesi siyasete müdahale edildi ve bir anda AK Parti "mağdur, mazlum" duruma düştü. Meclis suç olduğu halde boykot edildi, mahkemeler tehdit edildi. Bugün sözü edilen "oy patlaması"nın gerçek sebeplerini, iktidar partisinin "yüksek başarı"sında değil, 27 Nisan gecesinden başlamak üzere vuku bulan siyaset dışı müdahalelerde aramak gerekir. Bu destek, "siyaset"e olan ihtiyaca işaret etmektedir. "Siyaset"i küçümsememek, dış müdahaleler karşısında savunmasız bırakmamak lazım. Çünkü sorunlarımızı ifade etmenin, tartışmanın ve hukuki formlar içinde çözmenin tek yolu siyasettir... Belki bugün AK Parti hak etmediği desteğe sahip, ama değil mi ki, müdahalelere maruz kaldı, siyaseti ve demokrasiyi ayakta tutmak için onun yanında olmak ideal politik diye değerlere inanan herkes için erdemdir. Bu, suç ve kusurlarına, yapabildiği halde yapmadıklarına, söz verdiği halde yerine getirmediklerine sahip çıkmak demek değildir. (12 Mayıs 2007.)

NOT: 1) Mart ayında 60'a bastım. Ama "bakın, bunları yazmıştım" diye 20 yıl önceki yazıları iktibas edecek kadar yaşlanmadım. Bu yazıyı parantez içinde verdiğim tarihlerde bu köşede yayımlanan yazılardan seçtim. Sebebi, car car yapıp saatlerce laf ebeliğiyle havanda su döven ve bunu keçiboynuzu içindeki şeker gibi "Fatih-Harbiye -şimdilerde Nişantaşı- arası" gidip gelenlere fikir diye satan biri, benim 27 Nisan gecesi ekranlarda 'hayli uslu ve dikkatli bir üslup' kullandığımı yazarak belden aşağı vuruyor. TV kanallarında söylediklerim ve yazdıklarım ortada. Hepsini bugün de aynen tekrarlıyorum. Belden aşağı vurmak ayıptır, kişinin güvenilirliğine halel getirir. Fikre karşı fikir olmalı. 2) "İslami aydınlar, kadın ve aile" konusuna cumartesi devam edeceğiz.

ZAMAN