Mekke-i mükerremeden dönüş için son birkaç gün.. Önce Medine’ye gittik. Oradan Mekke-i mükerremeye.. Mekke son durağımız ve oradan İstanbul’a döneceğiz inşallah.
Burada gün boyu kendi şeytanımla boğuşuyorum.. Ben Hz. İbrahim’in, İsmail’in, Haacer’in şeytanını değil, kendi şeytanımı taşlıyorum.. Zaten onlar da kendi şeytanlarını taşlamadılar mı?
Benim için şeytan taşlama işi mevsimlik bir şey değil.. Her zaman ve her yerde “Euzubillahimineşşeytanirraciym” derken aslında bunu yapmıyor muyuz?
Taşlanan şeytandan Allah’a sığınmak.. Sonra arınıp Allah’ın adı ile, O’nun adına bir şeyler yapmak.. Bismillahirrahmanirrahiym.. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile ve O’nun adına..
Hadi o zaman Rahman’ın ve Rahim’in kulu olarak O’nun bu sıfatının tecellisi için bir şeyler yapın.. Ateşten, zulümden, batıldan kurtuluşa çağırın insanları..
Unutmayın merhamet etmeyene merhamet edilmeyecek, affetmeyen affedilmeyecek. Merhameti gazabına, sevgisi nefretine galib gelmeyen, Resul’ün yüzünü göremeyecek..
Herkes hep başkasının şeytanını taşlıyor ve fakat kendi şeytanını kutsuyor..
Dilimizle ikrar ettiklerimizi kalbimizle tasdik etmeden ve gereğini yapmadan, “iman ettik” demekle cennete girdirilivermeyeceğimiz çok açık değil mi? Okuyup anlamadan, anlayıp tasdik etmeden, tasdik edip yapmadan bir yere gidemezsiniz..
Hey benim, kralları köle bir kadının ayak izlerinde koşturan güzel Allahım! Ey İbrahim’in Rabbi. Ey esirgeyen ve bağışlayan ilah! Bizi koru ve bağışla. Bizim ellerimizle mazlumları koru ve bizi başkalarını bağışlayanlardan eyle ki biz Sen’in mağfiretine mazhar olalım..
Burada Merve Kavakçı, babası Yusuf Ziya Kavakçı, kardeşi, çocukları, arkadaşları ve Vakit okurları ile beraberiz. Ben eşim ve kızımla birlikteyim.
Birkaç gün sonra memlekete döneceğiz ve kaldığımız yerden, adalet, barış ve hürriyet için koşmaya devam edeceğiz. Daha bir aşkla, daha bir heyecanla, daha bir bilenmiş olarak..
Allah’a dualarım oldu, şimdi O’ndan istediğimi, O’nun adına yapmam gerekiyor..
“Dualarınız olmasaydı, ne işe yarardınız ki” demiyor mu Allah kitabında?. Ve buyurmuyor mu Allah bir başka ayetinde “Allah sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek ister” diye? Müslümanlar dua ederken onun için kendi ellerine bakmaz mı? Allah’ın yardım elleri bu eller değil mi?
Sahi Ergenekon’da nerede kaldık?. Seyfi Oktay’ın görüştüğü 4 Anayasa Mahkemesi üyesinin haberleri basına yansıdı.. Eskiden bu işi bir tuğgeneral seviyesinde birisi yaparmış. Bir kahve içimlik zamanda.. Demirel’in kapısını tekmeyle açıp içeri girip imzasının alındığı zamanlar olmuş geçmişte..
Seyfi amcanın konuşmadığı kimse yok anlaşılan.. Uyuşturucu sanığının avukatından cinayet sanığının avukatına kadar herkesle konuşmuş. Her işi hallediyor.. Baykal’ın da Seyfi Oktay’la görüştüğü ortaya çıktı. Peki Kılıçdaroğlu Seyfi amcanın işlerinden habersiz olabilir mi?.. Kılıçdaroğlu, Seyfi, ya da Savaş, Vur-al ne güzel isimler bunlar! Zaten Seyfi amcanın ajandasında onun adı da ön sıralarda. Bakalım bu konuda ne işlem yapılacak. O hakimler konusunda, o davalarla ilgili dosyalar yeniden açılacak mı? Yargıtay Başkanı ve Başsavcısı ne yapacaklar göreceğiz..
Ben adaletten, barıştan, hürriyetten söz ediyorum, memleketimin haline bakın.. Hangi adalet! Uyuşturucu tüccarlarını, cinayet işleyenleri derin devlet adına yargıdan alan siyasetçiler var aramızda. Ve CHP’liler zamanında ciğeri kediye emanet eder gibi adaleti bu adama emanet etmişler.. Birilerinin gözünde çöp arayanların önce kendi gözlerindeki merteği çıkartmaları gerek.. Sırtında Sirmen kamburu ile Kılıçdaroğlu’nun temiz siyaset gösterisi gibi bir şey bu.. Hangi adalet bu!.. CHP zihniyetinin ya da avukatlığını yaptıkları kadroların geçmişine bakın; inanç suç, fikir suç, kitap suç aleti, düşünen insan potansiyel suçlu. Hangi özgürlük!..
Hep şikayet ediyor, eleştiriyoruz da, karanlığa küfretmekten kalkıp bir mum yakmaya zaman bulamıyoruz! Aslında karanlık diye bir şey yok. Karanlık aydınlığın yokluğudur.. Bizim yokluğumuzda bunlar oldu bu memlekette ve şimdi biz varız elhamdülillah..
“Biz yoktuk” derken, çok azdık.. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” bir millet helak olmanın eşiğine gelmişti.. Kendilerini “ıslah ediciler” olarak tanımlayan “bozguncular” yüzünden yer yüzü fesada uğramadı mı yıllarca.. Faşistler, kapitalistler, komünistler.. Hepsi de yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat vaad ediyorlardı sanki. Ama sonunda kan ve gözyaşından başka bir şey getirmediler! Sadece bunları anlatarak bu işlerin üstesinden gelemeyiz.
“La ilahe” demeden Müslüman olunmaz da, bu sözün arkasını getirmeden de bir yere varamayız. “İllallah” diyeceğiz. Doğru olanı İHYA ve İNŞA edeceğiz..
Sadece şikayet ederek bir yere varamayız. Aynı zamanda çözüm üretmek zorundayız.
Selam ve dua ile..
VAKİT