12 Kasım 2010’da sabah içtiması sırasında Cevizli 8. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda bir üsteğmenin bir eri şınavda bacağından destek aldı diye arkadaşlarını önünde çırılçıplak soyunmaya zorlanması olayını yazdığım salı gününden sonra yaşananlarla ilgili fikri takibim sürüyor.
Genelkurmay’dan ya da herhangi bir askerî yetkiliden olayla ilgili bir açıklama henüz gelmedi.
En önemli gelişme konuyu soruşturmak üzere 1. Ordu Komutanlığı’nın bir savcıyı görevlendirmiş olması. Duyduklarıma göre yazının çıktığı salı sabahından beri Tugay karışmış durumda. Genelkurmay’ın talimatıyla bir kolordu komutanı Tugay’a gelip olan biten hakkında bilgi almış. Bu arada böylesine bir olayla ilgili bile örtbas faaliyetleri sürüyor yine duyduklarıma göre.
Ama diğer küçük kötü askerlik hatıralarının soruşturulması için vesile olabilecek bu sembol olayın üzeri bu kez kapatılamayacak...
Ben buradan kimse ilgilenmese de bu konuyu yazmayı sürdüreceğim.
Ama daha da önemlisi yazının ardından arayan TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül de bu işin takipçisi. Üskül, Milli Savunma Bakanlığı’na yazıyla bu konuyu sordu, olayın geçtiği Tugay’dan da soruşturma hakkında bilgi aldı.
Salı gününden beri aldığım mesajlar ise küçük askerlik sorununun memleketin en büyük sorunlarından biri olduğunun işareti.
Onlarca berbat askerlik hatırası maili aldım...
Her biri soruşturmayı hak edecek kadar korkunç ve travmatik olay yaşamış insanlar, üzerinden yıllar geçse de büyük bir kinle anlatmışlar bu hiç anlatmadıkları askerlik hatırlarını...
Yazıda bahsettiğim http://askerleranlatiyor.blogspot.com internet bloguna da askerlik hatıraları yağmakta...
Sitede bir askerî savcının okuyup mutlaka araştırması gereken çok ciddi iddialar içeren askerlik hatıralarından sadece birkaç tanesinin başlığını yazmak nende bahsettiğimiz anlamak için yeterli olacaktır.
» Daha fazlasını yazamıyorum sinirlerim bozuluyor
» Umarım beni atarlar da kurtulurum
» Ovacık’ta likör peşinde
» Paşa oğlunun gece yarısı partisi
» Burası başka ülke ordusu mu?
Aldığım en ilginç mail ise gerçek adını vermeyen bir askerî savcıdan geldi.
Muhtemelen bu yazıyı okuyan şu anda askerlik yapmakta olan, “askerliğimi yakmayayım” diye uğradığı kötü muameleye karşı sesini çıkarmayan askerlere seslenmiş askerî savcı:
Sivil savcılardan farklı olarak askerî savcılar yasal olarak sadece ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde soruşturmaya resen başlayabilir. Bunun dışındaki suçlarda soruşturmaya başlamaları nezdinde askerî mahkeme kurulan komutanlığın vereceği soruşturma emri ile mümkündür.
353 sayılı Kanun’da soruşturma kavramı bulunmadığı halde genelgeler ile bu konu bu şekilde düzenlenerek bir anlamda askerî savcıların önü kesilmiştir. Bu mevcut duruma askerimizin bilgisizliği, çekingenliği de eklenince maalesef yazılarınıza konu olaylar meydana gelmekte ve gelmeye de devam etmektedir.
Buradan askerde dayak yiyen ya da hakarete uğrayan tüm askerlere sesleniyorum.
1. Size dayak atan ya da hakaret eden kim ise, o kişileri tabi bulundukları en üst makama yani Genelkurmay Başkanı’na ayrıca TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na yazılı olarak şikâyet ediniz. Ancak yazılı şikâyetlerinizde olayın tam tarihini, nerede, ne şekilde olduğunu, olaya tanık olanların kimliğini belirtiniz ve olayları ayrıntılı olarak yazınız.
2. Ayrıca size dayak atan kişilere karşı sivil hukuk mahkemelerinde tazminat davası açınız.
3. Dilekçelerinizi ve davalarınızı sonuna kadar takip ediniz.
4. Böyle bir olaya tanık iseniz vicdanınıza göre doğru tanıklık yapınız ki adalet yerini bulsun.
***
‘Yeniyetme’den, ‘Nedesenyetmez’e
Polemiğe girdiğim kişinin bir Peyami Safa olmadığının farkındaydım tabii.
Yazılarında bağlaç kullanma rahatlığında “şerefsiz”, “yavşak” diye yazan birinden “zatıâlilerime maruzatını bildirmesini” de beklemiyordum.
Ama yine de en büyük iftihar vesilesi “benim altım bağlanırken gazetecilik yapmak” olan birinden, Galatasaray Lisesi’nin yatakhanesinde yastık kavgası ediyormuşçasına “yeniyetme” bir üsluptan daha fazlasını bekliyor insan...
Kardak’a bayrağı o dikmemiş. Özür dilerim. Sadece hücumbota atlamış. Roma’ya da Öcalan’ı almaya ya da orayı yakmaya gitmemiş, PKK’lılarla kavga etmeye gitmiş...
15 suçtan ikisi düştü.
Kaldı geriye 13 suç.
O zaman şöyle düzeltelim: Kardak’a bayrak dikmemiş olan Fatih Altaylı yayımlanmayacağını bile bile Lübnan’a Öcalan’la görüşmeye gitmiş. Kasetleri MİT’e teslim etmiş, bir de MİT yöneticilerine brifing vermiş, Eren Keskin’e “Seni gördüğüm yerde taciz edeceğim” demiş, eylem yapan başörtülü kızlara “fahişe” diye hakaret etmiş, bir yazara “Ordu senin bacak aranı koruyor” diye yazmış bir gazetecidir...
Ehh herhalde bu suçlar da “misyonu belli” bir gazetenin başına geçirilmek yeterli vasıflardır..
Yalancılıkla ilgili erdemli sözlerini Dr. Caroline Finkel’e ileteceğim.
TARAF