Donmuş fikirler

Ahmet Altan

Bizim medyanın entelektüel düzeyi düşüktür.

Bu, sanırım bilinçli bir tercih.

Düzey düşüklüğü, “yaratıcılığı” ve dürüstlüğü engeller çünkü.

Yeni fikirler, yeni yaklaşımlar, yeni bakışlar getiremeyecekleri için sürekli olarak aynı “klişelerin” ve “tabuların” içinde dolaşırlar.

“Klişe” dediğimiz neticede “donmuş” fikirlerdir.

Aynı sözlerin sürekli tekrarlanması anlamına gelir.

Baktığınızda, birçok konuda medyanın tutumu “elli yıl” öncesiyle aynıdır.

Sanki dünyada ve Türkiye’de hiçbir şey değişmemiş gibi sürekli olarak aynı sözleri, aynı cümleleri, aynı ağıtları tekrarlarlar.

Resmî ideolojinin her yıl kendini yeniden doğurarak varlığını sürdürmesine yardımcı olmaya çabalarlar.

Bu klişeler, “bugünün gerçeklerini” gözlerden saklar.

Zaten temel amaç da budur.

Halkın iradesine hiç aldırmayan bir “devlet sultasının” gözlerden saklanmasıdır asıl istenen.

Klişeler, bunun için kullanılır.

Türk medyasında Atatürk’le ilgili “konuşulmaz”, Atatürk’le ilgili olarak ağlanır.

Bu ağlayış, yaşadığımız bütün “olumsuzlukların” Atatürk’ün “eksikliğine” bağlanmasını sağlamak içindir.

Onlara göre, bugünkü sistemde, devlet sultasında, tek parti rejiminin sürdürülme çabalarında, ordunun “muhtıra” verme özgürlüğünde, darbe planlarında, 12 Eylül Anayasası’nda, Kürtlerin ikinci sınıf vatandaşlar haline getirilmesinde, dindarların inanç özgürlüğünün engellenmesinde, Alevilerin haklarının gasp edilmesinde, insanların özgün fikirlere sahip olmasının yasaklanmasında, eğitim sisteminde, tarihî gerçeklerin gizlenmesinde bir sorun yoktur.

Sorun bugün artık Atatürk’ün olmamasındadır.

Atatürk yaşasa ya da Atatürk’ün yetmiş yıl önce yaptıklarını yapsak sorunlarımız olmayacaktır.

İnsanların zihnine yerleştirilmek istenen düşünce budur.

Ve, bu yalandır.

Sadece Neşe Düzel’in Cemil Koçak’la yaptığı konuşmayı okumak bile bunu anlamaya yeter.

Bizim bugün yaşadığımız birçok sorun Atatürk’ten önce de vardı, Atatürk döneminde de vardı, Atatürk’ten sonra da vardı.

Bu sorunları çözmek için Atatürk’ten kopya çekmeye kalkmak sorunları çözmeye yetmez.

En basitinden Kürt meselesinin Atatürk’ün yöntemleriyle nasıl çözüleceğini biri bana anlatsın, Atatürk Kürt meselesini çözdüyse biz bugün niye hâlâ bu meseleyle uğraşıyoruz?

Çünkü çözemedi.

Bir isyanı bastırıp liderlerini asmak “toplumsal” bir sorunu, aynı ülkenin vatandaşları arasındaki eşitsizliği çözmeye yetmiyor, sadece bir isyanı bir süreliğine bastırmış oluyorsunuz, daha sonra o mesele yeniden gündeme geliyor.

Tarihî bir liderin tecrübelerinden yararlanmak için sürekli olarak klişelerle onu övmek ve onun için ağlamak yetmez, onun hangi konularda başarılı, hangi konularda başarısız olduğunu görmek, başarılarının ve başarısızlıklarının nedenini bulmak gerekir.

Bunu bizim medya yapmaz.

Çünkü medya “çözüm” aramıyor, medya bu düzenin devamını sağlamaya çalışıyor.

Bugünkü “düzeni” de Atatürk’le özdeşleştirip, düzeni dokunulmaz ve tartışılmaz kılmaya uğraşıyor.

Atatürk için yetmiş yıldır ağlayıp duran bu medya neden Atatürk’ün döneminde imzalanan Lozan antlaşmasıyla hiç ilgilenmez?

Bugün yapılacak her anlaşmaya “ver kurtul” adını takmaya çalışan Babıâli’nin Atatürkçüleri neden Musul-Kerkük meselesini merak etmez?

Çünkü onlar aslında Atatürk’le ya da onun yaptıklarıyla ilgili değiller, onlar Atatürk’ü “bugünkü gerçekleri” gizlemek için kullanmaya çalışıyorlar.

Her 10 Kasım’da sayfalarca ağlayan bu medya Atatürk’ü seviyor mu gerçekten?

İnsan, sevdiği biriyle ilgilenmez mi?

Siz bu gazetelerde Atatürk’ün yaptıklarıyla ilgili kaç ciddi yazı okudunuz?

Atatürk’ün Sovyet ilişkileriyle, Kürt meselesiyle, Hatay sorunuyla, Musul-Kerkük anlaşmazlığıyla ilgili politikaları konusunda kaç araştırmaya rastladınız?

Neden bu konular hiç yansımaz gazete sayfalarına?

Atatürk’le bu toplumun ilişkileri sadece “klişelerin” her yıl tekrarlanmasından mı ibarettir?

Neden bu medya “klişelerden” bir adım öteye gidemez?

Çünkü klişelerden bir adım ötede gerçekler vardır.

Amaç da o gerçeklerin saklanmasıdır.

Onlar Atatürk’ü sevdikleri için yeryüzündeki hiçbir ciddi gazetede rastlanmayacak türden ağıtlar yakmıyorlar, gazetelerin

“gerçeklere” duyduğu nefretten dolayı yakıyorlar.

Atatürk’ü sevmiyorlar, Atatürk’ü kullanıyorlar.

Sevseler, biraz ilgilenirlerdi.

TARAF