Doların Yükselişinden Amaç “TL’ye Operasyon” mu?

Merve Şebnem Oruç, döviz piyasasındaki gelişmeler ve doların yükselişini değerlendirdiği yazısında bunun faturasının Erdoğan’a çekilmesinin gerçeği yansıtmadığını belirterek “TL’ye operasyon” çekildiği iddialarını tartışmaya açıyor.

Merve Şebnem Oruç’un Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuya dair ki bugünkü (25 Mayıs 2018) yazısını ilginize sunuyoruz:

Doları Makroekonomik Sorunlar mı Cumhurbaşkanı mı Yükseltmiş Şimdi?

Çok acayip, dövizdeki anormal yükselişi açıklayacağım ve o arada iktidara çakacağım diye, değil 15 yıllık, Türkiye’nin 150 yıllık yapısal makro ekonomik sorunlarını dahi sebep olarak sunan ekonomistler gördük son günlerde. Kimse de kalkıp bu yapısal sorunlar durdu durdu da bu ayı mı buldu dövizdeki anormal artışı başlatmak için demedi? Bir “yüksek cari açık” lafı tutturulmuş gidiyor da, cari açığımız bugünkünden 25 milyar dolar fazlayken bile böyle bir anormali görmemişken şimdi olması sadece bununla açıklanabilir mi yahu?

Ekonomistlerin bir başka gerekçelendirmesi ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Londra ziyareti sırasında Bloomberg’e verdiği röportajda Merkez Bankası (TCMB) ile ilgili söyledikleriydi. Döviz yukarı yönlü hareketine Cumhurbaşkanı Londra’ya hareket etmeden önce başlamıştı; dolayısıyla o röportajın ancak başlamış olan yukarı yönlü hareketin ivmesini artırarak sürdürme etkisi yaptığı söylenebilir. Fakat Cumhurbaşkanı’nın ne düşük faiz konusundaki ısrarcı tavrı ne MB’nın bağımsızlığı ile ilgili sözlerine yeni denebilirdi. Cumhurbaşkanı’nın her iki konuda da pek çok kez benzeri ifadeleri olmuştu, bu sözler kimse için şok etkisi yapacak nitelikte değildi.

Daha önce de “Merkez Bankaları’nın bağımsızlığı”nın bir şehir efsanesi olduğuna dair bu köşede yazılar yazmıştım, bu tartışmaya tekrar girmeyeceğim ancak, örneğin ABD Merkez Bankası’nın (FED) başındaki kişiyi ABD Başkanı atarken ya da mali politikalar sonrası fatura Beyaz Saray ve Kongre’ye kesilirken FED’in bağımsız olduğu düşünülebilir mi? Halihazırda dünyada tartışılan bir konudur ki, MB’ları, ABD gibi kapitalist serbest pazar ekonomisinin lideri olan bir ülkede dahi bağımsız (independent) değil, devlet aygıtı içinde bağımlıdır (interdependent).

Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan Bloomberg’de ne söylemiştir; “Merkez Bankası bağımsızdır ancak bu bağımsızlığı alıp, yürütmenin başındaki cumhurbaşkanının verdiği sinyalleri bir kenara koyamaz.” Peki bunun nedenini nasıl açıklamıştır: “İnsanlar para politikaları yüzünden zor duruma düşünce, kimi sorumlu tutacaklar. Cumhurbaşkanını sorumlu tutacaklar. Cumhurbaşkanına hesap soracakları için para politikalarında daha etkin bir cumhurbaşkanı imajı vermeliyiz.” Ben burada “Aman yarabbi! Nasıl olabilir?!” denecek bir şey göremiyorum, aksine tek sorunun her zamanki gibi “herkesin bilip de söyleyemediği küresel gerçeği dile getirmesi,” olduğunu düşünüyorum.

Fakat, işleyişi büyük ölçüde nasıl algılandığına ve güven inşasına bağlı olan serbest piyasa ekonomisi, Türkiye’nin geçirmiş olduğu üst üste saldırılar, imajına yönelik baltalamalar, terör olayları ve darbe kalkışması sonrası dönemde de artçı etki ve yansımalar gibi pek çok olumsuz etkenle karşı karşıya kaldı. Buna rağmen, birçok ülkenin daha ağır etkileneceği süreçlerden, yara alsa da ve yapısal bazı sorunlara evvelden beri sahip olsa da, yıkılmadan çıkabildiğine göre, oldukça güçlü bir ekonomiye sahipti.

2018’in de, ekonomik tehditlerin yükseldiği bir yıl olacağı tahmininde geçen yıldan beri bulunuyorduk; bunun sadece Türkiye için değil, dünya ve özellikle gelişmekte olan ülke ekonomileri için zorlu olacağını söylüyorduk.

Örneğin, Salı gecesi dolarda yaşanan anormal yükselişin, TL’nin tarihte ilk kez 24 Yen seviyesinin altına düşmesiyle, Japonya’da kaldıraçlı işlem yapan yatırımcıların uzun vadeli pozisyonlarını bozarak kaybı durdurmaya başlaması sonucu oluştuğu söyleniyor. Olabilir. Öte yandan TL’ye operasyon çekildiği argümanlarını da zaten biliyoruz. TL’nin Dolar karşısındaki değer kaybı bu yıl %25’i aşmış; dünden bugüne yaşananlar hafızlarımızda, erken seçim ilanıyla beraber rapor açıklamalarını erkene çekip notlarını aşağı çeken kredi derecelendirme kuruluşları ve beraberinde doların ateşli biçimde yükselişine bakarak, bunun da olabileceğini söyleyebiliriz.

Ama şu da bir gerçek ki, “Türkiye ekonomisi güven vermiyor, çok kırılgan, yakında çökecek,” türü iddiaların ardı arkası kesilmezse, Dolar’ın 5 TL’ye çıkacağı, orada da durmayacağı türü spekülasyonlar çok çok önceden ortaya atılıp, iç piyasada dövizin yasaklanacağı, milletin bankalardaki dövizlerine el konacağı gibi türlü korku senaryosuyla beraber yayılırsa, eninde sonunda bu kehanetlerin kendini gerçekleştirmesi kaçınılmaz olur.

TL, Arjantin Pesosu’ndan sonra Dolar karşısında en çok kaybeden para birimi olsa da Euro dahil tüm kurların Dolar karşısında zayıfladığı verisine bakarak meselenin sadece iç boyutta okunmaması gerektiğini söyleyebilir. Örneğin 24 Nisanda 1.23 olan Euro/Dolar kuru bugün 1.17 seviyesinde. Özetle dolar tüm dünyada güçleniyor.

Geçtiğimiz akşam TL pozisyonlarından çıkan Japon yatırımcılar hep birden Türkiye’nin yapısal sorunlarına odaklanmamıştır elbette, ama Trump’ın ticaret savaşı çıkarmakla tehdit ettiği Çin’i o gün, iki ülke arasındaki ticari dengesizliği azaltma sözü verdirmek suretiyle dize getirdiğini, bu sırada Kuzey Kore lideriyle görüşmekten de vazgeçtiğini, özetle “Amerika önce gelir” iddiasını herkese kök söktürmek suretiyle yerine getirdiğini muhakkak fark etmiştir.

Yani, tüm deliliğine, öngörülemezliğine rağmen yatırımcının gözünde Trump kazanıyor, ABD’ye kazandırıyor. Ticaret savaşları, gümrük vergileri vs ile tehdit ettiği ülkelerse, Çin ve AB dahil, misilleme yapmak şöyle dursun, kuyruğunu kıstırıp muafiyet için müzakere sırasına giriyor. Kimin otoriter kimin demokrat, kimin deli kimin akıllı olduğuna bakarak yatırım yapmayan, temel kriteri kimin kazanıp kimin kaybettiği olan yatırımcı, bu yıl giderek daha fazla Trump’a yatırım yapıyor. Neredeyse negatif faize sahi Japonya gibi ülkelerdeki yatırımcıların gelişmekte olan ülkelerden parasını çekip ABD tahvillerine yatırması, tahvillerin rekor seviyelere çıkmasına ve bu da Doların güçlenmesine neden oluyor.

Elbette hep belirttiğimiz gibi Türkiye’nin kendine has meseleleri var. Ama bugün tüm dünyada Dolar’ı güçlendiren nedenleri ve Türkiye’nin bugün hala Kudüs büyükelçiliğine en önde karşı çıkmak gibi, Halkbank gibi ABD ile büyük problemlerine girmeden kurun yükselişini değerlendirirsek, bırakın çözümü, doğru açıklamayı bile ıskalayacağımız aşikar.

  

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!