Doların Yükselişi “Üst Aklın Tuzağı”ysa Bu Kime Yarayacak?

Dolardaki yükselişi değerlendiren Özlem Albayrak, “Dövizin hızlı yükselişi iddia edildiği gibi bir operasyon aleti, bir terbiye sopası, bir lider harcama aparatı olarak tasarlandıysa, yanlış plan yapılmıştır ve sonuç yine hüsran olacaktır.” diyor.

Özlem Albayrak’ın Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (25 Mayıs 2018) yazısı şöyle:

Eğer Bir Ekonomi Operasyonuysa…

Dövizdeki tuhaf yükselişi, dış mihraklara bağlayanlar var; bunu Gezi’nin, 17-25 Aralık’ın ve 15 Temmuz’un devamı olarak görme eğilimindeki bu kişiler, doların ateşinin bir türlü düşürülememesini seçim öncesi Erdoğan’a oy verecek olan vatandaşın gözünü korkutma amaçlı bir operasyon olarak değerlendiriyorlar.

Onlara göre dolar operasyonu üst aklın Türkiye’ye kurduğu tuzakların sonuncusu ve adıyla sanıyla bir ekonomik darbe.

Bu kişiler seçimi eğer Erdoğan kazanırsa doların daha da yükseleceğini ve egemen güçlerin Erdoğan’dan vazgeçmeyen Türk halkını bu yolla cezalandırmayı planladığını varsayıyor ve Erdoğan’ın faiz politikalarının bu duruma yol açtığını düşünüyorlar. Ama aynı kişilere göre, Türkiye bu badireyi de atlatırsa egemen güçlerin Türkiye’ye karşı yıllardır sürdürdüğü örtülü savaş, yerli ve milli Türkiye’nin kesin zaferiyle sonuçlanacak.

Bir diğer kesim ise doların durdurulamayan yükselişini Türkiye’nin mevcut ekonomik durumuyla ilişkilendiriyor ve bu işten sorumlu olanın dış güçler değil Türkiye ekonomisinin direksiyonunda bulunanlar olduğunu savlıyor. Bunlara göre de, ekonomik göstergelerin iyi görüntü vermesi sadece bir aldatmaca, aslında vatandaşın haberi yok ama ülkece batıyoruz, millet açlıktan ölüyor. Dolar da dış mihrakların Erdoğan’a düşmanlığından dolayı değil, ekonomimizin durumu öyle gerektirdiği için yükseliyor.

Herkes kendi meşrebince düşünür ve düşünmeli elbette ama acı olan şu ki, bu kişiler doların yükselmesinden, içinde sırf Erdoğan’ı düşürme ihtimalini barındırdığı için, neredeyse açıktan memnuniyet duyuyorlar. Bunlar, en başından bu yana ülke batarsa batsın, yeter ki Erdoğan gitsin diye düşünen kişiler, olanları el ovuşturarak izliyor, bu ülkeyi seven herkesi endişelendiren sözkonusu durumdan ise, mutluluk duyuyorlar.

Üçüncü kesim ise durumu, Erdoğan’ın Londra’da yaptığı ve küresel finans dünyasının hoşuna gitmediği anlaşılan konuşmalarına bağlıyor. Bu analize de, Erdoğan Londra’dan döndükten sonra dövizin aşırı yükselmeye başlamasıyla delil getiriyorlar. Onlara göre, Londra gezisi esnasında Cumhurbaşkanı’nın verdiği röportajlarda ifade ettiği, para politikaları konusundaki fikirleriyle, bu politikaların küresel karar vericilerinin bakış açısı arasında farklılıklar oluştu.

Daha doğrusu Erdoğan’ın faiz politikalarına yaklaşımı bilindiğinden bu farklılık hep vardı ama ilk kez Londra’da açıktan ve birinci ağızdan ifade edilmesi rahatsızlık yarattı. Bu görüş de dövizdeki dalgalanmayı, doğal gelişen bir süreç olarak değil, dolaylı bir operasyon olarak görme eğiliminde...

Bu yaklaşımların hangisinin dövizdeki dalgalanmayı rasyonel şekilde açıkladığı tartışmalı. Benim ilgilendiğim de hangisinin doğru açıklama olduğu değil zaten. Benim anlamaya çalıştığım, Türkiye toplumun bu konudaki kanaatinin nasıl oluşacağı ve bu kanaate göre vereceği reaksiyonun nasıl olacağı. Tartışmasız olan şu; eğer küresel egemen güçler Türkiye’ye operasyon çekmek, Erdoğan’a oy veren kitleleri cezalandırmak, açlıkla ve yoksullukla imtihan etmek için kurlarla oynuyorsa bu plan geri tepecek, belki kararsızlar bile koruma içgüdüsüyle Erdoğan’a oy verme eğilimine girecektir. Öyle değilse yani dövizdeki tırmanış doğal bir gelişmeyse bile, kitleler bunun Erdoğan’a çekilen bir operasyon olduğuna kanaat getirdiğinde, yine içgüdüsel olarak Erdoğan’ı yönelecek, oy vereceği yoksa bile kerhen de olsa mührünü Erdoğan ve AK Parti’ye basacaktır.

Neden mi? Bir kere temel ve evrensel bir ilke olarak her baskı tersini doğurur. İkincisi kitleler böylesi bir hassas mesele üzerinden Türkiye’ye operasyon çekildiğine kanaat getirdiğinde bunu Erdoğan’a değil, ülkesine, vatanına, devletine, insanına yapılmış bir saldırı olarak algılamaya meyilli olacaktır.

Üçüncüsü, toplumu ekonomi sopasıyla terbiye etmeye kalkışmak toplum mühendisliğinin cüzlerinden biridir ve toplum mühendisliğinin bugüne dek başarılı olduğu hiçbir ülke yoktur. Dördüncüsü, daha önce de defaatle görüldüğü üzere Türkiye toplumu haksızlığa uğradığına inandığının yanında, hem de bedel ödemeyi göze alarak duracak karaktere sahip bir organizmadır. Ve beşincisi Batılı, küresel ve egemen güçlerle ilgili oldum olası güven problemi yaşayan toplumsal gruplar saldırının Batı’dan geldiğini anladığında saldırıya uğrayanın kim olduğuna bakmadan onun safına geçme refleksi gösterecektir.

Sözün özü, değilse sorun yok, ama dövizin hızlı yükselişi sahiden de bazı komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi bir operasyon aleti, bir terbiye sopası, bir lider harcama aparatı olarak tasarlandıysa, yanlış plan yapılmıştır ve sonuç yine hüsran olacaktır.

 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!