Kırk yıldan fazla zamandır Baas diktasının zulmüne maruz kalan halk, hak ve özgürlük talebiyle meydanlara çıktığında olay ABD ve İsrail’in kumanda ettiği bir oyundu (!) Çünkü Baas rejimi, İsrail önünde direniş hattını oluşturduğu için artık ondan kurtulmak istiyorlardı.
Ne kadar ilginçtir ki İsrail ve ABD önünde direniş hattı oluşturan (!) dikta rejimi bugün uluslararası güçlere değişik yollardan, “biz gidersek yerimizi radikal İslâmcılar alacak ve İsrail açısından asıl tehlike o zaman başlayacak” uyarıları gönderiyor.
Dikta rejiminin halkın sivil taleplerine silahlı karşılık vermesi sonucu olayların çatışmaya dönüşmesi üzerine “karışmayın bu Suriye’nin kendi iç meselesidir” dediler. Yani Baas diktasının, baş kaldıran halka istediği gibi muamele etme hakkı vardı. Çünkü bu bir iç meseleydi ve diktatörün yönetimi altında tuttuğu insanları kitleler halinde imha etmesine kimsenin karışma ve müdahale etme hakkı yoktu. Oysa bunu söyleyenler daha sonra direnenlerin karşısında sıkışan diktatörü kendi haline bırakmadı, “bu senin iç meselendir, biz karışmayız” demediler.
Şimdi Reyhanlı’da Baas zulmünün organize ettiği örgütlerin ve militanların korkunç katliamlara neden olan eylemlerini, Şebbiha vahşetinden kaçarak kendilerine sığınak arayan mazlumlara kucak açılmasına son verilmesini sağlamak, onları ateş çemberinde kalmaya zorlamak için değerlendirmek istiyorlar. “Aman dokunmayın, o mazlumlara sahip çıkmaya kalkışmayın yoksa ateş sizi de yakar!”
“Şebbiha çeteleri kundaktaki bebekleri katlediyormuş, kadınların ırzına tecavüz ediyormuş, hunharca katlettiği insanların cesetlerini ateşe atıyormuş vs... sizin neyinize? Siz, kendi keyfinize bakın!”
Ama ateş nereden geliyor? Ateşten kaçanlar mı getiriyor yoksa onları ateş çemberine almak için kovalayanlar mı? Her şey açıkça ortada ve kimin getirdiği belli. Ateşi getirenlerin planlarına hizmet edenler, ateşten kaçanların hedefe yerleştirilmesi ve “bu ateşi buraya siz getirdiniz!” diye üzerlerine gidilmesi için yoğun çaba içindeler. Hatta ülkelerindeki ateşten kaçarken burada ateş çemberi içinde kalanlardan biri, kendine merhamet kapılarını açan bir ninenin torununu ateşten kurtarmaya çalıştığı için saldırıya uğruyor ve şiddetle dövülüyor. Sonra da o nine gibi merhamet kapılarını açmaya niyetlenen ninelere ve dedelere, “sakın bu kaçanlara sahip çıkmaya, merhamet kapılarınızı açmaya kalkışmayın yoksa sizin torunlarız da ateşe düşer!” diye tehditler gönderiliyor.
Fakat bir de büyük ateşin dokunacağı gün var. O günün sorgulamasında “zalimin yanında mı yoksa mazlumun yanında mı durdun?” sorusu sorulacak. Çünkü o günü haber veren kitap bize şu uyarıyı yapıyor:
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabb’imiz! Halkı zalim olan şu kasabadan bizi çıkar; bize kendi katından bir veli (koruyucu, sahip) gönder, bize kendi katından bir yardımcı gönder” diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa, 4/75)
“Kendileriyle savaşılan (mü’minlere) zulmedilmeleri dolayısıyla (savaşa) izin verilmiştir. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye güç yetirir. Onlar sırf: “Rabbimiz Allah’tır” dediklerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Eğer Allah’ın insanların bazılarını bazılarıyla savması olmasaydı şüphesiz içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılırdı. Allah kendine (dinine) yardım edenlere elbette yardım edecektir. Şüphesiz Allah güçlüdür, yücedir.” (Hacc, 22/41-42)
Son dönemde uluslararası güçlerin BM öncülüğünde Suriye konusunda yeniden “çözüm formülleri” üretme çabası içine girdikleri görülüyor. Oysa bu çabalar gerçekte mazlum halkı haklarına ve özgürlüğüne kavuşturma amacıyla değil gittikçe daha fazla köşeye sıkışan ve iyice hunharlaşan, o yüzden ateşi ülke sınırları dışına taşımaya çalışan Baas rejimini tümüyle devreden çıkarmadan, pazarlıklara dayalı formüller üretme amacıyla yürütülüyor. Emperyalizmin farklı kanatlarının birbirlerinin hesaplarını bozmadan çözüm formülü üretebilmek amacıyla pazarlık içine girmelerinin sebebi de budur. Bu arada Baas diktasına elinde kalan kozları kullanabilmesi için fırsat verilmesi de belki onun gitmesinde ısrarlı tarafı zorlama amacı taşıyor olabilir.
YENİ AKİT