El Ezher Şeyhi Ahmed Et-Tayyib, Kıpti Hıristiyanların durumunu yerinde incelemek için Mısır'a gelen Batılı parlamenterlere, "Filistin'deki Hıristiyanların sorunlarıyla niçin ilgilenmiyorsunuz? Onları İsrail'e karşı niçin savunmuyorsunuz?" diye sormuş.
Cevabı gayet basit: Siyonizm'le sorunu olan Filistinli Hıristiyanların sorunları Batılıları ilgilendirmiyor.
Aslına bakarsanız Kıptilerin sorunları da Batılıları ilgilendirmiyor.
İlgilendiriyor ise de, sadece kullanıma elverişli olduğu oranda ilgilendiriyor.
Papa 2. Urbanus miladi 1095 senesinde ilk Haçlı Seferi'ni ilan ederken "Müslümanların ayakları altında ezilen Doğulu Hıristiyanları kurtarmak"tan bahsetmişti; ama Kudüs'e giren Haçlıların ilk icraatlarından biri, İsa Mesih'e layık görmedikleri Rum, Ermeni, Gürcü, Süryani ve Kıpti cemaatlerinin temsilcilerini Kabir Kilisesi'nden kovmak oldu.
Batılıların Doğulu Hıristiyanlara duydukları nefret o kadar büyüktü ki, Hıristiyanlıktan sapmakla suçladıkları Bizanslıları hunharca katletmekten, Ortodoks rahibelerin ırzına geçmekten, Ayasofya Kilisesi'nde düzenledikleri kirli eğlencelerde Ortodoksların mukaddesatını çiğnemekten bile geri durmadılar.
Tarihçi Işın Demirkent, 1204 senesinde Konstantinopolis'i (İstanbul) işgal eden Haçlıların Ortodokslara reva gördükleri akıl almaz vahşeti Haçlı Seferleri adlı eserinde şöyle anlatıyor:
"Hıristiyanlığın en kutsal kilisesi Ayasofya'ya atlarıyla dalan Haçlı savaşçıları duvarları süsleyen ikonları, ipek halıları çaldılar veya yırtıp parçaladılar. Aziz tasvirleri ve kutsal kitaplar üzerinde tepinip şarkı söyleyen sarhoş askerler sanki Batı'nın uzun zamandan beri Bizans'a duyduğu nefreti kusmaktaydılar... Fransız ve Flamanlar taşıyabilecekleri eşya dışında her şeyi en ilkel insanlara yaraşır şekilde tahrip ettiler... Haçlılar sadece yağma ve tahriple yetinmediler. Savunmasız halka reva gördükleri muamele en soğukkanlı insanı bile isyan ettirecek kadar feciydi. Sokaklarda naralar atarak çılgınca koşuşan yaya Haçlı askerleri veya yere diz çöküp merhamet dileyen zavallı halkın üzerine acımasızca atlarını süren şövalyeler erkek, kadın, yaşlı, çocuk demeden herkesi öldürüyor; fakir evlerini bile tahrip ediyorlardı. Saraylılar, asiller, genç kadınlar, kızlar hatta rahibeler bile gözü dönmüş Haçlıların tecavüzüne kurban oldular. Üçüncü günün sonunda 'Şehirler Kraliçesi' addolunan İstanbul bir harabeye dönmüş şekilde vahşi ve mağrur Avrupalıların ayakları altında serilmiş yatıyordu..."
Bu vahşi işgal ve mezalim tarihte kalmıştır, ama Batılıların Doğulu Hıristiyan mezheplerine tahammülsüzlüğü hiç bitmedi.
Bunlar Süryanileri, Ortodoks Ermenileri, Ortodoks Kıptileri kendilerinden görmezler.
Görselerdi, Doğulu Hıristiyanları oldukları gibi kabul edip bağırlarına basar, onları 'Batılı mezheplere' çekmek için canla başla çalışmazlardı.
Bu yöndeki yoğun misyonerlik faaliyetlerinden anlaşılıyor ki, Doğu'nun Hıristiyan mezhepleri Batı'nın menfaatlerine yeterince hizmet etmiyor.
Hülasa: Kıptileri değil, Kıptilerin Batılı Hıristiyan mezheplerine geçme ihtimalini seviyor bunlar.
E bir de "İslam dünyasında fitne olsun da nasıl olursa olsun" anlayışı var tabii...
Saldırıya uğrayan Kıpti vatandaşlarıyla dayanışmaya giren, Kıptilerin kiliselerdeki ayinleri sırasında onlara kalkan olarak fitnenin önüne geçmeye çalışan Mısırlı Müslüman kardeşlerimizi tebrik ediyorum.
YENİ ŞAFAK