Doğu Türkistanlı Müslümanların Dramı ve Kahreden Sessizlik

Elif Çakır, Çin’in zulüm kamplarında işkenceye maruz kalan Doğu Türkistanlıların beyanlarına yer verdiği yazısında İslam dünyası yönetimlerinin acziyetini ve Türkiye’de İslami camiaların genel olarak gömüldüğü sessizliği eleştirmiş.

Elif Çakır’ın Karar’da yayımlanan konuyla alakalı yazısı (09 Ocak 2018) şöyle:

İslam Dünyasının Duymadığı, Görmediği Gerçekler…

Beni alıp bir odaya götürdüler, metal, sandalyeye benzer bir cihaza bağladılar. Bu cihaza zincirlendiğinizde ayakta kalıp hareket edemiyorsunuz. Göğsünüz açıkta kalacak şekilde kollarınızdan metal cihaza bağlanıyorsunuz. Cihaza bağlı kaldığım 6 saat sonunda vücudum perişan haldeydi. Sadece 10 dakika bu cihaza bağlı kaldıktan sonra bedeniniz dayanılmaz hala geliyor. Hareket ettikçe demirler vücudunuza temas ediyor. Orada kimilerini intihara sürükleyen Komünist Parti rejiminin acımasız uygulamalarına maruz kaldık.”

30 yaşındaki Kayrat Samarkan, kampta yaşadıklarını Reuters’e böyle anlatıyor.

Üç gün boyunca zincirlendiği sandalyede uykusuz bir şekilde ‘hangi camiye ne kadar sıklıkla gittiği’ sorgulanan Kayrat Samarkan’a, 3 ay boyunca kampta Çince şarkılar ezberleyip söyletilmiş, Çince yazılar yazdırılmış ve Komünist Partisinin doktrinlerini okutulmuş.

Kampın şartlarına daha fazla dayanamayan Samarkan intihara teşebbüs edince, toplama kampının revirine gönderilmiş ve oradan da serbest bırakılmış ve Kazakistan’a gitmesine izin verilmiş...

Akrabalarının birçoğunun zorla kamplara götürüldüğünü ve hiçbirisiyle görüşemediğini söyleyen Gülziya Mogdunkyzy yaşadıklarını Reuters’e şöyle anlatıyor:

“İslam’a kesinlikle inanmamam gerektiği söylendi. Boyun eğmek zorunda kaldım. Bir de Allah’a inanmadığımı ve dini reddettiğimi belirten bir belge imzaladım. Eğer bunu yapmasaydım şartlar çok daha ağır hale gelecekti. Tüm Müslümanları, dini inkar ettiklerin deklare eden bir belgeye imzalamaya mecbur bırakıyorlar. İnsanlar Allah’a inandığını söylemeye korkuyor.”

Kamp şartlarına dayanamayıp intihar girişiminde bulunan Ehmet, intihar girişiminde bulunduğu için 7 yıl hapis cezasına çarptırılmış: “Kafamı duvara vurdum, güçsüz, çaresiz ve öfkeliydim. Bilincimi kaybetmiştim ve uyandığımda bir doktorun odasındaydım. Daha sonra beni hastaneye götürdüler. Başımın ciddi bir şekilde yaralandığını söylediler. Gardiyan bana, intihar girişiminde bulunduğum için yedi yıl hapis cezasına çarptırıldığımı söyledi.” (www.uyghurcongress.org.)

***

Bütün bunlar Çin’in Doğu Türkistan’da kurduğu ve bütün dünyaya “eğitim merkezi”, “rehabilitasyon merkezi” ya da “mesleki eğitim merkezi” diye lanse ettiği toplama kamplarında yaşanıyor.

Birleşmiş Milletler’e göre Çin, 1 milyon civarında Müslüman Uygur Türkünü, Nazi Kamplarına benzeyen bu toplama kamplarında tutuyor. Sadece 2018 yılında 150 aydını hapiste ya da toplama kamplarında yok etti.

Başörtüsü, sakal, namaz kılmak, camiye gitmek, oruç tutmak, alkol almamak ve dini kitap bulundurmak gibi sebepler Müslüman Uygurlar için toplama kampına gönderilme sebebi.

Çin’in Müslüman Uygur’la yaptığı zulüm yeni değil elbette. Yıllardır ve her geçen bütün dünyanın gözünün içine baka baka Uygurlara zulmediyor Çin.

Doğu Türkistan’dan feryatlar hiç eksik olmadı.

Doğu Türkistan’da onlarca yıldır devam eden baskı ve zulmü raporlayan sivil toplum kuruluşları ve son olarak Uluslararası Af Örgütü’nün son raporu, 1949 yılından bu yana Doğu Türkistan çöllerinde inşa edilen ve içinde yüzbinlerce Uygur Türkü’nün tutulduğu toplama kamplarının son bir yılda üç katı büyüdüğünü söylüyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, uluslararası yasalara göre bu tür “eğitim merkezlerinin” yasa dışı olduğunu söylüyor.

Mustafa Akyol, New York Times’a yazdığı makalede Doğu Türkistan’ın Sincan bölgesindeki bu kampları, Sovyet Birliği’nin Komünist lideri Lenin’in başlattığı, Stalin’in sürdürdüğü Gulag takım adalarındaki zorunlu çalışma kamplarına benzetiyor.

Kamplarda yaşananlar, vahşetin Gulag takım adalarındaki çalışma kamplarındakinden daha kötü olduğunu gösteriyor.

Peki, İslam ülkeleri ve liderleri ne diyor?

Birkaç gün önce, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ne dediği belli olmayan tepkisini bir kenara koyarsak, İslam dünyası hiçbir şey demiyor?

Neden, çünkü Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip ve İslam Ülkeleri Teşkilatı’a üye 57 ülkenin 20’si Çin’in en iyi ticaret ortağı...

Diyeceksiniz, madem öyle İslam ülkeleri birleşse ve Çin’e tepki gösterse, Çin ticari ortaklığın bozulmasını göze alamaz ve insanlık dışı vahşetten vazgeçer...

İslam ülkelerinde o cesaret, o akıl nerede?

Oysa ki, bir milyona yakın Müslüman Uygur tam da dini inançları nedeniyle böylesi insanlık dışı vahşete nasıl maruz kalabiliyor?

Çin bütün dünyanın gözünün içine baka baka böylesi bir vahşeti nasıl yapabiliyor?

Çin’in karşısında, ayrıca Filistin’de yıllardır yaşanan zulme sessiz kalmış bir İslam dünyası var.

Çin’e karşı diplomatik bir dile ile dahi “ne yapıyorsun” deme cesaretini gösteremeyen, Çin’in yıllardır Müslüman Uygurlara yaptığı zulmü “Çin’in içişleri meselesi” olarak görme zelilliğini gösteren bir İslam dünyası varken, kaç yeni Filistinler, Sincanlar olur daha...

Adı büyük kendi olmayan İslam dünyası! İslam dünyasının liderleri!

Ne tuhaf değil mi? İslam ülkelerinin liderlerinden çıkmayan sesin, batı dünyasından öyle ya da böyle çıkmasına karşıyız.

Değil mi ya, Batı sahip çıkıyorsa Uygurlara, o halde başka bir komplo ile karşıya olabiliriz!

Hey gidi günler... Geçmişte olsa Uygurlar’a yapılan bu vahşeti kınamak için sokaklara dökülürdük...

Şimdiyse güzel ülkemde, İslami duyarlılığı olan sivil toplum kuruluşları, gökyüzüne bakıp “duymadık”, “görmedik” “bilmiyoruz” ıslığı çalıyor...

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!