Çin Zulmü Altında Uygur Müslümanları (2)
Hayrettin Karaman / Yeni Şafak
Resmî bir bilgi bulunmamakla beraber 35 milyon kadar Doğu Türkistanlının yaşadığı sanılıyor. Suudi Arabistan’da 50, Kırgızistan’da 350 ve Kazakistan’da 800 bin kadarı, Amerika’da bir miktarı yaşamaya çalışıyorlar.
Doğu Türkistan’da Çin zulmü altında yaşayan Uygur Müslümanları her şeye rağmen dinlerine bağlı kalmaya çalışıyor ve bunu, bir gün bağımsızlıklarına kavuşmanın ve kendileri olarak yaşamanın yegâne şartı olarak görüyorlar.
“Her şeye rağmen” dedim ya, bu laf değil ve dayanılır gibi de değil, işte onlar buna dayanıyorlar:
Bundan yirmi yıl kadar önce Türkiye’ye bir Uygur Müslümanı geldi (aklımda yalnızca Çavuş lakabı kalmış), bu zat Çin ordusunda çavuş olarak askerliğini en iyi bir kalitede yapmış, takdirler almış, ancak affedilemez bir günahı var; namaz kılıyor ve haramdan uzak duruyor. Askerlik vazifesi sona erince onu tek kişilik bir hücreye hapsediyorlar. Uzun boylu olan Çavuş, ayaklarını uzatarak yatsa hücrenin uzunluğu buna kısa geliyor, eni de seksen santim kadar. Günde bir kere demir kapının küçük penceresi açılıyor ve oradan ölmeyecek kadar yiyecek ve su veriyorlar, içeride bir teneke var, dışkı vesaireyi ona biriktiriyor, pencere açıldığında onu da boşaltıp geri veriyorlar. On beş günde bir kere bir miktar pirinç sapı veriyorlar, yatak olarak bundan başka bir şey yok. Çavuş bu hücrede on sekiz yıl kalıyor, oradaki imkânlara göre dini temizliğini yapıyor, kıble olarak tahmin ettiği yöne dönüyor ve hiç kaçırmadan beş vakit namazını kılıyor. Kendi ifadesine göre bu uzun hücre hapsinde onu hayatta ve ayakta tutan bir emeli var: Bir gün buradan çıkacağım, Beytullah’ı ve Efendimiz’in (s. a.) Ravza’sını ziyaret edeceğim!
On sekiz yıl sonra onu serbest bırakıyorlar, bir yolunu bulup Çin’den kaçıyor, parası olmadığı için bin bir güçlükle iki yılda Türkiye’ye gelebiliyor. Bizim insanımız Çavuş’u Mekke’ye gönderdiler…
Marmara İlahiyat’ta öğrencilerimin arasında bir Uygur Müslümanı vardır (Atağuş), Çin’de din tahsili yaptığı için onu da hapse atıyorlar, dört yıl yatıyor, çıkınca gerektiğinde rüşvet vererek Çin’den kaçıyor ve Türkiye’ye geliyor. Bizde doktora yaptı, çok değerli bir hocamızın damadı da oldu.
Allah Türkiye’ye ve iman ehli yöneticilere zeval vermesin. Mesela Mesut Yılmaz başbakan iken (23.12.1998 tarih ve 36 No’lu genelge ile) Türkiye’deki Doğu Türkistan amaçlı hiçbir toplantıya resmi katılım ve destek verilmemesi talimatını vermiş.
Mısır’da okuyan 400’e yakın öğrenciyi, Sisi rejimi sınır dışı edip bazılarını Türkistan’ı işgal eden Çin hükümetine teslim etmiş, Çin’e gönderilenler hapse atılmışlar, bazıları Türkiye’ye kaçmayı başarmışlar. Burada AK Parti iktidarlı Türk devleti onlara üniversitede okuma hakkı tanımış.
Yazımı Mehmet Cemal Çiftçigüzeli’nden bir alıntı ile şimdilik noktalayayım:
“81 yaşında Doğu Türkistanlı eski milletvekili 11 çocuğu, 35 torunu, 17 de torununun çocuğunu gören, Çin zindanlarında 31 yıl işkence gören ünlü tarihçi ve akademisyen Prof. Dr. Hacı Yakup Anat ile de bir röportaj yapmıştım. Demişti ki: Çin’den kaçmak, Türkiye’ye gelmek için nice rüşvetler verdim. Soyumuzdan, kültürümüzden ve insanımızdan kopmadım. Yıllar önce Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı 4 ciltlik İslâm Tarihi’ni Uygur Türkçesi’ne çevirdim. Karahanlılar Tarihi’ni de Uygur Türkçesi’nden Türkiye Türkçesi’ne aktardım… Doğu Türkistan’da hâlâ baskı ve zulüm had safhada. Sadece doğum kontrolünü dondurmuşlar, öte yandan da topraklarımıza Çinliler yerleştiriliyor. Bizim topraklarımız dünyanın en verimli ve bereketli mübarek topraklarıdır. Petrolden uranyuma kadar çıkarılıyor. Ormanlarımız en görkemli ağaçlarla doludur. 75 milyon koyun, 10 milyon sığır, 5 milyon at besleniyor. Buna karşılık insan hakları bölgemizde sürekli ihlâl ediliyor…”