Oğuz Düzgün’ün yorumu:
Ya Doğu Guta Almanya’da Olsaydı
400 bin nüfuslu büyük bir Alman şehri olsaydı Doğu Guta… Sarı saçlı, mavi gözlü, al yanaklı Alman çocukları huzur içinde ve güvenle koştursalardı Guta şehrinin pırıl pırıl sokaklarında.
Guta’ya adım attığımızda keskin hatlı kırmızı kiremitli çatılarıyla göze çarpan geleneksel Alman evlerini hemen fark etseydik mesela.
Hele bir de “Fest” (Festival) zamanı varmış olsaydık Doğu Guta’ya da, geleneksel Alman kıyafetleriyle sokaklarda dolaşan insanları, Ortaçağ’da çizilmiş bir tabloyu temaşa eder gibi seyretseydik.
Muhteşem bir ormanın hemen yanı başındaki bu doğa harikası şehrin üzerine bütün insanlık titrese yeridir yani!
Sizler gibi beni de etkileyen bu hayali sahne, acıklı bir alarm sesleriyle kaybolduğu sıralarda, eminim ki siz de Doğu Guta’da olmak istemezdiniz.
Bakın bombalar nasıl da düşüyor Guta’nın geleneksel evlerinin üzerine? Bakın o kırmızı çatılı evler şimdi nasıl da harabeye dönmüş durumda?
Hele o sevimli Alman çocuklarının şimdiki çığlıklarına ve feryatlarına ne demeli? Evlerin enkazı altında kalmış narin vücutları kanlara ve toza toprağa bulanmış durumda.
Hangi vicdan sızlamaz bu çocukların acımasızca katledilişine? Hangi akıl isyan etmez böylesine akıl almaz bir vahşete?
Guta’nın güzel kadınlarının cansız bedenleri ise bu vahşetin boyutunu kat kat arttırmaktadır. Üstelik bugün, Dünya Emekçi Kadınlar Günüdür.
Almanya’nın diktatör lideri Löwe’nin attığı bombaların tesiriyle şehrin yanı başındaki orman yanmaya başladığında ise vahşetin boyutu hayvanları ve bitkileri de kapsayacak şekilde artmıştır.
Barış zamanlarındaki o eğlencelerin, o cümbüşün, o coşkunluğun yerini şimdilerde gözyaşı, hüzün ve keder almıştır.
Bu olayları duyan bütün Avrupa Birliği ülkeleri ayaktadır. NATO, birkaç dakika içinde bölgeye asker yollamaya başlamıştır. ABD Alman çocuklarının maruz kaldığı bu vahşeti önlemek için bölgeye Rambolarını yollar.
BM bir kaç saat içinde bu zulümlerin faili Almanya Kanzler’i Löwe’yi savaş suçlusu ilan etmiştir bile. Bu nasıl olabilirdir? Tam da Avrupa’nın göbeğinde böyle bir zulüm nasıl yapılabilmektedir? Yüzlerce Doğu Guta’lı kadın ve çocuk paraşüt bombalarıyla nasıl da katledilmektedir?
Tam da bu sırada haber sunucusu, televizyonun ekranında mahcup bir yüz ifadesiyle belirir ve özür dilemeye başlar:
“Efendim, siz sevgili seyircilerimden özür diliyorum. Bu katliamların yaşandığı ülkenin Almanya olduğunu söylemiştim, bu yanlışmış. Bu ülke Suriye’ymiş. Bu soykırımın failinin adı da Löwe değil, Esed’miş…” Bu haberi duyan NATO komutanları, BM ve AB sözcüleri üzerlerinden ağır bir yük kalkmış gibi sevinçlidir. “Oh be! Biz de Hıristiyan Avrupalılar öldürülüyor sandıydık. Neyse, öldürülenler Suriyeli kadın ve çocuklarmış. Sorun yok o zaman!”
Haberleri izleyen Müslümanlarsa bu düzeltmenin ardından gözyaşlarını silerler. Suriyeli Müslümanların öldürülüşü onlar için olağan bir durumdur. Bu basit mesele üzerinde fazla da durmaya gerek duymadıklarından hemen televizyonlarını kapatıp işlerine dönerler.
Yazının tam da bu bölümünde makalenin yazarı sözü devralır:
Almanya’nın o değerli ve güzel insanları gibi Guta’nın değerli ve güzel insanlarının da yaşamaya hakkı olmalıdır elbette.
Peki, Batı neden hala duyarsız Doğu Guta’da yaşananlara? Suriye’de yaşayan masumları birkaç saat içinde kurtarabilecek olan Batı, neden sessiz kalmaktadır bu zulümlere?
Neyse… Bugün de bu kadar acıyla iktifa edelim. Umarım bir sonraki yazımda Doğu Guta’daki mutlu çocuklardan ve kadınlardan da bahsederim.
Ne de olsa Almanya’nın kadın ve çocukları gibi Suriye’nin kadın ve çocukları da birer insan. Yoksa öyle değil mi?
Kaynak: Medyaanalitik.com