Ahmet Varol / Yeni Akit
Rabia ve Doğu Guta katliamlarını unutmak mümkün mü?
İnsanlık tarihinde birtakım kara lekeler vardır. Bu lekeler asırlar geçse de tarihten silinmez. Bu lekeler insanlık adına utanç verici birtakım vahşi olaylardan kaynaklanır.
Örneğin Kur’an-ı Kerim’de de sözü edilen Ashabı Uhdud yani Hendek Ashabı’nın yaptığı katliam bunlardan biridir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Kahrolsun o hendek ashabı.
Tutuşturucu yakıt dolu ateş (hendeğinin)
O zaman onlar o (ateş hendeği)nin başında oturmuşlardı.
Ve mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
Onlardan sırf yüce ve övgüye layık olan Allah’a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı.” (Buruc, 85/4-8)
Tefsirlerden anladığımıza göre o Uhdud Ashabı yani içi ateşle doldurulmuş hendekleri kazan zalimler, mü’minleri bu ateşin içine atarak yanmalarını büyük bir zevkle seyrediyorlardı. Hatta hadislerden anladığımıza göre bazı kadınlar kucaklarındaki bebekleriyle birlikte atılıp yakılıyorlardı. Sırf Allah’a iman edip, şirki, cahiliye inancını reddetmeleri sebebiyle.
İşte bu şekilde insanlık tarihine birer kara leke olarak geçmiş birçok önemli olay yaşanmıştır. Srebrenitza katliamı, Hama katliamı, Felluce katliamı, El-Halil katliamı ve Doğu Guta katliamı son dönemde özellikle İslam coğrafyasında insanlık tarihine atılan kara lekelerden bazılarıdır.
Bunlardan biri de Rabia katliamıdır.
Zalimler kendilerini güçlü gördüklerinde azgınlaşırlar. Bu onların ortak karakterleridir ve Kur’an-ı Kerim’de de bu karakterlerine dikkat çekilir. Azgınlaşmaları onları iyice sınır tanımaz hale gelmeye yöneltirken yaptıklarında kendilerini haklı, zulme maruz kalanları ise suçlu göstermeye çalışır ve kendilerine göre gerekçeler oluştururlar.
Mısır’da 14 Ağustos 2013 tarihinde gerçekleştirilen Rabia katliamı, silahın gücünü kullanarak gayri meşru yoldan siyasi yönetimi gasp eden ve meşru yönetimi mahkûm etmeye kalkışan cuntanın bir işgal gücünden farklı olmadığını gösterdi. Halkın darbeyi reddederek meşru yönetimin dönmesi talebiyle tamamen sivil yollarla sürdürdüğü direnişi bastırabilmek için günlerce tekrarladığı tehditlerinde ciddi olduğunu göstermek amacıyla korkunç katliamlar gerçekleştirdi. Öyle ki krallar döneminde ülkeyi sömürgeleştiren İngiliz ordusunu ve 1967 Haziran Savaşı’nda Sina’yı işgal eden siyonist işgal ordusunu bile geride bıraktı. Bu gerçek, yerli zalimlerin bazen işgalci zalimleri geride bırakabildiklerini göstermesi açısından ibret vericidir.
Zulme karşı mazlumların yanında yer alan vicdanlar arasında bir ittifak ve güç birliği oluşturmak isteyen bazı gönüllüler de çağdaş Firavun rejiminin sergilediği vahşetin unutulmamasını, zulme karşı duranların ortak tavır koymalarını sağlamak amacıyla büyük katliamın yıl dönümünü Dünya Rabia Günü ilan ettiler.
Mısır’daki vahşi cunta tarafından korkunç Rabia katliamı gerçekleştirildiğinde yüreklerimiz parçalandı ve “keşke bir benzerine şahit olmasak” diye temennilerde bulunmuştuk ki Suriye’de Baas rejimi Doğu Guta’da korkunç kimyasal silah katliamını gerçekleştirdi. Üstelik böyle bir vahşeti icra edebilenlerle yan yana omuz omuza savaşanlar da, “Bakın işte biz burada savaşıyoruz, onun için Baas rejimi ayakta durabiliyor.” deme yüzsüzlüğünü gösterebildiler.
Dört gün sonra yani 21 Ağustos tarihinde de Doğu Guta katliamının yıl dönümünü idrak edeceğiz.
Baas rejiminin muhtelif katliamları Suriye’deki gelişmeleri izlemeye alan insan hakları kuruluşlarının ve muhtelif sivil toplum kurumlarının raporlarına geçti. Bunlar içinde en büyük can kaybına neden olan da Doğu Guta katliamı oldu. Doğu Guta katliamı Suriye’nin Srebrenitza katliamı olarak tanımlanıyor.
BM, Doğu Guta katliamından sonra görünüşte kimyasal silahları araştırma ve imha iddiasıyla Baas’la bir anlaşma yaptı. Fakat Baas güçlerinin ve destekçisi dış güçlerin bu anlaşmadan sonra da kimyasal bombaları özellikle varil bombalarını sıkça kullandığı ama BM’nin üzerine gitmediği biliniyor. Bu da anlaşmanın göstermelik ve ihmale perde çekme amaçlı bir oyun olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.