Doğrusuyla Yanlışıyla İktidarın Politikalarına Karşı Nasıl Bir Duruş?

Hakan Albayrak, Karar’daki yazısında kendi pratiğinden yola çıkarak AK Parti’nin neden önemsenmesi ve doğrusuyla yanlışıyla hükümetin politikaları karşısında nerede durulması gerektiğine dair hakkaniyetli tespitlerde bulunuyor.

Hakan Albayrak’ın konuyla ilgili yazısı:

Duruşum Bundan İbarettir

Bu aralar ne zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yahut Yeni Türkiye’ye iltifat mahiyetinde bir cümle kursam, OHAL (Olağanüstü Hal) çerçevesindeki bazı uygulamalardan bahisle “Bunları yapan Erdoğan’ı nasıl methedersin?”, “Bu mu yere göğe sığdıramadığın Yeni Türkiye?”, “Diktatörlüğü mü savunuyorsun?”, “Hâlâ akıllanmadın mı?” diye tepki gösterenler oluyor.

Tepki gösterenlerden bazıları -dil ve üsluplarından anladığım kadarıyla- FETÖ yandaşı.

CHP’li gibi görünenler de var.

Bu çevrelerin diktatörlükten şikâyetlerine metelik vermediğimin bilinmesini isterim.

Genel olarak da Erdoğan ve Yeni Türkiye konusundaki mülahazalarını -‘doğruya doğru, yanlışa yanlış’ deme basiretini asla göstermedikleri için- kıymetsiz buluyorum.

Samimi demokratların tepkileri tabii ki ayrı.

***

Askerî vesayetin sona erdiği, milli iradenin özgürleştiği, din düşmanlığı mesabesindeki laiklik anlayışının terk edildiği, Kürt meselesinin hal yoluna girdiği, yerli savunma sanayiinin geliştiği, dış siyasetin Batı eksenine mahkûm edilmediği, İttihad-ı İslam temayülünün sergilendiği, mazlum ve mağdur ülkelerle / halklarla dayanışmanın fevkalade önemsendiği vs, vs, vs, bir Türkiye elbette yenidir ve bütün bunlar benim için elbette şükür vesilesidir.

Bunları Allah’ın inayetiyle gerçekleştiren kadronun lideri olarak Recep Tayyip Erdoğan’a şükran duymam da tabiidir. (Yeni Türkiye davasının başta Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu olmak üzere diğer kahramanlarına da.)

Bu ‘genel çerçeve’ ve şükran duygusu bir yana…

Erdoğan yönetiminin her icraatını tasvip etmek mecburiyetimde değilim.

Karar’daki yazılarımı takip edenler bilir; FETÖ’yle mücadelede kantarın topuzunun kaçırılıp haksız mağduriyetlere yol açıldığını, bu mağduriyetleri gidermeye yönelik gayretlerin yetersiz olduğunu düşünüyorum ve yazıyorum…

Siyaset ve medyayı istişare ve tartışma kültüründen ‘arındırmaya’ matuf “Pelikan” türü komplolardan yaka silkiyorum…

Fikirlerini berbat bulsam da terörist olduklarına ihtimal vermediğim kimi gazeteci ve yazarların terör isnadıyla tutuklanmasına itiraz ediyorum…

Erdoğan’dan, hükümetten başka şikâyetlerim de var.

Ama bu şikâyetler, siyasi iktidarın geçmişte ve günümüzde yaptığı iyi şeyleri görmeme mani teşkil etmiyor.

Tersini de söyleyebilirim:

Siyasi iktidarın yaptığı iyi şeyleri görmek, bu şikâyetlerde bulunmama mani teşkil etmiyor.

Şikâyet ederken, 17-25 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016’da eşiğinden döndüğümüz felaketlerin büyüklüğünü de unutmuyorum ama.

***

FETÖ’nün 17-25 Aralık’taki darbe teşebbüsü başarılı olsaydı, aralarında Erdoğan’ın da bulunduğu binlerce siyasetçi, akademisyen, yazar, gazeteci, iş adamı ve sivil toplum temsilcisi “Selam Tevhid Terör Örgütü” kumpasıyla zindana tıkılacaktı…

15 Temmuz’daki kanlı darbe teşebbüsü başarılı olsaydı, FETÖ ve müttefiklerinin ilan ettiği sıkıyönetim altında -şimdiki OHAL’de olduğu gibi on binlerce değil- yüzbinlerce insan tutuklanacak yahut işten atılacaktı…

Üstelik, “mehdi” kabul edilen Fethullah Gülen’in mutlak kontrolü altına giren devlette hukuk ve demokrasi ‘tartışılır’ bile olmayacaktı, çünkü hiç olmayacaktı.

Erdoğan demokratik seçimlerle geldi ve demokratik seçimlerle götürülebilir.

Darbeci FETÖ ise ne pahasına olursa olsun kalıcı olmaya geliyordu.

Binaenaleyh, FETÖ’cülerin “diktatörlük”ten şikâyet etmeleri pek komik kaçıyor.

İkisini aynı kefeye koymuyorum ama CHP’nin ‘Özgür basın üzerindeki baskılara son!’ retoriği filan da riyakârca.

CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, kazanacaklarına kesin gözüyle baktığı 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinden evvel verdiği bir demeçte AK Parti yanlısı medya ve onu destekleyen iş adamları hakkında bakın ne diyordu:

“Şimdi de Kılıçdaroğlu için yazıyorlar. Kılıçdaroğlu cam gibidir. Ama Davutoğlu’na, AKP’lilere bakın… Nereden bakarsanız bakın kirliliği görürsünüz. 8-9 Haziran’da ilk işimiz bu kirli gazetelerin tamamına el koymak olacaktır. Sadece el mi koyacağım? Buna bulaşmış bütün iş adamlarından hesabını soracağız.”

***

Erdoğan’a ve Yeni Türkiye’ye -hatta genel olarak Türkiye’ye- düşmanlığı meslek edinenlere kendimi beğendirmek gibi bir derdim yok.

Erdoğan’ın her dediğini ve yaptığını sorgusuz sualsiz doğru kabul edenlere de kendimi beğendirmek gibi bir derdim yok.

Erdoğan’ı seviyorum, Yeni Türkiye’yi sahipleniyorum; bununla beraber, iktidarın yanlış bulduğum ve Yeni Türkiye’ye yakıştıramadığım bazı uygulamaları değişsin diye kendimce gayret gösteriyorum.

O gayreti gösterirken ‘muhalefet’te müzminleşmemeye, doğruya doğru deme kabiliyetimi korumaya, benim de eleştirdiğim kötü şeyleri eleştirerek suret-i haktan görünen ama aslında çok daha kötü şeyler yapmak için fırsat kollayan mahfillerle aynı kareye düşmemeye ve onların değirmenine su taşımamaya dikkat ediyorum.

Duruşum bundan ibarettir vesselam.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!