“Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) "Efendine (Rabbine) dön de ona soruver: "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir." (Yusuf-50)
Ayette doğrudan doğruya kralın Yusuf’u görmek istediğini ve onun kendisine getirilmesini emrettiğini görüyoruz:
“Kral: O adamı bana getiriniz, dedi.”
Ancak, yıllardır hapiste olan Yusuf’un kurtulmak için hiç de acele etmediğini görüyoruz. Tam tersine o öncelikle meselesini halletmek; kendi durumuna ilişkin gerçeği tümüyle açığa çıkarmak; karanlık bir biçimdeki dedikoduların ve komploların hiç de doğru olmadığını -tanıklar huzurunda- ortaya koyarak beraat etmek istemektedir… Zira O, Rabbince eğitilip terbiye edilmiş durumdadır. Bu eğitim, bu terbiye sonucudur ki, yüreği rahatlık, güven ve huzur doludur. Bu nedenle böylesi bir olay karşısında aceleciliğe ya da tezcanlılığa gerek yoktur!
Yusuf’un iki tutumu arasındaki farklılık, sözkonusu ilahi terbiyenin izini somut bir biçimde ortaya koymaktadır. Daha önce hapishane arkadaşına, “Efendinin yanında benden söz et.” demiş olan Yusuf.. Şimdi ise, “Efendinin yanına dön ve ellerini yemek bıçakları ile kesen kadınlara ilişkin olayın içyüzünü kendisine sor!” diyen Yusuf… Bu iki tutum arasında, dağlar kadar fark vardır…
Hz. Yusuf, kralın kendisini huzura çağıran buyruğunu reddetmişti! Reddetmişti, çünkü bir şartı vardı! Öncelikle kral, meselesini gerçek yüzüyle bilmeli; kadınların ellerini neden kestiklerini soruşturup öğrenmeliydi… Dolayısıyla bu davanın soruşturulması, Hz. Yusuf’un bulunmadığı ve tartışmalara girişmediği bir ortamda yapılmalıydı ki, gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıksın! .. Zira Yusuf kendine güveniyordu, suçsuzluğundan emindi.
FİZİLALİL KUR’AN
Hz. Yusuf (a.s) bu meselenin araştırılmasını, kendi masumiyetinden herhangi bir şüphe duymasından ötürü istiyor değildi. Çünkü bundan kesinlikle emindi: "Rabbim benim tamamiyle masum olduğumu biliyor... onların tuzaklarını da... Fakat sizin rabbiniz (efendiniz) beni niye zindana gönderdiğini araştırmak zorundadır. Zira artık halkın önüne herhangi bir suçlama veya kötü şöhretle çıkmak istemiyorum. Dolayısıyla genel bir soruşturma, benim, zulmün masum bir kurbanı olduğumu ispat edecektir. Bu zulmü işleyenler kendi hanımlarının işlediği günahı örtbas etmek için beni hapse tıkan soylular ve liderlerdir."
Bu istekteki zikre değer olan diğer şey, Hz. Yusuf'un (a.s) olayda büyük rolü olan el-Aziz'in hanımıyla ilgili hiçbir imada bulunmamasıdır. Azizin karısını, kendisine kötülük etmiş olmasına rağmen bu işe hiç bulaştırmaması onun asil karakterinin bir diğer delilidir. O sadece parmaklarını kesen kadınları topluca zikretmekle yetinmiştir.
TEFHİMUL KURAN