Doğrular ve yanlışlar

Ali Ünal

İslâm, ırkçılığı "Cahiliye hamiyeti" olarak tavsif edip kesinlikle yasaklar; dolayısıyla İslâm'a dayalı bir anti-Semitizm mümkün değildir.

Kur'an-ı Kerim, Yahudilere "Ey Allah'ın tertemiz kulu (Yakub)'un çocukları!" manâsında "Ey İsrail Oğulları!" diye seslenir. Hıristiyanlara "Hıristiyan" ismini verenler Romalılar olup, daha sonra bu isim nasıl Hırıstiyanlar tarafından kabul edildi ise, İsrail Oğulları'na Yahudi ismini verenler de bizzat Yahudilerin kendileridir; bundan dolayı Kur'an-ı Kerim, yer yer "Yahudileşenler" tabirini kullanır.

Kur'an-ı Kerim'in bütün Yahudileri lânetlediği doğru değildir. Kur'an-ı Kerim, Yahudileri ve Hıristiyanları "Ehl-i Kitap" olarak telâkki eder ve bazı suçlarından dolayı kendilerini uyardığı yerlerde bile "Ehl-i Kitabın hepsi aynı değildir..." diyerek, suçlularla suçsuzları her zaman ayırır. Lânet, Allah'ın rahmetinden mahrum kalma ve cezaya uğrama manâsına gelir. Kur'an-ı Kerim değil, bizzat Kitab-ı Mukaddes, yani Yahudilerin kendi kitapları, âdeta onlara lânetle doludur. Tek bir misal olarak Tesniye 28. bap, bu lânetleri sıralar ve bu sıralamada tarihleri boyunca Yahudilerin başlarına gelenlerin kendi kitapları açısından sebeplerini okursunuz.

Milliyetçilik, Türkiye'de Müslüman Araplarla Türkleri birbirine düşman etmek için Arap düşmanlığı üzerine oturtulmuştur. Bu düşmanlığı körükleme adına en çok ileri sürülen iddia, I. Dünya Savaşı'nda Arapların bizi arkadan vurduğudur. Oysa bu, içlerinde Yahudi tarihçilerin de bulunduğu bütün ciddî tarihçilerce reddedilen bir efsanedir. I. Dünya Savaşı'nda bize karşı sadece Şerif Hüseyin ailesi, o da Mekke-Maan hattında savaşmış ve onun ihaneti, savaşta tayin edici bir rol oynamamıştır. Onun dışında, Irak, Suriye, Filistin gibi bütün diğer cephelerde Araplar bizimle beraber savaşmışlardır, hem de Cemal Paşa'nın bazı Arap halka ve ileri gelenlerine yaptıklarına rağmen. Kaldı ki, "Kimse, bir başkasının suçuyla suçlanıp yargılanamaz" ve "Onlar bir topluluktu, geldi geçti... onların yaptıklarından siz sorguya çekilecek değilsiniz" İlâhî düsturları, bugünün nesillerini atalarının yaptığından dolayı sorumlu kılmaz. Dolayısıyla, "Araplar, ihanetlerinin cezasını çekiyor" demek, korkunç bir bühtandır. Kaldı ki Müslüman, "kendi nefsine karşı savcı, kardeşlerinin ise avukatı"dır. I. Dünya Savaşı'nda özellikle Filistin cephesinde Yahudiler bize karşı İngilizlerin yanında savaşmışlardır ve onların yaptıkları konusunda Cevat Rifat Atilhan'ın 100'ü aşkın kitabı vardır.

İsrail, 28 Şubatçıların Türkiye'de, ABD'nin GOP projesinde yaptığı gibi, Müslümanları "ılımlı Müslümanlar" ve "radikal, dinci Müslümanlar, siyasal İslâmcılar" diye ikiye bölmekte ve İstanbul Başkonsolosluğu'nun yayınladığı bildirilerde açıkça ifade ettiği üzere, "İsrail, Hamas'a karşı değil; dinci, radikal, siyasal İslâmcılara karşı savaşıyor" iddiasında bulunmaktadır. 28 Şubat'ta yaşananları biliyoruz; proje, hep aynı projedir.

Türkiye, 2000'lere kadar Arap dünyasına karşı genellikle bigane kalmış, buna karşılık İsrail'i tanıyan 3. ülke olduğu gibi, özellikle 1990'larda yapılan anlaşmalarla İsrail'in kucağına oturtulmuştur. İsrail, PKK terörüne karşı Türkiye'yi samimi olarak destekliyor da değildir. İsrail'in "Kürt kartı"nı nasıl kullandığı kitaplara konu oldu.

Filistin trajedisi, bir yorum ve onlara dışarıdan tavsiyede bulunma konusu değildir. İnancım da odur ki, Filistin'in kurtuluşu, İslâm dünyasının, hattâ dünyanın ve insanlığın geleceği, Ankara'ya bakıyor, onun "en beyaz" olmasına bakıyor. Bu gerçek bir yana, fakat kendisine büyük saygı duyduğum ama son yazılarını ihtiyatkârlığına verdiğim Ahmet Selim Bey'e bir soru sormak istiyorum: "Filistinlilerin mücadelesi ile Türk Kurtuluş Savaşı arasında münasebet kurarken, Filistin İngiliz işgalindeki İstanbul'u mu temsil ediyor, yoksa milis kuvvetlerin her tarafında işgalcilere karşı savaş verdiği Anadolu'yu mu?" Kaldı ki, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Anadolu'ya İngilizlerin vizesiyle geçtiği M. Bardakçı'nın Şahbaba'da belgeleriyle açıklanıyor. Kıyas, her açıdan dikkat istiyor.

ZAMAN