Doğru teşhis

Ali Bulaç

Amerika'dan başlayıp Avrupa'ya yayılan krizi nasıl anlamlandırabiliriz? Yaşanan küresel (ekonomik) krizin önümüze koyduğu temel gerçekleri şöyle ifade edebiliriz:

Küresel bir krizle karşı karşıya bulunuyoruz, sosyo-ekonomik yönüyle merkez üssü ABD görünmekle beraber, felsefî ve entelektüel yönüyle merkez üssü Avrupa'dır. Bu modernliğin bizzat içine girdiği bir krizdir. Dahası, yeni bir beşeri hareketliliği anlamlandırmakta içine düşülen acizliğin krizidir. Liberal demokrasinin finansörü ve aynı zamanda borsa sihirbazı Soros'a göre "Bu krizin dibi görünmüyor. Eskiden krizler U şeklinde cereyan ederdi, bir kriz başlayıp dibe vurur, sonra da yukarı çıkardı. Şimdi bu kriz L şeklinde cereyan ediyor. Krizin hem dibini göremiyoruz, hem de aynı şekilde devam ediyor." Soros, ayrıca bu krizin 1929 krizinden çok daha yıkıcı olduğunu söylüyor. Soros, "Reagan ve Thatcher zamanında dünyaya empoze edilen liberal ekonomi sona eriyor. Bu kriz sadece ekonomik değil, köklü siyasal sonuçları olacak da bir krizdir." diyor.

Üçüncü büyük beşeri hareketin ne anlama geldiği konusunda henüz sosyal bilimciler arasında yeterli bir vuzuh sağlanabilmiş değil. Bugüne kadar dünyada üç büyük beşeri hareket görülmüştür. Bunlardan biri göçebelikten yerleşik hayata geçişimizdir. Her büyük medeniyet öncesinde yerleşik hayata geçiş teşvik edilir. Mesela Peygamber Efendimiz (sas) hicretle beraber, sonra Hz. Ömer, O'nun politikasını takip ederek bedevileri, yani konargöçerleri yerleştirme politikası takip ettiler. Bunun bizim tarihimizde büyük sancıları oldu. İkinci büyük beşeri hareket, sanayi devrimiyle başladı. Bu da kırlardan ve köylerden kentlere doğru olan bir hareketti.

Şimdiyse 21. yüzyılın geldiğimiz şu noktasında kentlerin varoşlarından kentlerin merkezine doğru bir hareket gözlenmektedir. Modernizasyon, sanayi politikalarının temerküz etmesi, tarımın küçültülmesi, ekolojik felaketlerin peş peşe yaşanması, doğudan batıya doğru göçlerin artması, siyasi suçların artması ve savaşlar, kendi topraklarında mülteci durumuna düşen milyonlarca insan, söz konusu üçüncü hareketi tetiklemektedir. ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra milyonlarca Iraklı yurtdışına göçmek zorunda kaldı. 2 milyon kişi de kendi ülkelerinde göçmen durumuna düştü. Bosna'da 400 bine yakın Boşnak hâlâ evlerine dönebilmiş değil. Çeçenistan'da savaş nedeniyle 400 bin Çeçen yer değiştirdi. Azerbaycan'da Karadağ savaşında 1 milyon, Afganistan'da 4 milyon 100 bin kişi yer değiştirdi, muhacir durumuna düştü. Sudan'da 700 bin Eritreli aynı akıbete uğradı.

2008 yılında BM'nin Nüfus Dairesi'nin verdiği bilgilere göre, dünya nüfusu 2013 yılında 7 milyara baliğ olacak. Her gün düzenli bir biçimde 200 bin kişi kentlere taşınıyor. 2008 yılında dünya nüfusunun % 50'si kentlerde yaşıyordu. Orta gelecekte Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan, dünya nüfusunun % 40'ını teşkil edecek. Kentlere doğru ve kentlerin varoşlarından, çeperlerinden kentlerin merkezine doğru akan bu nüfus önümüze şu problemleri çıkarıyor:

1. Gelir bölüşümündeki adaletsizlikler çatışmalara sebep olacaktır.

2. Etnik ayrışmalar çatışmalara dönüşebilir.

3. Marjinal hareketlerin ve marjinal grupların genel toplumsal ahlaka karşıt konumda kilit noktaları ele geçirme girişimleri artacaktır.

4. Kentlerin kalbinde şiddet potansiyeli artacaktır. Ancak şiddet tek boyutlu ve öngörülebilir mahiyette olmayıp yeni formlar kazanmaktadır.

Küresel düzeyde seyreden ekonomik krizi doğru teşhis etmenin yolu, Batı dünyası tarafından formüle edilen iktisadın modern tanımında ve algısında yatmaktadır. Modern iktisadın kimi zaman teorik kimi zaman zımnen üzerinde görüş birliğine varılan tanımında ciddi sorunlar var. Modern iktisat, insanın arzularını tahrik etmekte, ancak sosyal bilimleri, eğitim ve medya aracılığıyla insan nefsinin doymaz arzularını "ihtiyaç"mış gibi empoze etmektedir. İktisat "denge"dir, modern versiyonu ise ruhsal, sosyal ve ekolojik dengeyi altüst eden aşırılıktır.

ZAMAN