Doğru, ‘millet meseleyi anladı’ ama...

Alper Görmüş

Başbakan Erdoğan’ın Pakistan gezisine katılan Yeni Şafak’ın Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin 24 Aralık tarihli yazısından bir bölüm:

(...) Gelişmelerden dolayı endişeli olduğunu söyleyenler oldu Başbakan'a. 'Endişe etmeyin, kazanacağız' dedi. Bunu söylerken en ufak bir tereddüdü yoktu. Konsantrasyonu tamdı. (...) Başbakan'ın millete olan inancı tam. 'Millet meseleyi anladı' derken, aynı zamanda millet meseleyi anladıktan sonra endişe etmeyin diyordu.

Gerçekten de, Pakistan gezisi öncesi Başbakan Erdoğan’ın Karadeniz’de gördüğü teveccüh dikkate değerdi; buna, Pakistan dönüşü havaalanındaki karşılamayı da ekleyelim...

Başbakan’ın “millet meseleyi anladı” derken neyi kastettiğini hepimiz biliyoruz... Kendi ağzından söylersek: Millet, olan bitenin “yolsuzluk kılıfına gizlenmiş kirli bir operasyon” olduğunu anlamıştı ve anladığını göstermek için de yollara dökülmüştü.

Erdoğan’a gösterilen bu coşkulu ilgi, bence de siyaseti savunma kararlılığının bir işaretiydi...

***

Fakat iktidar çevreleri değerlendirmeyi bu kadarla sınırlı tutarsa, söylemek zorundayım, onları büyük bir hüsran bekliyor, o da şu:

Bu teveccüh koşula bağlı bir teveccühtür... AK Parti seçmeni, 17 Aralık’tan hemen sonra iktidar çevrelerinden gelen “yolsuzlukların failleri mutlaka cezalarını çekeceklerdir, onları asla korumayacağız” vaadini “satın almış”tır ve beklemektedir.

Yukarıda ifade ettiğim teveccüh, mesela 27 Nisan 2007 e-Muhtırası sonrasındaki ya da Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) karşı açılan kapatma davası (2008) sırasındaki “koşulsuz” teveccühle karıştırılmamalı...

Seçmenlerin iradesine karşı kurulan o tezgâhlarda AK Parti hiçbir biçimde töhmet altında değildi. Tek “suç”u, aldığı oyları gerekçe göstererek ülkeyi yönetme hakkının olduğunu öne sürmesiydi... gaflete düşmüştü ve o nedenle Türkiye’yi yönetmek için seçilmiş olmanın yetmeyeceğini idrak edemiyordu (!). Gerek e-Muhtıra, gerek kapatma davası, gerekse de sayısını unuttuğumuz darbe girişimleri “madem öyle anlamıyorsun, biz de sana böyle anlatırız” atraksiyonlarıydı.

Fakat AK Parti’ye oy verenler elbette eski rejim ve destekçileri gibi düşünmüyorlardı; o nedenle, hükümete karşı kurulan tezgâhlara karşı, AK Parti’den ilave hiçbir talepte bulunmadan direndiler.

***

Bugün de direniyorlar, fakat bugün dünden farklı olarak bir talepleri var: Oy verdikleri partinin, yolsuzluk iddiaları karşısında kendilerini tartıştıkları komşuları karşısında mahcup duruma düşürmeyecek bir performans sergilemesini istiyorlar.

Her şey buna bağlı... AK Parti dava sürecinde böyle bir performans gösterirse mesele yok. Fakat bunu başaramazsa, millet “meseleyi anlasa” da kapatma davasındaki, 27 Nisan muhtırasındaki tavrından epeyce bir iskonto yapar.

Nedeni açık: Çünkü bu defa ortada ciddi bir şüphe var.

Şüphenin istismarında istismarın izalesinin tek bir yolu vardır: Şüpheyle yüzleşmek!

Bunu hakkıyla yerine getirmeyip sadece “istismar” üzerinde yoğunlaşırsanız, “yolsuzluk bahane” teziniz doğru olsa bile (ki doğru), savunmanız zaman içinde etkisizleşir.

Gecikmiş bakan istifaları, istismarın izalesinde bir rol oynayacak ama fazla değil; her şey zamanında...

Bugün “meseleyi anlamış görünen millet”in, istismarcılara karşı tavrını yarın da sürdürmesinin yegâne sigortası, yolsuzluklara karşı yapılması gerekenin mutlaka yapılmasıdır ve zamanında yapılmasıdır.

TÜRKİYE