Bir yazımda şöyle demiştim: 'Mezhepçilik ve mezhebî siyaset ümmeti parçalar, birbirine düşürür ve tüketir. Mezhepçilik yerine -her grubun farklı mezhep inançlarını kendilerine bırakıp- ortak İslam imanında kardeş olmaya bakmak gerekiyor.'
Bu yazıyı eleştiren bir yazar benim adresimin yanlış olduğuna işaret ederek doğru adresin Ahmed el-Katib, Hüseyn Fazlullah olduğunu yazdı. Şöyle diyordu:
'Dolayısıyla Şia'ya yaklaşma adına atılacak her adımın bizi götüreceği nokta din anlayışında çoğulculuktan başkası değil! Tabii ümmeti Şiileştirme politikalarının etkisinden tam anlamıyla koruyabilirsek!.. Bir yanda 'mezhepçilik' diye yaftalanan tavır, diğer yanda ondan kurtulmak adına sergilenen 'çoğulculuk' durumu. Bu ikisinin ortası yok mu? Elbette var. Ayetullah Fadlullah gibi, Ahmed el-Kâtib gibi sağduyulu Şiilerin sesi. Onlardan önce İmam Zeyd'in çizgisinde kristalleşen ideal tavır. Dolayısıyla İmamî Şiiliğe zeytin dalı uzatanlar, gerçekçi hareket etmek istiyorsa adres olarak burayı göstermeli.'
Birkaç yazıda bu iki zatın, 'mezhepçilik parçalar, herkesin mezhep inancını kendine bırakalım, hak dinin mezhepler arasındaki ortak noktaları üzerinde kardeşlik ve birlik kuralım' şeklinde özetleyebileceğim düşünce ve teklifimi destekleyen sözlerini nakledeceğim. Benim katılmadığım görüşleri de var, onlara da işaret edeceğim.
Peşinen şunu kaydedeyim:
Ben ne mezhep inancı bakımından Şîa'ya yaklaşma ne de dînî çoğulculuk peşindeyim. Peşin hüküm ve kanaatler anlayış kabiliyetine zarar vermedikçe benim maksadımı anlamak çok kolaydır: Herkesin mezhebi kendine, mezheb konularını tartışmaya açarsak şimdiye kadar olduğu gibi kıyamete kadar da sürer ve bir sonuca ulaşamayız. Halbuki bütün mezheb, cemaat, tarikat ve meşrebleriyle İslam'a ve Müslümanlara düşman olanlar karşısında Müslümanların (mezheplerin değil, Müslümanların) birliğine ihtiyacımız var. Bu birliği nasıl oluşturabiliriz? İşte düşünce ve hareketimizi bu dava üzerinde yoğunlaştıralım.
'Dinî çoğulculuk' üzerinde duran da ben değilim, doğru adres diye gösterilen Ahmed el-Katib. Aşağıda bunu açıkça görecek ve okuyacağız.
Ahmaed Kâtib Şîî-Ca'ferî medreslerinde okumuş, Irak, Kuveyt ve İran'da Şîî medrselerde (havze) hocalık yapmış, halen Lonrda'daki Medeniyetlerarası Diyalog Cemiyeti'nin başkanlığını yapan bir zat. Gelenekleşmiş Şîî mezhebi kurallarını eleştirdiği için birçok meşhur Şîî-Ca'ferî alim tarafından sert bir şekilde eleştirilmiş, 'cahil, sapkın hatta münkir' olduğu ileri sürülmüştür.
Bana göre, Şîî mezhebinin olmazsa olmaz kurallarını tartışmaya açmakla -İslam birliği, farklı mezheplere mensup Müslümanların kardeşliği... davası- bakımından uygun olmayan bir yola girmiştir. O bunu, Sünnîlere yaklaşayım diye de yapmamıştır; çünkü Sünnîleri de sert bir şekilde eleştiriyor. Ama kendi -belki eski- mezhebine mensup kişilerle arasında tamiri güç bir yarık açmıştır. Tenkitleri yüzünden Sünnîlere de yaranacağını sanmıyorum
Onun sözlerini gelecek yazıda nakledelim.
YENİ ŞAFAK