Tartışma başladığından beri Doğan Grubu’nu izliyorum, şu ana kadar sadece Hasan Celal Güzel'in farklı bir yazı yazabildiğine tanık oldum.
Benim “Silahşörler” içinde olmadığını düşündüğüm ve yazılarımda isim vermeden ısrarla “istisnalar vardır” diye ima ettiğim imzalar bile, Başbakan'ı bir şekilde sıvayan yazı yazmayı ihmal etmediler.
“Patron böyle bekler” diye düşünmüş olmalılar zahir.
Bu işlerde en bıçkınlar her zaman bulunur, patrondan en büyük aferini almak isteyenler ortaya çıkar. Şu sıra, Doğan gazeteleri böyle sövgüler ve savunmalarla dolu.
Ben, Başbakan Erdoğan'a eleştiri yöneltilmesinden rahatsız olmam. Çünkü ben de eleştiriyorum ve gazetecinin “muhalif” konumda olmasını tabii, hatta gerekli buluyorum. İktidarı halk adına denetlemek, medyanın asli görevidir zaten.
Ama, bu Erdoğan - Doğan kapışmasında bir de Hilton meselesi var değil mi?
Ya da ne bileyim, medya patronlarının farklı işleri de yürütürken medyayı bir baskı aracı olarak kullanıp kullanmama meselesi var.
Hani Doğan köşelerinde buna dair en küçük bir ima?
Hilton meselesini kurcalayan var mı?
Bu işin arkasına bir muhabir takılmış mı?
Aynı işi, Sabahçılar ya da Karamehmet grubu yapsaydı, Doğan grubu böylesine sessiz mi kalırdı?
Orada Aydın Doğan'ın bir kalemde sağlanacak milyar dolarlık bir rant hesabı yok mu?
Bu rant hesabını Başbakan ve Belediye Başkanı nezdinde kovalama hadisesi yok mu?
Bu işler, böylesine tanınmış bir medya patronu tarafından kovalanınca daha çok haber veya yorum değeri taşımaz mı? Aydın Doğan, Şaban Dişli'den daha düşük profilli bir kişilik mi?
Yok, Doğan grubunda Hilton sorgulaması yok. Benim “Silahşör” olmadığını düşündüğüm köşelerde de yok.
Buradan ne çıkıyor?
Bizim medyamızın, sadece başkalarının gözündeki çöpü gördüğü, kendi gözündeki mertekten ise asla bahsetmek istemediği gerçeği çıkıyor.
O da, ortaya dev gibi bir “inandırıcılık sorunu” çıkarıyor.
Doğan grubunun şu anda CHP lideri Baykal ile birlikte yürüttüğü yolsuzluk kampanyasının inandırıcılık oranı nedir?
Açık söyleyeyim, bence çok sınırlıdır.
Evet, bu kampanya mesela Bekir Coşkun müdavimlerindeki öfkeyi daha da bilemiştir. CHP tabanında inandırıcı bulunmuştur.
Ama o kadar.
Ben, yolsuzluklar konusunda duyarlı bir insanım. “Temiz kalmak” üzerine defalarca yazdım. Aksiyon'daki son yazımın başlığı da bu. Hiç kimsenin, kendi kesesini doldururken, dindar çevreler üzerine çamur sıçratma hakkı bulunmadığını ısrarla belirtmekteyim.
Ama, bu kadar duyarlılığa rağmen, mesela Doğan grubunda bir yolsuzluk iddiası ortaya atıldığında, buna hemen inanmak içimden gelmiyor. Bunu sadece diyelim fikir olarak yakınlık hissettiğim biri konusunda değil, herhangi bir iş adamına yönelik kampanya niteliği taşıyan bir yolsuzluk suçlamasında bile hissediyorum. Aklıma takılan sorular şunlar:
- Acaba bu işte Doğan grubunun nasıl bir çıkarı var? Acaba nasıl bir rekabetle karşı karşıyayız ki burada medya bir “yok edici” olarak kullanılıyor? Acaba Doğan grubunun hangi çıkarı engellendi ki, bu kampanya başladı?
Deniz Feneri ile ilgili iddialar karşısında da benzeri bir tereddüt oluşuyor. En başta “Bu, ne ölçüde bir yolsuzluk sorgulamasıdır?” sorusunu soruyorsunuz? “Başka hangi hesap
Bugün gazetesi