Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam
Kültür endüstrisinin güçlü silahı: Diziler
Pandemi günlerinde, "gerçek hayattan uyarlama" soslu psikolojik hikayelerin dizilerde üzerimize boca edildiği bir dönem yaşadık. Şimdilerde yeniden gündem belirleyen, adından söz ettiren birçok yapımın yer aldığı bir dizi furyasıyla karşı karşıyayız.
Popüler kültürün bir aparatı olarak görülen dizilerin kültürel iktidara doğrudan tekabül eden bir boyutu var. Zira, ideolojilerin en yaygın mücadele alanlarından biri olarak popüler kültür gündelik hayattan siyasal gündeme, modadan çeşitli zevklere ve alışkanlıklara kadar bir çok yönelimi etkiliyor, hatta belirliyor.
Kültür endüstrisinin kendine en fazla meşruiyet sağladığı piyasa olan medya, diziler eliyle sürekli olarak kültürel hegemonyayı yeniden üretiyor.
Bu anlamda, dizinin örneğin Behçat Ç. gibi ideolojik yoğunluklu bir senaryosunun olması gerekmiyor. Çocuklar Duymasın adlı sitcom dizisinin "psikoloğa gitme modasına" katkısını hatırlamamız yeterli.
Ancak, kültürel iktidarın bir dizi eliyle ne derece tesis edildiği ve nasıl topluma yansıtıldığına dair en çarpıcı ve dört başı mamur örneklerden biri nostaljik bir şekilde masumiyet ve sıcaklıkla anılan Bizimkiler dizisi.
Oğuzhan Bilgin'in editörlüğünü yaptığı "Kültürel İktidar" kitabında yer alan Abdülkadir Gölcü'nün kaleme aldığı "Bir Kültürel İktidar Teşebbüsü: Bizimkiler Dizisi" makalesinde bu örnek detaylı olarak inceleniyor.
1989-2002 yılları arasında ekrana gelen Bizimkiler dizisinde Türkiye'nin sosyal ve siyasal olarak en çalkantılı yıllarının yaşandığı 90'ların ülke gündeminden tamamen izole bir ortam yansıtılıyor.
"Resmi ideolojiye uygun makbul bir vatandaş grubunun" yaşantısının yansıtıldığı dizide seküler yaşam formu merkeze alınıyordu. "Laik ve kentli bir zümrenin apartman hayatı" ve köyden kente göç edenlerin hikayesinin anlatıldığı diziyle ilgili, Gölcü senaryo ve diyalogların verilmek istenen mesaja uygun bir şekilde özenle tasarlandığını söylüyor.
Dine ilişkin kavramlara kesinlikle yer verilmediğini aktaran Gölcü, dini ritüellerin ve ifadelerin yalnızca kapıcı, seyyar satıcı ve temizlik görevlisi kişilerce dile getirildiğine dikkat çekiyor.
Dizide, zaman içinde bu karakterlerin de "ideal insan" tipine evrilerek seküler bir dönüşüm yaşadığını belirtiyor.
Türkiye'nin karanlık yılları olarak bilinen 90'ların bugün bile bazı kesimlerce övgüyle anılması dizinin oluşturmak istediği algı konusunda ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.
90'lar algısının olgunun önüne geçmesi örneğinde bir dizinin rolü sektörün imaj ve mesaj konusundaki etkisini ortaya koyuyor.
Bugün de, topluma sunulan dizilerin hangi algıları oluşturduğuna, hangi imajları kurguladığına, hangi mesajları taşıdığına bu gözle bakmamız gerekiyor.
Zihnini kültürel hegemonyanın saldırılarından korumak herkesin, maalesef, şahsi sorumluluğunda.