Diyarbakır’da 72 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla Suriye’deki son insanlık dışı işkence haberlerine ilişkin kitlesel basın açıklaması düzenlendi. Ofis’de bir araya gelen Diyarbakırlılar açtıkları pankartlar, taşıdıkları dövizler, attıkları sloganlar ve okudukları basın açıklamasıyla Suriye’deki işkence ve açlıktan ölümlere tepki gösterdiler.
“Beşşar Esed Cenevre’ye değil, Savaş Suçları Mahkemesine!” ve “Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir” pankartlarının açıldığı eylemde, sık sık, “Suriye halkı yalnız değildir” ve “üzülme gevşeme Allah bizimle” gibi sloganlarla Baas’ın vahşetleri protesto edildi.
Eylemde topluluk adına basın açıklamasını Mavi Marmara Gemisi Gazisi Mehmet Ali Zeybek okudu.
Açıklamanın tam metni:
BASINA VE KAMUOYUNA
Kahhar ve Züntikam olan Allah’ın Adıyla
“Sakın ALLAH'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma.. Ancak onların azabını, korkudan gözlerinin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor... " (İbrahim Suresi 42)
Halkına karşı uyguladığı işkenceyle müsemma olan Suriye baas rejiminin maalesef, kamuoyuna yansıyan son işkence ve katliam fotoğraflarında bu konuda nasıl da mahir ve çığır açtığını bir kez daha görmüş olduk.
İşkencede babası Hafız Esed’i dahi aratır, boynuzun kulağı geçtiği bir duruma gelen Beşar Esed, tüm dünyanın gözüne baka baka zulmünü pervasızca icra etmeye devam ediyor.
Fotoğraflara yansıyan bu zulüm, dünyanın dört bir yanında Müslümanlara reva görülen devlet teröründen sadece küçük bir örnektir. Türkiye’de cumhuriyet döneminden günümüze; gerek toplu katliamlarla gerekse de kolluk güçlerinin işledikleri suçlardan, işkencelerden bir farkı yoktur. Yine Filistin’de israilin, Bosna’da Sırpların, Myanmar’da Budistlerin, ABD’nin Afganistan’da, Guantanamo’da, Ebu Gureyb’de, Fransa’nın Cezayir’de, Mısır’da zalim Mübarek ve halefi Sisi’nin yaptıklarından bir farkı yoktur. Fotoğrafların bir mezbahayı andırdığı, insanların kesilerek, boğularak, aç bırakılarak, vücutlarının belirli bölgeleri yakılarak sistematik bir işkenceye tabi tutulduğu belgelerle tescillenmiştir. Bununla beraber gerçeğin daha da ürkütücü boyutlarda olduğunu da bilmekteyiz.
Bu zulmün fotoğraflarını görüp de hâlâ farklı anlamlar yüklemeye, yorumlar yapmaya kalkmak, basiretsizliğin ta kendisi, ma’şeri vicdanı derinden yaralayan bir aymazlık ve gaflettir.
Bugün tarihten asla silinemeyecek; kadın, çocuk, yaşlı, mazlum, masum insanların zulmün en şiddetlisine duçar oldukları bu görüntüler, vicdan sahibi insanlar ve iman sahibi müslümanlar tarafından asla unutulmayacaktır.
Dünyanın vicdani olarak buhranda olduğu bu dönemde zaten bir tepki beklemiyoruz. Ama İslam dünyasının, özellikle de etkin müslümanların; âlim, entelektüel, yönetici ve kanaat önderlerinin, İslami kurum ve kuruluşların etkileyici, caydırıcı tavır ve tutumlarla rol almalarını, seslerini yükseltmelerini beklemekte ve istemekteyiz. Bunun insani bir gereklilik olduğu kadar şer’i bir mükellefiyet olduğuna inanmakta ve hatırlatmaktayız.
Dünya Müslümanları, bugün gelinen noktada Suriyeli mazlum halkı, Cenevre’de yapılan konferansta ABD ile Rusya’nın vicdanına terk etmemelidir. Geldiğimiz noktada ne dünyanın müstekbirleri olan ABD, Rusya, Çin ne de bunların kurduğu BM gibi güdümlü kuruluşlar bu vahşetin vebalini ve utancını kendi üzerlerinden kaldıramazlar. Politik söylemler ve diplomasi artık inandırıcılığını yitirmiştir. Zulmün siyaseti, diplomasisi olsa olsa zalime arka çıkıp güçlüden yana olan tavrını bâki kılacaktır. 10.000’in üzerinde çocuk, 100.000’i aşan ölümlerin ve milyonlarca evlerini yurtlarını terk eden mazlum ve mustazaf Suriyelilerin batılı güçlerin hiç de umurunda olmadığını hepimiz biliyoruz. Afganistan, Irak, Filistin tecrübesinde olduğu gibi batılı ve doğulu emperyal, müstekbir güçlerin siyasi ve politik çıkarlarını görememek ve müslümanların kanının daha fazla akmasına seyirci kalmak Gadabullah’ı hiddetlendireceği gibi, zilletten başka bir şey de getirmeyecektir.
BM’nin atacağı adımlara ümit beslemek; Srebrenitsa’da yaşananları unutmak, feraset ve basiret yoksunu olmak demektir. ABD ve Rusya’nın akan müslüman kanını durdurmak için çaba sarf edeceğini ummak, kurtların insafa geldiğine inanmaktır. Hele de hiçbir bedel ödemeden, İslam dünyasındaki faylar kırılıyorken, ayrışma ve parçalanma mesafe alıyorken, kısacası her şey tam da istedikleri gibi gidiyorken, özlem duydukları İslam dünyasındaki tablo vuku bulmuşken, kendi yollarına taş koymalarını beklemek abesle iştigaldir. Özellikle Mısır’daki tutumları gözler önündeyken “Batı”nın Suriye konusunda inisiyatif alıp bu zulmü sonlandıracağına, acıları dindireceğine inanmak, bir müslümanın kendine, akidesine, ilke ve prensiplerine ihanetten başka bir şey değildir.
Hülasa Müslümanlar olarak kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz. Dünya müslümanları artık daha keskin bir tutum sergilemelidir. Hikmetten yoksun, ulusal çıkarların öncelendiği siyasetten derhal vazgeçilmelidir. Yoksa bu katliamların devam edeceği aşikârdır. Dünya Müslüman Âlimler Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Ligi gibi müslüman ülkelerin kurumsallaştırdığı yapıların gerçekçi, etkin adımlar atmaları ve daha sorumlu hareket etmeleri, ataletten kurtulmaları gerekmektedir. Suriye’de yaşanan vahamete daha fazla sessiz ve pasif kalınması, bundan sorumlu sorumsuzları tarihin affetmeyeceği bir gerçektir. Kur’an’a iman etmiş, Peygamber Hz. Muhammed(a.s)’a tabi olmuş mü’minlerin zilletten uzak daha izzetli duruş sergilemeleri gerekmektedir. Suriye başta olmak üzere mazlum ve mustazaf feryatlarının arşı titrettiği bir dönemde müslümanların yetersiz kalmaları, kabul edilecek bir şey değildir.
Zalim baas rejimi ve lideri Esed’in zulmünün, katliamlarının devamı halinde, bunu sonlandırmak için çaba göstermeyen, samimi davranmayan tüm etkin ve yetkin müslüman güçler büyük bir vebal altında olacaktır. Suriye meselesinin çözümsüzlüğü ümmetin üzerindeki küfrün hegemonyasını daha fazla katmerleştirecektir. Bizleri Filistin’den, Çeçenya’dan, Afganistan ve tüm zulüm altındaki İslam beldelerinden uzaklaştıracak, hassasiyetlerimizi ve önceliklerimizi kıracaktır.
Biz diyoruz ki Ya Rabbi! Bu zulmü sonlandıracak bir etkinliğe, güce sahip değiliz. Ellerimizi açıp, secdelerimizi ıslatarak dua edip bu zulmün son bulmasını istemekteyiz. Sen bu zulmü sonlandırabilecek noktada olanların akıl ve iz’anlarını artır. Ortaya çıkan bu işkence fotoğraflarını onların silkinmesine vesile kıl. Nimetlerinin en kıymetlisi olan hikmeti bizlere nasip ederek bir kurtuluş yolu göster. Katından destekleyeceğin bir kurtarıcı içimizden çıkar. Suriyeli müslüman kardeşlerimiz üzerindeki nimetini ve inayetini artır. Beşar Esed’in şahsında tüm zalimleri alaşağı et.
Buradan bir kez daha zulmün ve zalimin her türlüsünü tel’in ediyor ve Rabbimizin onların üzerine Kahhar ismiyle tecelli etmesini diliyoruz. Muhakkak ki Allah Züntikam'dır ve zalimlerin yaptıklarından haberdar olup, katliamların hesabını soracak ve intikamını da onlardan alacaktır.
Islah Haber