Diyarbakırda uçaklar havalanırken...

Oral Çalışlar

Diyarbakır Havaalanı’nın sivillere ayrılmış daracık uçak park yerine uçağımızın yerleşmesiyle birlikte ortalığı büyük bir gürültü kapladı. Arkası arkasına askeri uçaklar kalkıyordu. Sıcak ve güneşli bir ekim gününde kulaklarımızı tutarak havaalanının çıkış kapısına yöneldik. Uçaklar kalkmaya devam ediyordu.
Diyarbakır’da uçakların havalanması her zaman endişe kaynağı olmuştur. Yöre insanı, tepkisini “O bombalanan dağlarda bizim çocuklarımız var” gibi ifadelerle açıkça ortaya koymaktan çekinmez... Diyarbakır’a gelmeden, Diyarbakır’ı ve Kürtleri anlamak gerçekten de pek mümkün değildir...

Kürtçe bir buluşma
İkinci Mezopotamya Tıp Günleri dün bir açılışla Diyarbakır’da başladı. Dünyanın dört bir yanından anadili Kürtçe olan doktorlar, bölgenin sağlık sorunlarını konuşmak için bir aradalar. Geçen yıl bölgedeki yaygın hastalıkları ve alınacak önemleri konuştuklarını söyleyen doktorlar, bu yıl ağırlıklı iki konunun onkoloji tedavisi ve “bellek çalışması olarak toplumsal yüzleşme”  olacağını belirttiler.
Açılış konuşmalarının tamamına yakını Kürtçe yapıldı. Sempozyum boyunca üç dilde (Kürtçe, Türkçe, İngilizce) simültane tercüme yapılacağını ifade ettiler. Diyarbakırlı doktorlar bu buluşmaların önemini gururla anlatıyorlar. “Kürtçe uydurma bir dildir” diyenlere inat en ağır bilimsel konuları Kürtçe konuşmanın keyfine varıyorlar, Kürtçenin bilimsel kapasitesini kullanmanın ve onun olanaklarını ortaya koymanın haklı mutluluğunu paylaşıyorlar.
Son birkaç yılda Diyarbakır’da en çok dikkatimi çeken nokta Kürtçe konuşmanın yaygınlaşması. Bir gazeteci arkadaşım gelişimi şöyle anlattı: “Bizim çocukluğumuzda ailelerimiz, evin dışında Kürtçe konuşmamızı istemezlerdi. Bunun ‘bölücülük’ olarak algılanacağı endişesini taşırlardı. Bu nedenle şehir içinde Kürtçe pek duyulmazdı. İki üç senedir, tam tersi bir durum söz konusu. Herkes Kürtçe konuşmaya gayret ediyor. Gençlerimizin bir kısmı çocukluklarında doğru dürüst öğrenemedikleri Kürtçeyi şimdi konuşabilmek için gayret gösteriyorlar.”
Diyarbakır’da, Kürtçe konusu, doğal olarak, kimlik talebinin en temel unsuru olma özelliğini sürdürüyor. Başbakan’ın Kürtçeye yönelik “Tek resmi dil ve tek eğitim dili Türkçedir, kendileri istiyorlarsa Kürtçe öğrensinler” şeklindeki açıklamaları, yörede pek sıcak karşılanmıyor.
Kürtçe, Diyarbakır’ın sivil toplum örgütlerinin de en çok önem verdiği konu başlıklarından biri.  Aralarında çoğunluğu Diyarbakır’ın tanınmış sivil toplum örgütü yöneticilerinin ve aydınlarının yer aldığı 16 isim; Dilek Kurban, Fazıl Hüsnü Erdem, Galip Ensarioğlu, Meral Danış Beştaş, Mithat Sancar, Necdet İpekyüz, Nurcan Baysal, Osman Kavala, Raif Türk, Semahat Sevim Şar, Sertaç Bucak, Sezgin Tanrıkulu, Şahismail Bedirhanoğlu, Şemsa Özar, Şerif Derince, Vahap Coşkun’un isimler Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) adına, 23 Ekim günü ‘Dil Yarası: Türkiye’de Eğitimde Anadilinin Kullanılmaması Sorunu ve Kürt Öğrencilerin Deneyimleri’ başlıklı bir araştırmayı kamuoyu ile paylaşacaklar. Bu vesileyle yeni ve önemli bir sivil toplum örgütü de Diyarbakır’ın, Kürtlerin yaşamlarına ve taleplerine ilişkin araştırmalarıyla ortaya çıkmış olacak.
Araştırmayı gerçekleştiren DİSA’nın Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Necdet İpekyüz, Kürt sorununun çözümünde aşılması gereken en önemli engellerden birisinin anadil konusundaki önyargılar olduğuna dikkat çekti. Bu alanda yaptıkları araştırmayı tamamladıklarını ve bir hafta sonra bir basın toplantısı yoluyla kamuoyuyla paylaşacaklarını ifade etti. 

‘Cesur’ adımlar konuşuluyor
Diyarbakırlıların referandumdan başarılı bir sonuç elde eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorununda hangi ‘cesur’ adımları atabileceğini kendi aralarında tartıştıklarını gözlemledik. Yani, Diyarbakır’ın referandum sonrası psikolojisini bir ‘yoğun beklenti psikolojisi’ olarak özetlemeyi deneyebiliriz.
Bir sivil toplum örgütü yöneticisi, “Tony Blair bir seçim başarısının ardından IRA ile masaya oturmaya cesaret etmiş ve IRA’nın silah bırakmasını sağlayacak süreci başlatmıştı. Tayyip Bey de aynısı yapamaz mı?” ifadesini kullandı.
PKK’nın bir aylığına uzattığı ‘ateşkes’, yörede umutlu bir tedirginliği beraberinde getirmiş. Yöre insanı, biraz da “Silahlar patlamıyor, ancak her an patlaması da mümkün” şeklinde bir endişe psikolojisi içinde.
Yüzlerce Kürt siyasetçisinin, çok sayıda belediye başkanının tutuklu bulunduğu KCK davasının 18 Ekim’de görülecek ilk celsesi de yöredeki havayı gerginleştiren temel dinamiklerden biri. Tutuklulukların devamı/tutukluların tahliyesi ikilemi, yöredeki ruh halini yoğun şekilde etkiliyor.

Tanınmış isimlerin çocukları  
Bir gazeteci arkadaşım, yörenin tanınmış birçok isminin çocuklarının da ‘dağ’a gittiğini fısıldadı. O annelerin, babaların yerinde kim olmak ister ki... Yörede böyle onlarca örneği bir çırpıda saymanın mümkün olduğunu fark edince, durumun ne kadar karmaşık ve zor bir hale gelmiş olduğunu tam olarak kavrayabiliyorsunuz.
Dağdan gelen silah sesleri, yöre insanının yüreğini hoplatıyor...

RADİKAL