Özgür-Der Diyarbakır Şubesi’nin her ay periyodik olarak düzenlendiği programların üçüncüsü Özgür-Der Eski Genel Başkanı Hülya Şekerci’nin “Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları” semineriyle devam etti.
Recep Aslan’ın okuduğu Kur’an-ı Kerim’le başlanan program, Esra Koç’un konuşmacı hakkında verdiği kısa bir biyografinin ardından programa geçildi.
Çetrefilli bir konu olduğunun altını çizerek sunumuna başlayan Hülya Şekerci, genel olarak toplumsal cinsiyet tartışmalarının arka planı, tepkilerin odağındaki” İstanbul Sözleşmesi” ve tartışmalı maddeleri, uygulamadan örnekler ve genel yaklaşımlar üzerinde durdu.
Toplumsal Cinsiyet Tartışmalarının Arka Planı
Toplumsal Cinsiyet kavramının tarihsel arka planına kısaca değinen Şekerci, sanayileşme ile kullanılan kadın emeğinin sömürülmesine karşı kadınların mücadelesinin geçirdiği aşamalara değindi. Toplumsal cinsiyet kavramının anlamını da açıklayan Şekerci, kadın-erkek rollerinin toplum ve gelenek tarafından yüklenmesinin kadın aleyhine işlediğine yönelik feminist görüşe vurgu yaptı. Tam da bu noktada, Müslümanların vahiyle örtüşmeyen ataerkil uygulamaların kadına yönelik yanlış tutumlarını, bu kavram başlığı altında tartışılıp tartışılamayacağı sorusuna değinen konuşmacı, bu kavramın ideolojik yüklü olduğunu belirtti. Kavramın kadınlara yönelik iç sorunlarımızı ifade etmek için çerçeve olarak kullanılmasının uygun olmadığını belirten Şekerci, tüm çağdaş kavramları kullanırken uyulması gereken ölçünün bu kavram için de geçerli olduğunu söyledi.
Sözleşme Feminist Çerçeveye Dayanıyor
“Toplumsal Cinsiyet” temeli üzerine kurulu İstanbul Sözleşmesi’nin feminist bir çerçeveye dayandığını söyleyen konuşmacı, Sözleşmenin Türkiye’nin 1985’te imzaladığı temel vurgusu kadın- erkek eşitliği olan CEDAW üzerine bina edildiğine dikkat çekti. İslam’ın fıtrat ve adalet vurgusunu ön plana aldığını belirten Şekerci, feministlerin eşitsizliğin temeli olarak gördükleri bu iki kavramdan hiç hoşlanmadıklarını belirtti.
Konuşmanın ilerleyen bölümlerinde kadına yönelik şiddetle mücadele için imzaya açılmış Sözleşme çerçevesinde alınan önlemlerinin sorunu çözmeye etkisi olup olmadığı tartışıldı. Bu konuda kamuoyunda iki keskin tarafın oluştuğunu söyleyen Şekerci, her iki tarafın da seçtikleri bazı dava örneklerinden gündem oluşturdukları, karşı tarafın öne sürdüğü argüman ya da dava örneklerini dikkate almadıklarını belirtti.
“Ailenin Yozlaşması”nı Tümüyle Sözleşmeye Bağlayamayız
İstanbul sözleşmesinin tümüyle batı zihniyeti içinde normal olarak kabul edilebilecek maddelerinin, Türkiye gibi bir toplumda elbette rahatsızlık yarattığını ve bu sözleşmenin derde derman olamayacağını belirten konuşmacı ancak Batılaşma tarihinden beri tartışılan “ailenin yozlaşması” konusunu tümüyle sözleşmeye bağlanmasının sorunları doğru tespit edilmesinde zaaflı bir tutum oluşturacağını söyledi. Bütün sorunları İstanbul sözleşmesine bağlar görünen bu tutumun çok faktörlü sorunların basitleştirilerek ya da komplocu tutumlarla sadeleştirilerek çözmeye çalışmanın sadra şifa olmayacağını belirtti.
Şiddette Karşı Alternatif Tutum Takınmalıyız
Müslümanlar olarak dünya üzerinde artan şiddete ve ülkedeki yansımalarına karşı özgün ve alternatif bir tutum takınmamız gerektiğini söyleyen Şekerci, aileyi kurtaralım diyerek ailenin kurtulamayacağını önemli olanın aile değerleri üzerinde yoğunlaşması olduğuna dikkat çekti. Tek bir aile modeli, ya da yalnızca kadına yönelik değişim önerileriyle yetinilmemesini söyleyen konuşmacı, meselelere daha geniş perspektiften bakılması önerisinde bulundu.
Program soru-cevap kısmıyla son buldu.