Diyarbakır'da 28 Şubat'ı Protesto Eylemi (FOTO)

Diyarbakır’da içerisinde Özgür-Der’in de bulunduğu birçok İslami kuruluşun organize ettiği 28 Şubat eylemi olaylı başladı.

Diyarbakır’da Özgür-Der, Mustazaflar Cemiyeti, Memur-Sen gibi kuruluşların da aralarında bulunduğu birçok İslami kuruluşun organize ettiği 28 Şubat eylemi engellenmek istenmesine rağmen yoğun katılımla gerçekleştirildi.

Ofis camiinde cuma namazı müteakip bir grup provokatörün müdahalesiyle gergin başlayan eylem AZC Plaza önünde kitle adına okunan basın açıklaması ardından sona erdin.

"PARALEL YAPI KÜRDİSTAN'DAN DEFOL"

Ofis Camiinde cuma namazı çıkışında eylemcilerin AZC Plaza'ya doğru yürüyüşleri esnasında 10-15 civarlarında kişiden oluşan ve Gülen Cemaati mensubu olduğu anlaşılan grup eylemi engellemek istedi. "Burası ibadethane, burada eylem yapamazsınız!" diye çıkışan Fethullahçı topluluğun saldırısı karşısında neye uğradığını şaşıran eylemcilerin karşı müdahalesi üzerine sert tartışmalar yaşandı. Eylemci grubun eylemi yapma yönündeki ısrarı üzerine provokatörlüğünü ileri boyuta taşıyan Gülen Cemaati mensubu topluluk, kitleyi provoke etmek için sloganlar atmaya başladı. Eylemi ve eylemcileri hükümetle özdeşleştirme amacı güden ‘Paralel Yapı'nın provokasyonu karşısında eylemci topluluk arasında da "Paralel Yapı Kürdistan'dan defolsun! Darbeciler halka hesap verecek! Kahrolsun işbirlikçiler" şeklinde sloganlarla karşılık verildi.

28 Şubat’ı protesto eden eylemci topluluğa saldırıları zor engellenen Fethullahçı grubun içerisinde ellerinde polis telsizi olanların olması dikkat çekici bulundu. Yanı sıra uzun süren provakasyona polisin herhangi bir müdahalede bulunmadığı gözlendi.

Fethullahçı grubun provokasyonuna karşın sağduyulu davranan eylemciler AZC’ye kadar yürüdü. Burada da attıkları sloganlarla 28 Şubat darbecilerini ve kendilerine saldırı girişiminde bulunan Fethullahçıları protesto etmeye devam eden kalabalık topluluk, “28 Şubat Zorbalığının Hesabı Sorulacak!” pankartı da açtı. Eylemde sembolik olarak 28 Şubat darbesinin ölümünü simgeleyen tabut da taşındı.

Eylem 72 kurum adına Mehmet Duyu’nun okuduğu basın açıklaması ardından sona erdi.

Kim Bu Provokatörler >>>

Basın açıklamasının tam metni:

Rahman ve Rahman olan Allah’ın Adıyla

“Onlar (inanmayanlar) bir düzen (hile ve tuzak) kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.” (Al-i İmran: 54. Ayet-i Kerime)

Basına ve kamuoyuna

Kıymetli halkımız ve değerli basın mensupları

Bugün burada toplanmamızın nedeni tarihi.. kan, gözyaşı, işkence ve katliamlarla dolu mazlum bir coğrafyanın içinde defalarca tekerrür eden kara bir günü hatırlamak ve bugünün müsebbiblerini bir kez daha teşhir edip lanetlemektir.

Bilindiği üzere Türkiye’de halkın üzerinde egemenlik kurmuş kendini imtiyazlı gören sınıflardan biri askeriye sınıfıdır. Cumhuriyetin kurulmasına öncülük eden kadro çoğunluklu olarak asker kişilerden oluşmuştur. Bu askeri sınıf, batılılaşma-çağdaşlaşma akımının en çabuk ve hızlı bir şekilde kabul gördüğü kesim olmuştur. Bunun sonucu olarak da Türkiye’de yaşayan Müslüman halka ve diğer tebaaya tepeden bakan, halkın değer ve inançlarına yabancı, kendini “ne olursa olsun çağdaşlaşma-batılılaşmanın” lokomotif gücü gören bir askeri sınıf ve onun vesayetinde olan, onun önünde her emre amade, Kemalistliği ve laikliği de temel yaşam felsefesi olarak benimseyen, çağdaşlığı kadınların çıplaklığı, içki içme ve dine ait ne varsa düşman olarak gören bir jakoben-laik-dinsiz sınıf oluştu.

Kıymetli halkımız ve değerli basın mensupları

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze değin İslami değerlerden yoksun bu askeri sınıf ve yalakası zümrelerin Müslüman halka yegane getirisi olmuştur: zulüm, katliam, işkence, zindan, sürgün, fakirlik….

Koçgiri’den başladılar zulüm ve katliamlara. Şeyh Said Efendi’nin Kıyamıyla devam edip Dersim’de hunharca katlettiler. Günümüze değin İslami değer olan her ne varsa, coğrafyadan tarihe, edebiyattan kültür-sanata, bilimden teknolojiye her şeye düşmanlık ederek yok olmasına çaba gösterdiler. Bu süreç içerisinde nice Alim, önder ve rehberleri katlettiler. Adeta taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmadılar. Rabbimiz, şüphesiz ki bunların zulüm ve katliamlarından bihaber değildir….

Defalarca sivil iktidarlara karşı askeri darbe yaparak gayrı meşru bir zeminde meşruluk kazandırdılar kendilerine…. 1960 darbesi, 1971 darbesi, 12 Eylül darbesi ve 28 Şubat darbesi, 27 Nisan muhtırası…

Balyoz, eldiven vs. isimlerle adlandırılan, ufak çaptaki irili ufaklı girişimlerin ise haddi ve hesabı yok…

Şüphesiz ki bu darbe girişimlerin tümünün altında yatan sebep halkın öz yönetimini, devlete yansıtmasını hazmetmeme gerçeğidir.

Kıymetli halkımız ve değerli basın mensupları

Bugün vesilesiyle buraya toplandığımız 28 Şubat 1997 darbesi, bu sayılan darbeler içerisinde aziz İslam dinine ve onun müntesiplerini” açık bir şekilde düşman görüp karşısına alarak gerçekleşmesi” yönüyle diğer darbelerden ayrılmaktadır. Müslümanların uyanışına ve yeniden tarih sahnesine çıkmasını hazmedemeyen laik-kemalist ordu ve şakşakçıları, önce darbenin altyapısını oluşturdular.  Sonra Gerekli psikolojik altyapı ve halk desteğinin sağlanması için nice sahte şeyhler ve piyon kadınların başrolünde oynadığı kumpaslar düzenlediler.

İrtica ile mücadele adı altında yürüttükleri savaşta türban olarak adlandırdıkları, Allah’ın emri olan ve Müslüman kadının kalesi olan tesettür ve tesettürlü bayanlar birinci düşmandılar.28 Şubat’ta Başörtüsünü tefarruat olarak gören Zihniyetler Allah’ın emrini hiçe sayarak laik-kemalist şakşakçıların kuklası oldular.Başörtülü Kardeşlerimiz  İtilip tartaklandılar, haklarında soruşturmalar açılıp cezaevlerine atıldılar. Okul önlerinde başlarından örtüleri çekilip atıldı. Sırf örtülüdür, diye hastanelerde ölüme terk edildiler. Kamuya ait binalara girmeleri engellendi. Memuriyet hakları ellerinden alındı.

Kur’an dersi almak ve vermek büyük kabahatlerdendi. Bu süreçte sırf  Kur’an dersi öğreten on binlerce Müslüman zindanlara atıldı.

Dindarlara karşı adeta sürek avı başlatıldı.

Camilerin kapısına kilit vuruldu.

Binlerce dindar fişlendi.

Her kesimden binlerce dindarın memuriyet hakları ellerinden alındı…

Bu zulüm ve düşmanlığın ayyuka çıktığı ve resmileştiği zaman dilimi 28 Şubat 1997 tarihi idi. Ve bu darbenin failleri, bu darbenin bin yıl süreceğini ileri sürüyorlardı. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı: O da Yüce Allah’tı. Yüce Allah onların hilelerini başlarına geçirdi de onlar rezil ve rüsva oldular. Bundan dolayı gizli ordular sahibi rabbimize hamd ediyoruz.

Kıymetli halkımız ve değerli basın mensupları

Sonuçları itibariyle kısmi olarak başarısızlığa uğradığını düşündüğümüz 28 Şubat darbesinin sonuçlarına iki yönden bakmak lazım geldiği kanaatindeyiz.

Birinci olarak: Darbeciler yönünden;

İkinci olarak: Mağdurlar yönünden

Birinci yön olan darbeciler yönünden olay ele alındığında darbeyi yapan tüm unsurların hak ettikleri cezaya çarptırılmaları ve köklerinin kazınması kamuoyu vicdanı için şarttır. Ancak bu şekilde ileride bu işe tevessül edebilecek kişi ve kurumların önüne geçilebilir. Aradan geçen 17 senelik süreçte bunun gerçekleştiğine dair bir emare maalesef elimizde yoktur. Darbeyi yapanların sadece birkaç asker olduğu hezeyanı maalesef soruşturmanın sadece birkaç askerle sınırlı olması sonucunu doğurmuştur. Oysa ki darbenin askeri ayağının yanında medya ayağı, akademik ayağı, ekonomik ayağı , yargı ayağı ve siyaset ayağı da vardır. Bu kesimler de darbeci olarak bilinmeli ve hak ettikleri cezalar verilmelidir.

İkinci yön olan mağdurlar yönünden ise, darbenin tüm sonuçlarıyla ortadan kalkması için bu darbe sonucunda oluşan tüm mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir. Ancak bunun gerçekleştiğine dair emareler de çok azdır. Tesettür halen de anayasal güvence altına alınmamıştır. Memuriyet hakları ellerinden alınan yüzlerce insan halen  memur olamamaktadır. O dönem de emniyetin korkunç işkencelerinden geçip zulüm sarayları DGM'lerde hukuksuz bir şekilde yargılanıp ağır cezalara çarptırılıp zindanlara atılan insanların feryatları duymazlıktan gelinmektedir. Bunların mağduriyetlerinin giderilmesi için somut adımlar  atılmamaktadır.

Bir cadı avı şeklinde ilerleyen ve onlarca insanın haksızca cezaevlerinde tutulduğu Sivas davası, vahşi işkencelerden geçirilen Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı hukuksuzluk, 14 yaşında gece operasyonu ile göz altına alınıp akıl almaz bir yargılamayla hakkında idam cezası verilen ve geçtiğimiz günlerde Yargıtayca cezası onanan Yakup Köse’nin başına gelenler 28 Şubat’ın terör estiren hukuksuzluğunun sembolik davaları olmuştur. 28 Şubat sürecinde yargılanıp beraat eden Ramazan Kayan’a yardım yataklık ettiği iddiasıyla ceza alan Nurettin Kayan’ın cezasının geçtiğimiz günlerde onanmasının ardından tutuklanması da darbe hukukunun halen Müslümanlar için işlediğinin açık kanıtıdır. Zira yıllardır mütedeyyin insanların ve kurumların hiç ilgileri yokken el-Kaide örgütüyle bağlantıları kurularak ağır cezalarla yargılanmaları ve cezalandırılmaları, Hizbuttahhir  örgütü adı altında açılan ve hukukla hiçbir ilgisi bulunmayan davalarda onlarca kişiye çok ağır cezaların reva görülmesi, her STK’nın yaptığı faaliyetlerin benzerini legal yollarla düzenleyen Elazığ İhya-Der’e legal-şeffaf faaliyetleri nedeniyle terör örgütü etiketi yapıştırılarak kumpas düzenlenmesi ve birçok insanın haksız yere ceza alması 28 Şubat zulmünün devam ettiğinin somut kanıtlarından sadece birkaç örneğidir.

Son günlerde adeta 28 Şubat uygulamalarını hatırlatırcasına devletin içinde yapılanmış derin yapılar eliyle dindar kurum ve insanlar mağdur edilmeye devam edilmektedir. Özellikle kolluk, medya ve yargı üçgeninin şer ortaklığıyla, dindar insanlar hakkında hukuksuz bir şekilde koğuşturmalar açılmaktadır. 17 Aralık operasyonlarının ardından hükümet aleyhine hukuki olmaktan çok öte siyasi amaçlarla planlar düzenleyip ortalığı toz duman haline getirenler emniyet-yargı marifetiyle İslami kesimi yıpratmaya çalışmakta, binlerce insanı hukuksuz biçimde sırf korkutmak, şantajla tehdit etmek amacıyla dinlemektedirler. Birçok İslami STK’nın ismi bu odaklar tarafından terör örgütü adı altında şemalara çizildiği, İslami kesimin önde gelen bilindik isimlerinin telefonlarının yıllardır haksız ve hukuksuz biçimde dinlendiği son günlerde yayınlanan belgelerle ortaya çıkmıştır. Bu dinlemelerin amacı İslami kesimi tıpkı 28 Şubatta olduğu gibi sindirmek, itibarsızlaştırmak ve etkisiz kılmak amacı gütmektedir. Dün rahmetli Erbakan’ın şahsında İslami kimliğe düşmanlık besleyenler özelde bu coğrafyadaki mazlum halkın, genelde tüm İslam dünyasının önünü kesmek isteyen aynı zihniyet mensupları, bugün de sandıkta bir türlü devrilmeyen ve halkın büyük çoğunluğunun desteğini alan Erdoğan Şahsında fitne üreten bir paralel yapı adı altında dostmodern bir darbe gerçekleştirmek istemektedirler. Darbe sevdalıları her zaman olduğu gibi bugün de toplumsal kesimler arasına nifak sokarak ortamı germeye, kargaşadan nemalanarak iktidar alanlarını genişletmeye çalışmaktalar. Adanmış Ruhlar”ın önderliğinde oluşturulan “polis, yargı ve ses Kayıtları”yla bir kez daha sahnelenen bu oyun, 28 Mayıs sabahı Taksim Gezi Parkı’nda startı başlamış ve 17 Aralık’ta zirve yapan bu operasyonla Türkiye’ye âdeta “İkinci 28 Şubat Postmodern Darbesi” yaşatılmak istenmektedir.

Netice olarak Türkiye tarihinde kara leke olarak duran ve bu ülke insanına kötülükten başka bir şey getirmeyen tüm darbeleri ve darbe girişimlerini kınadığımızı buradan bir kez daha haykırıyoruz. Hükümeti de acil bir şekilde fırsat elinde var iken darbe lobisinin tüm unsurlarından hesap sormaya ve mağduriyetlerin giderilmesi adına somut, gerçekçi ve kalıcılığı sağlayıcı yasal adımlar atmaya davet ediyoruz.

Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.MEUR-SEN-MUSTAZAFDER-ÖZGÜR-DER-İHVANDER-İHH-ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ

Kamuoyuna saygıyla duyurulur…..

Diyarbekir Darbelere Hayır Çözüme Evet Platformu

(72 STK)

Etkinlik-Eylem Haberleri

Antalya'da İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları protesto edildi
“Sanal kimliklerin inşası: Hakikat mı kurgu mu?”
Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!