12 Eylül 1980 darbesinin hemen öncesinde, başta Abdullah Öcalan olmak üzere PKK'nın üst düzey isimleri darbeyi önceden haber alarak Suriye'ye kaçtılar. Geride kalanlar ise, adreslerinden tek tek toplanarak Diyarbakır Cezaevi'ne konuldular. Sadece “Apocular” değil, dönemin diğer Kürt siyasi hareketlerinin mensupları da bu cezaevine getirildiler.
Sıkıyönetim komutanlığının emrinde olan Diyarbakır Cezaevi'nin müdürü, Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran'dı. “Co” isimli köpeğiyle, Yüzbaşı Esat cezaevindeki işkenceleri yönetti, bizzat işkence yaptı. 1988 yılında, İstanbul'da bir belediye otobüsünde PKK'lılar tarafından vurularak öldürüldü.
Dayak, uzuvlara elektrik verme, cop sokma, aylarca uykusuz bırakma, içinden lağım fareleri çıkan yemekler, lağım sularının içinde yatırma, açlığa mahkum etme, hiç Türkçe bilmeyenlere onlarca marşı ezberletme, ziyaretçi yasağı ve daha Şeytan'ın dahi aklına gelmeyecek nice eziyetler mahkumlara yıllarca uygulandı. Cezaevinde 29 kişi işkenceler nedeniyle hayatını kaybetti, 5 kişi de açlık grevinde öldü.
Abdurrahim Semavi, Diyarbakır Cezaevi'nin Çocuk Koğuşu'nda kaldı. Cezaevinden çıktığında, son derece mütedeyyin bir insan olan babası, boynunu yere eğip, “dağa mı?” diye sormuş; Semavi, “hayır okula” diye cevap vermiş, babası şaşırmış.
Abdurrahim Semavi gibi Orhan Miroğlu da cezaevinden çıktıktan sonra meşru zemini tercih etmiş. Okumuş, yazmış, anlatmış, siyaset yapmış ve şu anda da AK Parti'nin Mardin Milletvekili.
Ancak, o dönem Diyarbakır Cezaevi'nde bulunanların büyük çoğunluğu, çıkınca PKK'nın dağ kadrosuna katılmışlar.
Diyarbakır Cezaevi'ndeki işkencelerin PKK'ya can suyu verdiğine hiç şüphe yok. Cezaevinde yaşananlar, PKK'nın kendisine bir hikaye oluşturmasına ve kimlik inşa etmesine imkan sağlamış; aynı zamanda, Diyarbakır Cezaevi işkenceleri, PKK'nın dağ kadrosunu güçlendirmiş. 90'lı yıllarda PKK, Diyarbakır Cezaevi'nden gelenleri büyük oranda tasfiye etmiş ya da infaz etmiş, ama hala üst düzey yöneticiler arasında Diyarbakır Zindanı'ndan geçenler var.
Gözaltına alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak da Diyarbakır Zindanı'nı yaşayanlardan. Bu konuda çok az açıklaması var. Belli ki, o günleri konuşmayı, o günleri hatırlamayı pek istemiyor. Vücudunda hala o günlerden işkence izi olduğunu, “Co”nun kulübesinde 6 ay zorla yatırıldığını söylüyor.
Şimdi soru şu: Diyarbakır Cezaevi'nde insanlık dışı işkencelere maruz kalmak, terörü meşrulaştırır mı?
1984 yılında, Diyarbakır Cezaevi'ndeki işkenceler son bulmaya başladı. Aynı yıl, PKK, kanlı eylemlerine başladı.
32 yıldır PKK, Diyarbakır Zindanı üzerine bina ettiği hikaye üzerinden, ülkenin her kesimine kan kusturuyor. Yaklaşık 50 bin insan hayatını kaybetti. Sadece asker, polis, korucular değil; Türkler, Kürtler, gençler, kadınlar, çocuklar, bebekler öldürüldü.
Diyarbakır Zindanı'nı en ağır, en insanlık dışı şekilde yaşamış Gültan Kışanak, acaba PKK'nın Türkiye'yi her gün Diyarbakır Zindanı'na çevirmesi karşısında nasıl bir ruh hali taşıyordur? Yaşananları kendisine acaba nasıl izah ediyordur?
Yasin Börü, Fırat Simpil, Serap Eser, Mizgin Doru, Hatice Belgin ve daha nicesi alçakça katledildiğinde, acaba Gültan Kışanak ne hissetmiştir?
PKK'nın iç infazlarını duyduğunda, dağda ırzına geçilen militanların haberi geldiğinde, kaçarken yakalanıp işkenceyle öldürülen kızları öğrendiğinde ne düşünüyor acaba Gültan Kışanak?
Belediye binasının önünde, dağa kaçırılan çocukları için eylem yapan anneleri tartaklarken acaba Diyarbakır Zindanı gözlerinin önüne geliyor mudur?
Ankara'da, İstanbul'da, Diyarbakır'da, PKK canlı bombalarıyla bedenleri parçalanan insanları gördüğünde acaba Esat Oktay Yıldıran ve köpeği Co gözünün önünde beliriyor mudur?
PKK, gözünün önünde, belediye başkanlığını yaptığı şehri yıkarken, tarihi yok ederken, yakarken, yağmalarken, Diyarbakırlılara hayatı zindan ederken Diyarbakır Zindanı'nı hatırlıyor mudur Gültan Kışanak?
Gençleri hendek kazmaya teşvik ederken, onlara belediye araçlarını tahsis ederken, onların cesetleri üzerinden şov yaparken acaba bedenindeki işkence izleri sızlıyor mudur?
İşbirliği yaptığı Fetullah Gülen çetesi bir gecede 246 masumu katlettiğinde, Diyarbakır Cezaevi'nin duvarları, mazgallar, yanı başında çığlık atan kadınlar, 2 yıl hiç konuşmayan Düriye Ana, Co'nun köpek kulübesi Gültan Kışanak'ın aklına gelmiş midir?
Kimbilir; belki de hiç unutmuyordur Diyarbakır Zindanı günlerini Gültan Kışanak. Belki de onun için, terör yoluyla, terörü perdelemek, teşvik etmek yoluyla bütün insanlıktan intikam almaya çalışıyordur.
Bugünlerde düşünmek için epey vakti var Gültan Kışanak'ın... Belki Esat Oktay Yıldıran üzerine düşünür. Yüzbaşı Esat'ın, PKK'nın güçlenmesine nasıl katkı sağladığını fark eder belki. Kendilerine şiddeti öğrettiği için hayranlık bile duymaya başlar belki.
Dinsizin hakkından imansız gelir derler. Ama günün sonunda hukuk, insanlık ve tarih, her ikisine de hesap sorar.
Yeni Şafak