Postmodern darbe olarak tanımlanan 28 Şubat, bu yıl da Diyarbakır Özgür-Der’de gençlerin organizasyonu ile gündeme taşındı. Konuşmacı olarak Dr. Sema Yılmaz ve Aslı Bıçak’ın davet edildiği programa ilgi yoğundu. Kur’an tilavetinin ardından başlayan program 28 Şubat sinevizyonun gösterimi, konuşmacıların sunumları ve bayan üniversite öğrencilerinin hazırlamış olduğu 28 Şubat konulu fotoğraf sergisini gezmekle ile son buldu.
Programın ilk konuşmacısı olan Dr. Sema Yılmaz konuyu “Zulmün mağduru olmak mı, şahidi olmak mı?” diye isimlendirmenin yerinde olacağını söyleyerek sunumuna başladı. İlk olarak bugünkü Müslümanların görece rahatlık ortamının rehavetine kapılmış olmasının getirdiği dezavantajları ifade eden Yılmaz, bugünlerin Müslümanlar için büyük önem arz ettiğini ve geçmişte Türkiye toplumunun üzerine İskilipli Atıf Hocaların, Şeyh Saidlerin idam edilmesi ile sistemli bir şekilde korku psikolojisi yaratılmış olduğunu söyledi. Kemalist sistem şimdiye değin muhalefeti, gücü zayıflatarak, yok ederek var olmaya çalıştı diyen Yılmaz, Kur’an’a göre “Mustazaf kimdir?” sorusunu “Mustazaf öncelikle Kur’an’ın ulaşmadığı kimseler, zaafa uğratılmış kimseler ve zayıf bırakılmış kimseler” şeklinde cevapladı. Buna göre Yılmaz, Müslümanların yetmediği yerde zaafa uğrayanlardan olmamak için Rabbimizin emri gereği mücadele etmenin yahut hicret etmenin önemini anlatarak; 28 Şubat sürecinde yaşadığı haksızlıklar üzerinden tıp fakültesini yurt dışında nasıl bitirmek zorunda kaldığını gençlere anlattı.
Biz bugün bu şartlarda başka insanları Kur’an ile tanıştırmakla mükellefiz; izzetli bir yaşam bize bunu emrediyor diyen konuşmacı Dr. Sema Yılmaz, toplumsal egemenliği 28 Şubat sürecinde sermayede, yargıda ve basında elinde tutan müstekbirlere karşı var oluşumuz ancak etkili bir eğitim ve İslami mücadele ile gerçekleşir dedi. Bizim bugün korku psikolojisini geriletip geçmişin hesabını hakkaniyet ölçüsünde sorabilir vaziyete gelmemiz lazım diyerek 28 Şubat sürecinde bilinçli arkadaşlarımızla birlikte direndik diyen konuşmacı şahit olmanın yeri geldiğinde bedel ödemek olduğunu ifade etti. Konuşmacı sunumunu “Biz karanlığa karşı mücadele ediyorsak; gelin karanlığa karşı bir resim çizelim, şiir yazalım, okuyalım, direnelim var olalım!” diyerek bitirdi.
İkinci konuşmacı olarak kürsüye geçen Aslı Bıçak ise 28 Şubat sürecinde Dicle Üniversitesi’nde yaşadığı hukuksuzlukları anlattı. D.Ü. Sağlık Meslek Lisesi’ni birincilikle bitiren Bıçak, başörtüsü ve İslami kimliğinden ötürü birinciliğinin okul yönetimi tarafından “ya başını açarsın ya da birinciliğin ikinci olan arkadaşına gider” uyarısı ile karşı karşıya kaldığını söyledi. Birinciliğin getirecek olduğu artı elli puanı alamayan Bıçak, meslek lisesi çıkışlı olması ile eksi otuz puan toplamda eksi seksen puan ile tekrar üniversite sınavlarına girerek Siirt Üniversitesi Sınıf Öğretmenliğini kazandığını ancak başörtüsüz fotoğraf şartı gereğiyle kayıt yaptıramadığını anlattı.
28 Şubat sürecini Müslümanları mağdur etme, yok etme girişimi olarak değerlendiren Bıçak, mücadeleden vazgeçmeyip KPSS sınavlarına tekrar tekrar örtülü olarak girmeyi denediğini ve bu zorbalığın yaklaşık 6 yılına mal olduğunu söyleyerek; ancak AK Parti döneminde bir köyde hemşirelik yapabildiğini dile getirdi. Bıçak, yaşadıklarına dairkaymakam ziyaretleri ve denetimler sırasında maalesef bodruma ya da kömürlüğe saklanmak zorunda kaldığını söyleyerek bu durumun 2011’e kadar devam ettiğini ifade etti. Konuşmasını 28 Şubat’ın bitmediğini etkilerinin maalesef hala daha sürdüğünü söyleyerek bitiren konuşmacı Bıçak son olarak şunları söyledi: “28 Şubat bugün hala bitmemiş olup etkisini sürdürmektedir. Bu açıdan Müslümanlara karşı yapılan,onları bireyselleştiren en büyük zihinsel darbe idi! Ve maalesef 28 Şubat tutsaklarının hukuksuz yere mağdur edilip hala daha tutsak kalmaları ise 28 Şubat zihniyetinin tükenmediğinin ilanıdır.” Program son olarak katılımcıların fotoğraf sergisini gezmesi ile son buldu.