Diyar-ı Şamın Bayramı

Ahmet Varol

Bayram günlerinde medyanın Suriye'yle ilgili ana gündem maddesi Beşşar Esed'in bayram namazında imamdan önce selam verip kalkması oldu.

Bazı kaynaklarda da bu namazı zaten reklam filmi çektirmek için kıldığı iddia edildi. Muhtelif yorumlarda bu onun korku namazı olarak nitelendi.

Bizim öğrencilik yıllarımızda anlatılan bir nükte vardı. Adamın biri ezanın yasak olduğu yıllarda rical-i devletten birinin cenaze namazını kıldırıyor. Tekbirlerin yerine ezanda uydurulan terimi söylüyor. Sıra selama gelince ne yapacağını şaşırıyor. Çünkü namazdaki selamın bir karşılığı icat edilmemiş. Arkasında devletin erkân-ı âliyesi olduğu için aslını söylemekten de çekiniyor. Sonunda her iki yana "selam size" diyerek işin içinden çıkıyor. Cemaatten biri imamı kenara çekip "böyle tangur tungur namaz olur mu?" diye sorunca, imam "zaten benim de abdestim yoktu" diyor.

Şimdi Suriye'deki diktatör de bir tarafta güya bayram namazı kılıyor öbür tarafta bayram namazı kılınan camileri bombalatarak namazda insanları hunharca katlediyor. İmamdan önce selam verip can telaşıyla kaçsa ne olacak, imamdan sonra selam verip bayram hutbesini de sonuna kadar dinlese ve toplanan cemaatle tek tek kucaklaşıp bayramlaşsa ne olacak!

Önemli olan onun camiden değil kana buladığı Diyar-ı Şam'dan kaçmaya zorlanmasıdır. Namazdan çıkmak için selâm vermesi değil her tarafını kana buladığı Bilad-ı Şam'a selâmın yani barışın hâkim olmasıdır. Bu beldenin en ufak bir parçasının dahi kâtil Beşşar'ın sultası altında olması durumunda sadece Suriye'ye değil Ürdün ve Lübnan'ı da içine alan Bilad-ı Şam'ın geneline ve hatta Türkiye'ye barış gelmeyeceği artık iyice anlaşılmıştır.

Bayram günlerinde attığı bombalarla, gerçekleştirdiği saldırılarla dört yüze yakın insanı katleden Baas diktasının şimdi krizi tüm bölgeye taşımak için yoğun çaba harcadığı görülüyor.

Lübnan'da Baas diktasıyla işbirliği içindeki unsurların onun hesabına saldırılar düzenlemeleri ve olayı bir mezhep kavgasına dönüştürmeye çalışmaları bu amaç içindir.

Mübarek Ramazan bayramında Gaziantep'in kana bulanmasının da tümüyle Türkiye'nin iç meseleleriyle ilgili olduğunu düşünürsek, Suriye'deki dikta rejiminden kaçan yüz binden fazla mülteciye kapısını açan Türkiye'ye gözdağı verme planını göremeyiz. "Sıra Türkiye'ye de gelecek" tehditleri ve "Türkiye, Suriye'yle uğraşacağına kendi iç mesesine baksın" telkinleri arka planı biraz olsun okumamıza imkân sağlayacak işaretler taşıyor.

Katil Beşşar, bayram günlerinde Ürdün'ü de rahat bırakmadı. O yüzden Ürdün'le de ciddi anlamda bir gerginlik yaşadı. Aslında Ürdün'le askerî sorunu olmadığı biliniyor. Onunla bütün sorunu yurtlarını terk etmek zorunda kalan Suriyeli mültecilere kapılarını açmasından kaynaklanıyor. Çünkü Baas rejimi Suriye vatandaşlarından mutlaka Suriye sınırları içinde kalarak ölümle, diktatör Beşşar'a mutlak teslimiyet arasında tercih yapmalarını istiyor. Böyle bir teslimiyeti reddetmeleri halinde evlerini, yurtlarını terk ederek yaşamaya devam etmelerine de razı olmak istemiyor.

Kendi sultasını koruyabilmek için yönetimi altındaki ülkeyi yerle bir edebilecek kadar insafsız davranabileceği tehditlerinde bulunmaktan çekinmeyen Beşşar zihniyeti sadece Suriye ahalisi için değil tüm bölge için bir tehdittir. Böyle bir tehdit karşısında özgürlük savaşı veren halkın yalnız bırakılması ve katillerle işbirliği konusunda ar sınırlarının iyice aşılabilmesi tüm insanlığın bir ayıbı ve utancı olarak görülmelidir.

ABD emperyalizminin Suriye konusundaki stratejisinin aslında Baas diktasına açıktan destek veren Rusya'nın stratejisiyle bir noktada buluştuğu hakkında bizim daha önce muhtelif yazılarımızda dile getirdiğimiz gerçeği şimdi gelişmeler biraz daha net bir şekilde gün yüzüne çıkarıyor. Çünkü ABD emperyalizmi Suriye'de İslâmî hareketin öne çıkmasına fırsat verecek bir değişimin siyonist işgal için risk oluşturacağını biliyor. Dolayısıyla onun "muhalefetten yana" ve "dikta rejiminin katliamlarına karşı" gibi görünen tutumu kesinlikle gerçekçi ve samimi değildir. Baas zulmünün katil uçaklarına karşı kapalı hava sahası oluşturulmasına ısrarla engel olması ve direnişçilerin eline ağır silahların ulaşmasını önlemek için sıkı bir denetim yürütmesi bu konuda gözümüzü açmalı.

YENİ AKİT