30 senedir Türkiye'nin en büyük kamu kuruluşunun Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) olduğunu, İslam dininin nazari ve ameli hayatı ile Müslümanların genel maslahatı açısından bu kuruluşun kaldırılması gerektiğini yazıp söylüyorum.
Uzun vadede yönelim bu istikamette olacak. Kısa ve orta vadede ise DİB'in varlığını devam ettireceği; AB üyelik süreci, laiklik, Alevilerin talepleri ile başka sebeplerle en çok "özerk bir kuruluş"a dönüşebileceği anlaşılmaktadır.
Geçen hafta DİB'in başına Sayın Mehmet Görmez'in gelmiş olması söz konusu orta ve uzun vade arasındaki mesafenin ne kadar kısalıp uzayabileceği konusuyla ilgiliydi. Başta CHP'liler olmak üzere bazı çevrelerin kendisinden pek memnun oldukları Ali Bardakoğlu'nun çıkardığı cübbeyi Görmez'e giydirmesi, eski zihniyet ve bürokratik "din hizmetleri"nin artık "yeni Türkiye"de karşılığı kalmadığının sembolik ifadesiydi. Medyada, iktisadi hayatta ve bürokraside yaşanan değişim "din bürokrasi"sinde ve giderek Batı akademizmine sırtını yaslayıp engin bir rehavet içinde yaşayan ilahiyat fakültelerinde de yaşanacak.
DİB, standart ilmihal bilgileri, bürokratik mekanik duruş, muvazaalı diplomatik dil ve idari merkezin asli reflekslerine göre "diyanet"i "din"in yerine ikame etmeye dayalı geleneksel cumhuriyet(çi) tutumunu daha fazla sürdüremez. Hükümet Kürt sorunu, Alevi talepleri, azınlıklar, din ve vicdan özgürlüğü, başörtüsü vb. konularda 'demokratik açılımlar' yapar ve iyi kötü mesafeler kat ederken, Diyanet hükümetin gerisinde kalamazdı. Bu, "Bize fikir sormayın, biz siyasilerin işlerine karışmayız" demenin ötesinde bambaşka bir ihtiyaca işaret eder. Türkiye hızla reform sürecine giriyor, başta Ortadoğu ve çevresindeki havzalarla yeni ilişkiler kuruyor, bu süreçte en çok ihtiyacı hissedilen kaynak "din" ve "İslami entelektüel formasyon"dur. Dini-entelektüel ve toplumsal değişme dinamikleri ile DİB arasındaki mesafe fazlasıyla açılmış durumda. Eski başkan "doğru bilgi bizde" deyip bilgi ve entelektüel hayat üzerinde resmi tekel kurmanın ötesinde şeyler de yapabilirdi. Hele Sayın Faruk Çelik'in bakanlığa gelişinden sonra aradaki mesafe iyice görülmeye başlandı.
Bir yandan yüzde 70'lere varan karmaşık şehir hayatını, postmodernizmin hakikati parçalayan dünyasını, küreselleşmenin anlamlandırılması güç belirsizliğini, giderek azalmakta olan toplumsal sermayenin yarattığı sosyal sorunları ve elbette Ortadoğu'ya açılırken İslami ilimler ve tefekkür alanında ortaya çıkan bilgi ve entelektüel stoku ihtiyacını geleneksel Diyanet'le karşılayabilecek durumda değildir.
Türkiye, önüne 2023 hedefini koymuş bulunmaktadır: İlk 10 büyük ekonomi içinde yer almak, ihracatını 500 milyar dolara çıkarmak istiyor. Söz konusu hedefin çok yönlü tartışılarak tespit edildiğinden kuşkuluyum. Çünkü ekonomide karşılaşılacak zorluklar bir yana, asıl Türkiye'nin -bu haliyle- "entelektüel stoku"nun ve giderek zayıflamakta olan "toplumsal sermayesi"nin bunu geriden beslemeye yetmeyeceğini zannediyorum. Her ikisi için gerekli olan mobilize edici bir toplumsal motivasyon ve güçlü bir entelektüel hayattır. Özerk, bağımsız entelektüel hareketler yanında ilahiyat fakülteleri ve Diyanet bu konuda olumlu rol oynayabilirler. Kısa ve orta vadede Diyanet, devletin bürokratik ideolojisine saplanmadan toplumu ahlakî-manevî yönde takviye etmede katkı sağlayabilirse toplumsal sermayeyi artırır, İslamî ilimler ve entelektüel hayat yönünde ciddi faaliyetlere girişirse, söz konusu hedefin fikri arka planının inşaında önemli rol oynar.
Diyanet'in, yeni dönemde hem İslamî ilimlere vâkıf, hem uluslararası tecrübesi yanında bölgesel ve küresel vizyonu olması yanında entelektüel birikimi ve formasyonu yeterli bir başkana ihtiyacı vardı. Mehmet Görmez tamı tamına bu özelliklere ve formasyona sahiptir. Önemli başarıların altına imza atacağını umuyor, yeni görevinde başarılar diliyorum.
NOT: Değerli okuyucularımın ve bütün Müslümanların Kurban Bayramı'nı tebrik eder, hayırlara ve güzelliklere vesile olmasını dilerim.
ZAMAN