Diyanet’e ‘Siyer Haftası’ Operasyonu

KENAN ALPAY

Bu dönemde bir kişi, bir kurum veya bir dizi etkinliği hızla itibarsızlaştırmanın hatta kriminalize etmenin en kestirme yolu onu Fetö ile ilişkilendirmekten geçiyor. Bu kişi Fetöcü, burası Fetönün üssü veya bu etkinliği Fetöcüler başlattı şeklinde medyadaki troller ve tetikçiler operasyon için seferberlik başlattı mı ortalığı mantıksız ve vicdansız bir hengâmedir kaplayıveriyor.

Yine böyle oluyor maalesef. Bir süredir Diyanet İşleri Başkanlığı ve Başkan Mehmet Görmez’i Fetö’yle iltisaklı göstermek üzere ahlaksızca bir imaj ve söylem inşa ediliyor. Tuhaf olmaktan çıkan bir teamül gece gündüz sahne almış durumda. Daha düne kadar istihbarat ve operasyonel birimlerine değin Fethullahçı cuntayla değişik irtibat ağları içerisinde faaliyet gösterenler dahi kimi tasfiye etmek üzere plan yapmışsa Fetö yaftasını yapıştırmak üzere adam kovalayıp kurum denetleme aşkına tutulmuş vaziyette.

Takdir Yok Sabotaj Var

Fethullahçı cuntanın başımıza musallat olması gibi bir musibetle imtihan oluyoruz. Fetöyle mücadele adı altında çığırından çıkarılıp siyaset ve toplumun makul düşünme ve adaletle hareket etme melekelerini felç eden ölümcül bir virüsle karşı karşıyayız. Ne edebe ne de hukuka riayet ediliyor çoğu zaman. Fetö’yle mücadele adı altında Fetö’den devşirilen yöntem ve taktikler aynen sahaya sürülerek güç devşirme, kadrolaşma ve toplumsal siyaseti rehin alma yönünde hiçbir fırsat kazaya bırakılmıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönelik operasyonun startı ilk önce ‘Kutlu Doğum Haftası Etkinlikleri’ vesilesiyle verildi. İddiaya göre Kutlu Doğum Haftası Etkinlikleri bir Fetö projesiydi ve derhal sonlandırılmalıydı. Eğer bu etkinlikler iptal edilmezse Diyanet Fetö hesabına iş gördüğünü itiraf etmiş sayılacaktı. Kutlu Doğum etkinliklerinin mantığı ve işleyişi hakkında pek çok haklı eleştiri yapılabilirdi ama nerden çıkmıştı bu Fetö bağlantısı? Burası biraz muğlak hatta epeyce zorlamaydı ama bu iklimde bu bağlantının kurulmasına pek kimse itiraz edemez denilerek işe koyuldular.

İlk adım öteden beri kampanyayı örtülü operasyonlar şeklinde yürüten Pelikan Şebekesi’nden geldi elbette. Sosyal medyadan verilen startın şampiyonları Salih Tuna ve Ömer Turan’dı. Daha düne kadar “Fethullah Gülen Hocaefendi’yle birlikte ağlayıp gözyaşları döken” Salih Tuna, Kutlu Doğum Haftası etkinliklerini Fetö’nün icat ettiğini, bu vesileyle kitleleri efsunlayıp kelime-i tevhid’i dinamitlediğini ifşa etti. Ömer Turan’ın eleştirileri de benzer bir biçimde çok köklü ve köklüydü. Miladi-Kameri takvim ayrımı üzerinden “Bu uygulamanın dinimizde yeri yok. Bu yanlışa son verin” çağrısı yaptı. Bidatlerle mücadele, İsrailiyat’a karşı verilen kavga, hurafelerin yok edilmesi hususunda öteden beri sergiledikleri cesaret ve atılımı bir zaferle taçlandırma niyeti gayet belirgindi.

Sonra Kutlu Doğum’la mücadele bayrağını TGRT ve Türkiye Gazetesi burada da Ramazan Ayvallı ve hassaten Ahmet Şimşirgil alıp burçlara dikmek üzere üstlendi. Artık mücadele açıktan veriliyor ve güya ‘ilmi’ gerekçelerle büyütülüyordu. Diyanet’le alakası olmayan kimi, görüntü ve söylemler el çabukluğuyla Mehmet Görmez’e fatura ediliyor, kimi şaşkınlık kimi sapkınlık eseri olan işler Diyanet’teki Fetöcü yapılanmanın delili sayılıyordu. Bu hususta nihai darbeyi vurmak belge-bilgi uzmanı Ahmet Şimşirgil’e nasip oluyordu tabii ki. Şimşirgil, canlı yayında Mehmet Görmez’in 25 Nisan 2013 tarihinde bir kitabı hediye etme vesilesiyle yazıp imzaladığı bir notu ‘ifşa’ etti. Şimşirgil’e göre Başkan Görmez bu skandal mektup dolayısıyla derhal istifa etmeli ve Diyanet kesinlikle Kutlu Doğum etkinliklerini iptal etmeliydi.

Bukalemun mu, Kertenkele mi?

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Mehmet Görmez’in defalarca vurguladığı gibi kutlu Doğum Haftası bir ibadet değil Hz Muhammed (a.s.)’ı anlamak, sevmek ve sünnetini yaygınlaştırmak üzere ilmi bir faaliyetti. İcat ve ihdas edilmiş bir ibadetten değil Hz Muhammed (a.s.)ın rahmet mesajını toplumun en geniş kesimlerine ulaştırmak üzere düzenlenen bir dizi etkinlikten bahsediyoruz aslında. Diğer taraftan bu etkinlikler uzun yıllar boyunca Kemalist ve seküler kesimler 23 Nisan’ı gölgelemek üzere ‘gerici-dinci’ bir tertip olduğunu propaganda ettiler. Öyle ki 27 Nisan e-muhtırası’nın ana hedeflerinden birisi de Kutlu Doğum etkinliklerinde tesettüre bürünmüş kız çocukları ve Hz Muhammed’in önderliğinin sahneye çıkan çocuklarca vurgulanmasıydı.

Tartışmaları ilmi zeminde sürdürmekten imtina edenlere söz anlatmak pek kolay değildi elbette. Öyle ki Hayretin Karaman hoca da içinde bulunduğu sürecin ilmi, usuli, ahlaki ve toplumsal boyutlarını özetledikten sonra itham ve iftiralarla alakalı olarak “öküz altında buzağı aramaya kalkışanlara Allah insaf versin” demek durumunda kaldı. Hayrı teşvik ve takdir olmadığı gibi sabote eden, toplumu vesvese ve kaosa sürükleyen çirkin bir operasyon buna rağmen durulmadı. Genç kuşaklara siyer okutmaya, Hz Muhammed’in ahlaki karakterini tanıtmaya yönelik imkânları bloke edecek provokasyonlar son sürat devam etti.

Ergenekon Cuntası ve Fethullahçı Cunta’nın uzun yıllar boyunca Diyanet İşleri Başkanlığını kontrol altına almak gibi gayretleri oldu. Şimdi başka türden cuntacılık, komitacılık hevesleri taşıyanlar bu gayretler için kolları sıvamış durumda. Diyanet’in konumu, kanunları ve kadroları dolayısıyla eleştirilecek pek çok yönü olduğu muhakkak. Ancak Diyanet’i bir operasyonel üsse çevirme, toplumu kontrol ve manipüle etme hatta iktisadi kaynak ve kadrolaşma merkezi gibi değerlendirme yönünde gören kliklerin varlığı biliniyor.

Öne çıkarılan isim ve kurumların arkasında Fetö’de cuntacılık öğrenmiş dar ve çirkef bir klik duruyor. Bu operasyonu tertipleyenlerin karakterini bukalemuna mı yoksa kertenkeleye mi benzeteyim tam olarak bilemiyorum. Ona da artık siz karar verin. Ama zorlanmayasınız diye küçük bir ipucu vereyim: Kimi Fethullah Gülen ve Cuntasına âşık olmuş âşık, kimi vecde gelip şiirler yazmış şiirler, kimi hoca efendisiyle ağlaşmış da ağlaşmış, kimi şarap içerken maklube de yemiş maklube pelikan cinsi şeylere benziyor.

Yeni Akit