Yurt dışında olmam sebebiyle Diyânet İşleri Başkanlığı'nın bu ay başında 45 yazar, akademisyen ve araştırmacı; 26 katılımcı ve 13 yayınevi sahibinin iştirakiyle düzenlediği 'Kadın Konulu Dini Yayınlar' başlıklı V. Dini Yayınlar Kongresi'ni zamanında takip edemedim. Lakin biraz geç de olsa, oldukça önemsediğim bu hadiseyi ve özellikle kongrenin sonuç bildirge metnini es geçmek istemedim.
Sırf kadın olduğu için zulme maruz kalması normalleştirilen bunca insan varken, bunu bir mesele olarak dahi göremeyen mütefekkirlerimizin çokluğu göz önünde bulundurulursa, muhterem Mehmet Görmez başkanlığındaki Diyânet İşleri'nin bir kez daha hayati öneme sahip bir iş başardığını söylemek mümkün. Bu vesileyle kendilerine teşekkür ederek sonuç bildirgesinden bazı başlıkları, şerh düşme ihtiyacı duyduğum yerlerdeki notlarımla beraber, dikkatinize sunmak isterim:
"Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Peygamber'in Sünnetinde kadın, cinsiyet bağlamında değil insanlık düzleminde ele alınmıştır. Kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayırımı ve karşıtlığına ilişkin söylemlerin, İslam'ın temel metinlerine yansıtılması anakronik bir yaklaşımın ürünüdür. Ayrıca kadın haklarına ilişkin sorunları dillendirirken ve çözümler ararken bir bütün olarak insan haklarının içerdiği ilkelerin zedelenmemesi için özen gösterilmelidir."
Müslüman kadının veya erkeğin varoluşsal değerinin cinsiyetten her koşulda bağımsız olduğunu öne sürmek, alıntıdaki kasıt belki de bu olmasa bile, yanlış anlaşılmalara sebep olabilir. Zira İslâm, cinsiyet farklılığına dikkat çeken, cinsiyetlerin bir "hakikat"i ve dolayısıyla onları bağlayan bir ontolojisi olduğunu işaret eden bir dindir. Öyle olmasaydı, bugün Müslümanların cinsiyetin bir hakikati olmadığını öne süren radikal feministlerle daha kolay bağdaşması gerekirdi. Hâlbuki "Ey inanan kadınlar" ve "Ey inanan erkekler" vahyinin muhatabı Müslümanlar için durum bunun tam tersidir. Yani cinsiyet farklılıkları vardır, bunun varoluşumuza etkileri de vardır. Ancak erkek ve kadın, tüm Müslümanlar Allah'a karşı sorumluluk bağlamında eşittir. Kaldı ki, bazı çevreler vahyin emir ve yasaklarını ve erkekle kadına yüklediği farklı sorumlulukları bile "kadın-karşıtlığı" olarak yorumlamaya oldukça teşneyken, öncelikle incitilmemesi gereken "insan hakları içerdiği ilkeler" değil, Vahyin içerdiği ilkeler olmalıdır.
"Müslüman toplumlarda kadın algısı ve tasavvuruna ilişkin kendi zaman ve coğrafyalarıyla kayıtlı kimi örnekler, tâbi oldukları zaman ve mekanlar için anlamlı ve anlaşılabilir olmakla birlikte, bugün bu tecrübelerin yeniden okunmasına ve farklı açılardan yorumlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır."
Önemli tesbitler içermekle birlikte, bu cümlelerde neyin farklı yoruma tâbi tutulacağına ilişkin açık uçlu bir yaklaşım benimsemiş. Ancak sonraki maddelerden birinde yer alan şu cümleler çerçevenin nasıl çizilmesi gerektiğini izah ediyor:
"Kadınla ilgili problemler bağlamında, İslam'ın temel kaynaklarının bizzat kendilerinin tartışma konusu yapılması ve bunun ısrarla sürdürülmesi anlamsızdır. Asıl yapılması gereken, sorunun gerçek temelleri üzerinde yoğunlaşmak, bu konuda sonuç alınabilir adımların atılabilmesi için uzun soluklu çalışmalara yönelmek, İslam'ın daha doğru bir şekilde anlaşılması için kalıplaşmış zihniyet yapılarını yeniden gözden geçirmek olmalıdır."
Aşağıdaki maddeyse, "kadın" kelimesi geçtiğinde dahi tahammülünü yitirip 'alan savunması' yapmaya geçtiğinden zulme zulüm bile demekten aciz kalabilen –yazarlarımıza armağan olsun:
"Kadın konusunda savunmacı bir yaklaşımdan vazgeçilmeli, bunun yerine geleneğin temel çizgilerini koruyan ve günümüzün algılarını da göz ardı etmeyen bir yaklaşım benimsenmelidir."
Yazılarımı takip eden okurlarım, Diyânet İşleri Başkanlığı'nın devlet yapılanması içindeki konumuna olan itirazlarımı bilirler. Ancak son zamanlarda art arda öyle güzel projeler hayata geçirildi, Muharrem ayının başlangıcında olduğu gibi öyle güzel hutbeler kaleme alındı ki naçizane takdir etmemek mümkün değil. Anlayacağınız, Diyânet İşleri Başkanlığı'na gerek kalmayacağı, Müslümanların devlet yönlendirmesinden azade bir biçimde din ve diyânet işlerini ellerine alacağı o güne dek "yetmez ama evet" diyorum.
YENİ ŞAFAK