Faruk Beşer, Yeni Şafak gazetesinde Din İşleri Yüksek Kurulu’nun TOKİ’nin konut kampanyası üzerine verdiği fetvayı değerlendirdi:
Günümüzün vahşi kapitalizminin dışında hiçbir sistem, ilk çağ filozoflarından beri hiçbir aklı başında düşünür faizi insani görmemiştir. Çünkü faiz haksız kazançtır ve özelikle de yoksulların sömürülmesidir. Bunu daha önce bir miktar yazmıştım. Burada üzerinde duracağım husus, TOKİ’nin düşük gelirliye ev edindirme kampanyası üzerine Din İşleri Yüksek Kurulu’nun verdiği ve tartışmalara sebep olan son fetvasıdır. Bu konuda düşüncemi bildirip ayrıca asıl derdimizden söz edeceğim.
Öncü şunu söyleyeyim. Bendeniz Diyaneti ya da Kurulu tezkiye makamı değilim. Hele de akreditasyonumun iptal edildiği bir dönemde. Ama bu kurulda görev yapan on altı kişinin kahir ekseriyetini tanıyorum. Gerek ilmi açıdan gerek dini duyarlıkları itibariyle her biri, ortalığı karıştıran sosyal medya hocalarının çoğundan daha yetkilidirler. Buna bir de sorumlu makamda bulunmalarının vereceği dikkati, ikinci olarak da her bir meseleyi topluca ve bir şura bereketi içerisinde tartışmakta olduklarını eklememiz gerekir. Dolayısıyla Hayrettin Karaman, Halil Günenç, Mehmet Savaş gibi hocalarımızdan başka kurum olarak fetvasına güveneceğimiz makam Din İşleri Yüksek Kurulu’dur. Bozulmadan devam etmesini dilerim.
Bu kurulun sözünü ettiğimiz konuda verdiği fetvanın özeti şu:
“İslam’da faiz, kesin olarak haram kılınmıştır. Bir zaruret bulunmadıkça faiz almak da vermek de caiz değildir. İş kurmak veya genişletmek; ev, araba satın almak üzere kişi, kuruluş veya bankalardan alınan faizli krediler de bu kapsamdadır ve caiz değildir. TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ise devletin, alt veya orta gelirli vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır. Bu itibarla, devlet TOKİ’nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir.”
İfade daha farklı telif edilebilirdi, ama söylenen şey doğrudur, çünkü:
İslam faizi yasaklarken neye faiz dediğini de açıklamıştır. Dolayısıyla bizim faiz olarak görmediğimiz bir uygulamaya başkaları faiz derse o bize göre faiz olmaz. Aksi de böyledir ve faizin her türlüsü haramdır.
Bugün için TL bazında borçlanmalarda, deyn olsun karz olsun, esas olan sözleşmede zikredilen paranın değeri, yani satın alma gücüdür. Çünkü bugünkü paraların zati değeri yoktur. Ben size mesela yüz TL borç versem ve borç verdiğim anda bu yüz TL, mesela yüz ekmek satın alabiliyor olsa, % 20 enflasyonun gerçekleştiği bir yılsonunda sizin bana yüz lira vermeniz aldığınız 100 ekmeğe karşılık 80 ekmek vermeniz demektir. Bunda haksızlık olduğu açıktır.
Uzun vadeli borçlanma olan bu TOKİ kredilerinde % 0.49 fark bu sebeple faiz değildir. Bu fetva, zarurete binaen değil, işlemin tabiatına binaen verilmiş bir fetvadır. Dolayısıyla birilerinin bunda zaruret araması da anlamsızdır. Bu bir tersinden faiz de değildir. Çünkü devlet düşük gelirli vatandaşlarına çeşitli yollarla atiyye, bağış gibi yollarla karşılıksız transferde bulunabilir.
Kaldı ki, devlet bu uygulama ile parayı bir kurumundan diğerine aktarmaktadır ve bu farkın alım satımlardaki vade farkı olarak görülmesi de mümkündür.
Durum bundan ibarettir ve bugünkü kompleks haliyle faiz bizim gibi küşe-i uzletinde Mülteka okuyup duran fıkıhçıların tek başına halledebilecekleri bir mesele değildir. İşin içine Müslüman ekonomistler de girmelidir ki, sanırım Kurul böyle görüşler almayı da ihmal etmiyor.
Son olarak acı olan bu sosyal medya fetvalarının ortalığı karıştırmasından çok Müslümanların hali pürmelalidir. Faiz sermayenin gayrimeşru çocuğudur. Müslümanlar başından itibaren bu çocuğu meşru yollarla dünyaya getirmeli idiler. Sermaye gücün ürünüdür. Güç bilimin ve çabanın sonucudur. Allah’ın bize ‘onlara karşı her türlü gücü hazırlayın’ buyruğunu biz unuttuğumuzdan beridir başımıza bunlar geliyor. Osmanlı’nın faiz için hile-i şeriyye ile kıvırmaya başladığı zamanlar, ekonomik olarak da Batı’dan çok geri kaldığı zamanlara tekabül eder. Küresel bir askeri gücü ve küresel bir sermayesi olmayanın küresel bir faiz teorisi de olmayacaktır. Biz bu küçük meseleleri aramızda gündelik olarak tartışalım ama asıl büyük mesele budur. Bunu nasıl halledebileceğimizin yollarını aramakta geç kaldığımızı farkedelim ve bir yerden başlayalım.