Diyalogda Mısır arabuluculuğu

Ahmet Varol

Fetih örgütü kadrosunun Filistin’de yönetimi elinde bulundurduğu dönemde İslâmî Hareket bazı eleştirilerde bulunsa da, fiili olarak herhangi bir engellemeye, ortalığı karıştırma, yönetimin çalışmalarını zorlaştırma uygulamalarına başvurmuyordu.

İslâmî Hareket seçimlere iştirak edince ve halkın teveccühünü kazanınca, muhalifleri zikrettiklerimizin hepsini ve çok daha fazlasını yaptılar. Fakat ne kadar ilginçtir ki olayları dışarıya yansıtanlar, İslâmî Hareket’in muhaliflerine tahammül edememesi şeklinde lanse etmeye çalıştılar.

Muhaliflerin bütün engelleyici tutumlarına rağmen yine sürekli diyaloğa, ittifaka, uzlaşmaya, ulusal birlik hükümeti oluşturma çabalarına en yakın duran İslâmî Hareket oldu. Ama medya yine hadisenin bu yönünü vermeyip İslâmî Hareket’in iktidarda olmasını diyaloğun önündeki engel gibi göstermeye çalıştı.

Bu şekilde çifte haksızlığa uğratılmasına rağmen Filistin halkının birliğinin bozulmaması, gücünün birleştirilmesi için çalışmayı prensip edinen İslâmî Hareket, diyalog konusunda atılan her adıma olumlu yaklaştı. Bu sıralarda da Kahire’de yeni diyalog görüşmelerinin başlatılması için çalışmalar sürüyor. Gerçi Mısır’ın arabuluculuğu birtakım soru işaretlerini içinde barındırıyor. Çünkü aynı Mısır’ın Rafah sınır kapısını açmamaktaki ısrarı, bu kapıda ABD ve İsrail hesabına gardiyanlığı devam ediyor. Oysa Gazze’ye uygulanan ambargonun etkisiz hale getirilmesi Rafah sınır kapısının açılmasına bağlıdır. Biz Siyonist işgal devletine ve onun arkasında duran ABD’ye kızıyoruz ama sorun Mısır’ın kararıyla ilgili. Onun vereceği basit bir karar bütün problemi sona erdirecektir. Görünüşte Mısır, ABD ve İsrail’in baskılarına itiraz edemediğinden bu gardiyanlığı sürdürüyor. Ama Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu’l-Gayt geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada baklayı ağzından çıkardı ve Gazze’de HAMAS iktidarını istemediklerinden Rafah kapısını açmamakta ısrarlı davrandıklarını söyledi. Ebu’l-Gayt’ın itirafına göre Mısır’ın korkusu Filistin’deki İslâmî Hareket’in iktidarının ve başarılarının Mısır’daki İslâmî hareketi olumlu yönde etkileyeceği ve bu harekete yönelişin artabileceği. Gerçi Mısır’da özgür ve dürüst bir seçim yapılsa Filistin’deki İslâmî hareketin veya bir başkasının etkilemesine gerek olmadan, kendisine karşı “Artık Yeter” sloganıyla büyük gösterilerin yapıldığı çağdaş Firavun’un tahtı kayacaktır. Tahminimize göre Çağdaş Firavun’un korkusu İslâmî harekete yönelişin artacağı değil Filistin’deki İslâmî Hareket’in kararlılığının elde edeceği başarının “Artık Yeter” hareketinin kendini daha güçlü hissetmesine vesile olacağıdır.

Endişenin kaynağı ne olursa olsun, Mısır Dışişleri Bakanı’nın itiraflarının ortaya koyduğu bir gerçek var: Gazze’de bir buçuk milyon insanın açık hava hapishanesine kapatılmasının, açlığa mahkûm edilmesinin ve tedavilerinin engellenmesi suretiyle ölüme itilmelerinin sebebi sadece İsrail ve ABD’nin baskılarından kaynaklanmıyor. Mısır’ın kendi kararı da birinci derecede etkili ve Hüsni Mübarek yönetimi üçgeni tamamlıyor. Mısır sadece sınır kapısında gardiyanlık yapmakla da yetinmiyor. Gazzelilerin en azından ilaç ve gıda maddesi tedarik etmek için açtığı tünelleri de başlarına yıkıyor. İnsanlık dışı ambargo uygulanmasaydı Gazze ahalisi bu tünellerden yararlanmaya neden ihtiyaç duyacaktı? Ne var ki Mısır, ABD ve İsrail’le anlaşarak Gazzelilerin böylesine zor yollarla ilaç ve gıda maddesi tedarik etmelerini bile engelliyor.

Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir husus da Mısır istihbaratının ABD istihbaratıyla yakın ilişki ve işbirliği içinde olduğudur.

Bütün bunlardan Filistin’deki İslâmî direniş habersiz değil elbette ve bunları bilmesine rağmen yine de Mısır’ın arabuluculuğuyla diyalog görüşmelerine girmeyi kabul etmesi, Filistin halkının bütünlüğünün önündeki engellerin kaldırılması için bütün fırsatları değerlendirmeye çalışması sebebiyledir.

Bir ara arabuluculuk konusunda Katar ve Ürdün devreye girmek istedi. Filistin’deki İslâmî Hareket onların girişimlerine de hayır demedi. Ama değişen fazla bir şey olmayacaktı. Bu konuda samimiyetine en çok güvenilecek ülke diyebileceğimiz Yemen’in girişimi ise Abbas yönetiminin karşıt tutumu sebebiyle tamamen güdük kaldı. Abbas’ın Yemen’in girişimiyle gerçekleştirilen görüşmelere o derece sert bir şekilde muhalif tavır takınmasında belki İsrail ve ABD’nin baskılarının rolü vardı. Çünkü başlangıçta itiraz etmemişti.

Kahire görüşmeleri öncesi havayla ve başarısının önünde duran engellerle ilgili tespitlerimizi inşallah müteakip yazımızda dile getireceğiz.

VAKİT