Mısır’ın en son öne sürdüğü “uzlaşma planı” üzerinde ısrar etmesi ve Filistin Anayasasına göre görev süresinin dolmuş olması sebebiyle resmiyette başkanlık sıfatı olmayan ama yine de koltuğu işgal etmeye devam eden Mahmud Abbas’ın seçim kararı alması endişeli bir hareketlilik döneminin başlamasına yol açtı.
Hamas Siyasi Birim üyeleri bu yüzden karşı karşıya oldukları durumla ilgili strateji belirlemek amacıyla yoğun faaliyet içindeler. Filistin’de iç barış çabalarının önünün tıkanmasını ve diyalog görüşmelerinin çıkmaz sokağa girmesini istemiyorlar. Ama diyaloğun bir dayatmaya dönüşmesini, Hamas’ın kendi kendini inkâr etmesine, varlık gerekçelerini ortadan kaldırmasına götürecek bir formülü kabullenmeleri de mümkün değil.
Oldukça yoğun bir çalışma içinde olmalarına ve birbirini izleyen toplantılar gerçekleştirmelerine rağmen Siyasi Birim üyelerinden bazı arkadaşlarla kısa süreli de olsa bir araya gelme fırsatı buldum. Şam’a gittiğimde ilk ziyaret ettiğim kişi Kahire’deki diyalog görüşmelerine Hamas adına katılan heyetin aktif elemanlarından ve Siyasi Birim üyelerinden Muhammed Nasr’dı. Ertesi gün yoğun toplantıları ve görüşmeleri olduğundan Nasr ile Şam’a gittiğim gece bir görüşme yaptım. Sohbetimizde üzerinde durduğumuz konulardan biri de diyaloğun gidişatıydı. Ben “anlaşıldığı kadarıyla diyalog görüşmeleri koptu!” deyince, “hayır kopmadı ama bazı problemlerden dolayı şimdilik durmuş sayılır” dedi. Ben “ama Hüsni Mübarek artık arabuluculuk işini sürdürmek istemediğini söylüyor” diye hatırlatmada bulununca da, bunun siyasi baskı olduğunu dile getirdi.
Benim anladığım kadarıyla son dönemde en çok rahatsızlığa ve telaşa neden olan gelişme Abbas’ın seçim kararı vermesi. Normalde Filistin Anayasasına ve direniş grupları arasında bugüne kadar yapılmış anlaşmalara göre Abbas’ın böyle bir karar vermeye yetkisi yok. Fakat gerek Arap ülkelerinin, gerekse başta ABD olmak üzere muhtelif uluslararası güçlerin Filistin adına onu muhatap almaları ve görev süresinin dolmuş olmasına rağmen onu hâlâ Filistin başkanı kabul etmeleri böyle bir seçim kararı verme konusunda cesaretlendiriyor. Fakat Abbas kendinden öncekilerin başına gelenlerden ibret almadığı için bu kararla düzlüğe çıkamayacağını, bilakis uluslararası güçlerin onu kendi eliyle kendi ipini çekmeye yönelttiklerini düşünemiyor.
İç ihtilafın sonlandırılması için bir uzlaşma formülü üzerinde ittifak sağlanamadan gerçekleştirilecek seçimlerin meşru zemin oluşturması mümkün değildir. Çünkü bu şartlarda gerçekleştirilecek seçimler her şeyden önce güven vermeyecek. Böyle bir seçim Abbas’ın Fetih genel kongresinde yaptığı gibi kendi çalıp kendi oynaması, seçimi yapacak halkın önüne bir tercih listesinin konmaması anlamına gelecek. Böyle bir şeye seçim denmesi de anlamsızdır. Çünkü halk seçme imkânıyla değil önüne konanı onay zorunluluğuyla yani dayatmayla karşı karşıya olacak. Halka “yesen de yemesen de; önünde abbasbayıldı ile onun çoban salatası var” denecek.
Fakat amaç ve sonuç ne olursa olsun bir uzlaşma formülü üzerinde ittifak sağlanmadan gerçekleştirilecek seçimler iç ihtilafı daha da çetrefil ve içinden çıkılmaz hale getirecek. Belki de önünün tamamen tıkanmasına sebep olacak. Filistin İslâmî Direniş Hareketi ise problemin bu yöne itilmesini ve iç barışın önünün tamamen tıkanmasını istemiyor. Birileri de onun bu konudaki samimiyetini istismar etmeye ve kendi dayatmalarının uzlaşma formülü diye kabul edilmesi için değerlendirmeye çalışıyorlar.
Şam’da görüştüklerimizden biri de uluslararası hukuk uzmanı ve aynı zamanda Bush’un tepesine pabuç atan Muntazar Zeydi’nin gönüllü avukatlığını yapan Dr. Hale Es’ad’dı. Bu hanımefendiyle Kudüs Müessesesi’nin kuruluşuyla birlikte bu kurumun çatısı altında tanışmıştık. Gayretli biri. Bu sıralarda işgale karşı silahlı direnişin meşru hak olduğu ve meşru direniş hakkıyla terörün birbirinden ayrılması konusu üzerinde çalışmaları var. Bu konudaki birikiminden Türkiye’de insan hakları kurumlarının da istifade etmesini öneriyorum.
Ziyaretimiz birçok kıymetli dostumuzla bir araya gelmemize de vesile oldu. Bunların arasında Türkiye’ye de gelerek Filistin davasıyla ilgili oldukça etkili konferanslar veren Ziyad Ebu Zeyd’i zikretmeden geçemeyeceğim. Vaktin kısa olması sebebiyle bazı kıymetli dostlarımızla sadece telefonla görüşüp, selamlaşmakla yetinmek zorunda kaldım. Ziyaretlerimde beni yalnız bırakmayan kıymetli kardeşimiz Adem Özköse’ye de buradan teşekkürlerimi arz ediyorum.
VAKİT