Diyalog, işbirliği ve yanılgı

Hayrettin Karaman

"Farklı inanç, düşünce, hayat tarzı, menfaat..." sahibi kimselerle aramıza duvar örerek aynı veya yakın coğrafyada yaşayamayız. Mutlaka bir şekilde ilişki, diyalog, alış-veriş, etkileme ve etkilenme olacaktır.

Tarikatler, cemaatler, meşru ve usulünce oluşmuş mezheplerde olduğu gibi farklılık, inancımıza göre caiz olan alanlarda ve şekillerde ise araya mesafe koymak da sözkonusu değildir. İlişki tam eşitlik içinde ve kardeşçe olacaktır.

Araya mesafe konması gereken farklı dinler, kültürler, ideolojiler, aidiyetler arasında, belli bir süre ve belli bir maksada yönelik yakınlaşmalar, anlaşmalar, diyaloglar, işbirlikleri... olabilir. Samimiyet ve şeffaflık içinde ortak bir iyiliği gerçekleştirme maksadına yönelik oldukça bu yakınlaşma ve işbirliklerinin zararı olmaz, hatta faydası olur ve bazen zaruri de olabilir. Ancak bu ilişki içinde -Müslümanlar için- kırmızı çizgilerin aşınmaması, Müslümanları farklı kılan özelliklerin ve temel değerlerin yıpranmaması, kozmopolitleşmemesi için azami dikkat gerekir. Yine bu tür ilişki içinde unutulmaması gereken bir husus da "ilişkinin süreli ve sınırlı" olduğudur. Yanılgı işte bu hususun unutulmasından, tarafların, değiştiğinin, aynılaştığının sanılmasından kaynaklanıyor.

Maksadımı içinde bulunduğumuz bir örnek ile anlatayaım:

Benzeri ilişki ve işbirliği daha önce de oldu, bundan sonra da olacaktır; Türkiye'de yaşayan, "insan hak ve özgürlüklerinden yana ve belli çevrelerin vesayetine karşı" olan bazı fertler ve gruplar, hepsine göre haksızlık (zulüm), kötülük, ahlak ve hukuk dışı olan bazı gruplaşma, tasarruf ve egemenliklere karşı âdeta bir sivil isyan başlattılar. AK Parti de bu isyanın siyasi/iktidar kanadını temsil etti. Herkes elinden geleni yaptı, sonunda Türkiye'nin tamamen normalleşmese de hayli mesafe alındığı apaçık ortada. Yolun sonuna doğru -sözünü ettiğim yanılgı yüzünden- diyalog ve işbirliği içinde olan gruplar arasında (daha açık olarak iktidarla bir kısım liberaller, islamcılarla yine bazı gruplar arasında), farklılığa tahammül ederek bir arada yaşama zarureti ile bağdaşmayan tartışmalar, itirazlar ve çekişmeler başgösterdi. Yanılgı, bazı islamcıların diğerlerini veya diğerlerinin islamcıları değişmiş sanmalarından kaynaklanıyor. Başta dediğim gibi karşılıklı etkilenmeler kaçınılmazdır, ama şuurlu ve yeterince bilgili bir Müslüman'ın -ki, bu Müslüman aynı zamanda ve bir manada islamcıdır- değişmesi demek, ya İslam imanından çıkması veya İslam'ın bazı emir ve yasaklarını bilerek çiğnemesi demektir. Müslüman/islamcıdan böyle bir değişmeyi beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır.

Müslüman/islamcı, şartlar başka türlüsüne elvermediği sürece, kendisine göre meşru olmayan ve değiştirilmesi gereken düzenleme ve uygulamalara tahammül ederek, ama en azından kalbinden araya mesafe koyarak farklı olanlarla bir arada yaşar. Bu durum onun değiştiğini göstermez.

Bütün gruplar, kendilerine ait hak ve özgürlük alanlarını -yeterli bulmayarak- genişletmek için mücadele ederler. Siyasi partilere ve iktidarlara karşı da bu mücadelenin gerektirdiği şekilde tavır alırlar. Bu mücadele, meşhur benzetmeyi hatırlarsak "gemiye zarar vermeden" yürütüldüğü sürece mesele yoktur, tabiidir ve olacaktır.

Hak ve özgürlük peşinde koşarken edep, ahlak, hukuk, insaf, adalet sınırlarını çiğnememek gerekiyor; çiğneyen kaybeder.

YENİ ŞAFAK