Dışişleri, N. Yıldız’a Ne Zaman Sahip Çıkacak?

Necmettin Yıldız 1979 Bingöl Genç doğumlu, Diyarbakır nüfusuna kayıtlı bir kardeşimiz. Necmettin Yıldız beş yıldan buyana işgal güçlerinin kontrolü altındaki Bagram cezaevinde tutsak edilmiş durumda.

Kenan ALPAY

Dışişleri, N. Yıldız’a Ne Zaman Sahip Çıkacak?

Afganistan, sanki işgal ve katliamın, işkence ve yıkımın her türlüsünün meşru sayıldığı lanetli bir ülke gibi algılanıyor. 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD ve beraberindeki işgal orduları tarafından öldürülen insanların, evi barkı yıkılan insanların, her biri işkencehane olarak faaliyet gösteren cezaevlerinin bırakın hesabını sormayı, doğru düzgün çetelesini tutamadığımız mazlum bir coğrafyamız.

10 yıldan fazladır NATO orduları tarafından işgal altında tutulan, üzerine yüz binlerce ton bomba atılan Afganistan’dan hemen her gün cinayet, katliam, işkence, tecavüz ve yıkım haberleri geliyor. Kimi zaman cenaze evleri kimi zaman düğün evleri bombalanıyor. Büyük bir çoğunluk öldürülen çocuk ve kadınların ne acıları ne de kayıpları sonrasında bıraktıkları boşluğun farkında.

İşgal ordularının ülkeye hâkim kıldığı atmosfer hayatın heyecan vermesi beklenen tüm katmanlarına ölümlü ve de ölümcül pusular kurmakta. Ama öyle acı veren, insanın onur ve haysiyetini çiğneyen durumlar var ki insanlar ölümü adeta özlemekteler. En çok da hapishanelerde, askeri üslerde kurulan profesyonel işkence merkezlerinde.

İşgale ve İşkenceye Sessiz Kalınabilir mi?

Her ne kadar Türkiye ABD/NATO’nun Afganistan işgaline savaşan unsurlarıyla katılmama hususunda direnmişse de lojistik açıdan yüklendiği misyon itibariyle bu büyük günahın bir parçasıdır.  

NATO’nun parçası, ABD’nin müttefiki oluş meselesi Türkiye Devleti ve AK Parti Hükümeti açısından çok boyutlu bir tartışmanın konusu elbette. Ancak Afganistan’da on yılı aşkın zamandır NATO müttefik kuvvetleri eliyle işlenen insanlık suçlarına karşı değil ciddi bir karşı çıkışın diplomatik anlamda olsun bir eleştirinin yapılamayış olması görmezden gelinecek gibi değil. Afganistan nedense adeta yok sayılarak etkin dış politika söyleminin dışında tutuluyor.

İnsanlık açısından bu büyük utancın sürüp gitmesinden Türkiye’nin de payına düşenler var elbette. Peki, ne zamana kadar ve hangi maslahata binaen bu zillete katlanabilme hesabı yapılıyor acaba? Bir bütün olarak işgali ortadan kaldırabilmek mümkün değilse bile her biri diğerinden daha büyük zulümler ihtiva eden pratiklere karşı da mı söylenecek ve yapılacak bir şeyler yoktur.

Daha geçen hafta iki çocuk tam dokuz Afganlı sivil Gazne kentine yapılan bombardımanda katledildi. Onlarca yaralıysa adı hastane olan fakat aslen imkânsızlıklar içinde kıvranan binalara yetiştirildiler. Doktor yok, tıbbi malzeme yok, ilaç yok lakin son model teknolojik ölüm yağıyor her yandan. Ne söylendi NATO’ya Türkiye adına, öldürülen insanlar için ne talep edildi ABD’den? Meçhul.

İşgalin her türlü çirkinlik ve zulüm üzerinden tahkim edildiği bir vasatta sadece savaşan asker göndermemiş olmak Türkiye’nin durumunu ve duruşunu meşrulaştırmaz tabii ki. Yıkık dökük köylerin meydanına sıra sıra dizilen, döküntü kamyonetlerin arkasına üst üste yığılan Afganistanlıların cesetleri en az Filistinli ve Suriyeli kardeşlerimizin, Uludere’de katırların sırtlarında taşınan kardeşlerimizin cesetleri kadar bizimdir, bizim acılarımızın sebebidir. İşgale ve tabii ki işkenceye, tecavüze, yıkıma karşı sessiz kalmak kardeşlik hukukunun ihlali sayılır. Ahlaki ve hukuki anlamda meşru siyasetin yolu NATO/ABD karşısında içine girilen bu sessiz ve edilgen konumlanışa son vermekle açılır.

Yazının Devamı…

 

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango