Dış Politikanın ‘‘DEVA’’ sı Suriye, İsrail ve Mısır’la Dostluk mu?

Dış politikayla alakalı konuşup sözü Suriye, Mısır ve İsrail gibi komşu ama ceberut devletlerle dostluk tavsiyelerine getirenler kervanına Emekli büyükelçi ve DEVA Partisi Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Başkanı Abdurrahman Bilgiç de katılmış.  

HAKSÖZ-HABER

Abdurrahman Bilgiç Euronews’te yayınlanan “Doğu Akdeniz’de yalnızlıktan kurtulmalıyız” başlıklı yazısında Türkiye’nin Dış Politika’da yeni dostlar edinme çabasını İsrail, Suriye ve Mısır’da büyükelçilik bulunmaması dolayısıyla yeterli bulmamış. 

Libya’ya müdahale özelinde Türkiye’nin bölgede izlemesi gereken politikanın “aktif tarafsızlık ve sorunun parçası olmak yerine çözümüne katkı sağlama politikası”  olarak betimleyen Bilgiç dış politikanın vazgeçilmez kavramı  “Vekalet Savaşı”nı da kullanmadan edememiş ve Türkiye’nin bu savaştan olumsuz etkileneceğini belirtmiş. 

“DEVA Partisi'nin Doğu Akdeniz ve Libya konusunda politika önerileri nedir?” sorusuna verdiği cevaptaki şu cümle DEVA Partisinin dış politikada zalim mazlum ayırt etmeyeceğinin tescili niteliğinde; “Türkiye’nin çıkarlarını korumanın tek yolu, ülkemizin bölgede çıkarı olan diğer devletlerle sağlam ilişkiler kurmasından geçmektedir. Türkiye’nin İsrail, Mısır ve Suriye’de büyükelçi bulundurmaması, yeni dostlar bulma konusunda yeterli çabayı gösteremediğini kanıtlamaktadır.”

Zaten konu ne zaman Türkiye’nin ümmet coğrafyasında Müslümanların yanında bedel ödeyen ve elini taşın altında koyan bir politikasına gelse içerisinde bolca “dış politika”, “istikrar”, “sorun değil çözüm”, “ulusal güvenlik”, “toprak bütünlüğü”, “realist”, “denge”, “barış ve refah”, “ yapıcı diploması”, “tarafsızlık” gibi kavramları barındıran süslü cümleleri duymaya alıştık alışmasına ama Libya hakkında yazıp Hafter’in darbesinden darbeciliğinden bahsetmemek gerçekten çok şaşırtıcı bir strateji. Yoksa yazarın yazısında da ve partisinin odaklandığı politika olarak bahsettiği “yapıcı bir diplomasi ekosistemi” içerisinde darbeyi ve darbeciliği görmezden gelmek de mi var? 

Abdurrahman Bilgiç’in konu ile alakalı yazısından kısımlar şu şekilde:

''DEVA Partisi, tüm alanlarda olduğu gibi Doğu Akdeniz ve Libya’da da yapıcı bir diplomasi ekosistemi kurma hedefi doğrultusunda diplomaside soruna değil çözüme odaklanmaktadır. Adalet ve hukuk temelinde uzlaştırıcı, çatışma ortamlarından ve krizlerden beslenmeyen bir bakış açısına sahip olan bu yaklaşımda dış politikamızın iki temel önceliği;

• Türkiye’nin ulusal güvenliğini sağlamak, bu çerçevede toprak bütünlüğümüzü ve ulusal egemenliğimizi korumak,

• Ekonomik refahımıza ve büyümemize katkıda bulunacak adımların atılmasıdır.

DEVA Partisi, her alanda ortak akıl ve istişarenin önemini savunan bir siyasi parti olarak, Türkiye’nin bugüne kadar uluslararası ortak değerler ile şekillenmiş olan ittifaklarını korumak istiyor. Deva Partisi, Türkiye’nin tüm müttefikleriyle, komşularıyla ve çevresindeki ülkelerle içişlerine karışmama ilkesi temelinde yapıcı ve dengeli diyaloglar kurabilecek potansiyele sahip olduğunun bilincindedir. Bu bilinçle, yaratıcı ve cesur adımlar atmasına olanak sağlayacak esneklik kabiliyetinin sağlanması gerektiğine inanıyoruz.

Bu kapsamda; DEVA Partisi olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz havzasındaki petrol ve doğal gaz kaynaklarının bölge ülkeleri arasında hakkaniyete dayalı olarak ve bölgedeki barış ve refaha katkı sağlayacak şekilde birlikte kullanılması konusunda çaba sarf etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bölgenin en kısa sürede bir işbirliği ve istikrar havzasına dönüştürülmesi yönünde bir tutumu sahiplenmekteyiz.
DEVA Partisi'nin Doğu Akdeniz ve Libya konusunda politika önerileri nedir?

Bölgedeki geleceğimize bakarken DEVA Partisi olarak Doğu Akdeniz ve Libya politikamızı yeni bir bakış açısıyla ele almanın şart olduğunu düşünüyoruz. Zira Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Libya’daki pozisyonu oyun kuruculuktan uzaktır. Türkiye’nin çıkarlarını korumanın tek yolu, ülkemizin bölgede çıkarı olan diğer devletlerle sağlam ilişkiler kurmasından geçmektedir. Türkiye’nin İsrail, Mısır ve Suriye’de büyükelçi bulundurmaması, yeni dostlar bulma konusunda yeterli çabayı gösteremediğini kanıtlamaktadır.
Aslında Doğu Akdeniz havzasında bir normalleşme için Ankara’dan adım atmasına yönelik beklenti de vardır. Örneğin en son NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in Ankara ile telefon görüşmesinde bir yandan UMH’ya destek ifade ederken diğer yandan BM silah ambargosuna, Berlin Konferansı’na, Avrupa ülkeleriyle yakın koordinasyona ve NATO’nun tamamlayıcı rolüne atıflarda bulunması ve Türkiye’yi aktif işbirliğine çağırması dikkat çekicidir.

Bu durumda atılacak adımlar nelerdir? Öncelikle, Türkiye’nin UMH’nin Libya’da yegâne güç olacağına dair varsayımı gerçekçi değildir. Libya sorunu sahada askeri anlamda değil masada diplomatik anlamda çözülecektir. Türkiye’nin izlemesi gereken politika, UMH’nin ülke geleceğinde paydaş olmasını sağlayacak siyasi sürece aktif katkı vermesidir. Bunun yolu, Türk şirketlerinin Libya’ya dönmesinden ve bölgede başta enerji alanı olmak üzere işbirliği yapacak aktörlerin bulunmasından geçmektedir. Bu bağlamda, Türkiye, sorunun değil, çözümün tarafı olmalıdır. Doğu Akdeniz’de ise aynı şekilde dostluklarını geliştirmeyi ve derin deniz sondajında tecrübeli ülkelerle işbirliği yapmayı gözetmelidir. Öte yandan, Rusya ile stratejik ittifak algısı Türkiye’nin bölgedeki geleceğini zora sokmaktadır.
İşte bu tablo, Türkiye’nin Doğu Akdeniz havzasında ve Kuzey Afrika’da yapıcı bir diplomasi ekosistemi kurmasını gerekli kılmaktadır.''

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!