Abbas'ın BM'ye tam üyelik başvurusunda bir talep ettikleri, bir de bunların verilmesi karşılığında vazgeçtikleri var. Bir taraf talep ettiklerine bir taraf ise vazgeçtiklerine itiraz ediyor. Dolayısıyla bunların ikisini aynı kategoriye sokarak BM'ye başvuru konusunda Filistin İslâmî Direnişi ile İsrail'in aynı safta durduğunu söylemek tam bir edepsizliktir. Abbas, kimin İsrail'le aynı safta durduğu hakkında gerçekçi bilgi vermek istiyorsa Batı Yaka'da işgal devletinin istihbarat ve güvenlik teşkilatıyla Ramallah yönetimine bağlı güvenlik teşkilatının işbirliği hakkında doğruları söylemeli. Bu işbirliği sonucu işgalciler tarafından İslâmî direniş mensubu kaç kişinin evine baskın düzenlendiği ve tutuklandıkları, kaç tanesinin de hâlen siyasi gerekçelerle Ramallah yönetimi zindanlarında tutulduğu hakkında gerçekleri itiraf etmeli.
Filistin direnişinin itiraz ettiği, Filistin devleti kurulması yahut devlet kurma girişiminin BM gündemine taşınması değil, ortada fol yok yumurta yokken işgalcilere ve onların arkasında duran ABD emperyalizmine Filistin halkının meşru haklarından vazgeçileceği garantisi verilmesidir. Abbas, söz konusu müracaatla birlikte, kendilerine işgal edilmiş Filistin topraklarının yüzde 22'lik bölümü üzerinde devlet kurma fırsatı verilmesi karşılığında kalan yüzde 78'i üzerindeki işgali meşru sayacakları, üstelik onun yahudiliğini kabul edecekleri garantisi verdi. Böyle bir garanti sadece Filistin'in yüzde 78'i üzerindeki işgali meşrulaştırma değil, aynı zamanda Filistinlilerin, o topraklarda bulunan ve uluslararası hukukla korunması gereken tüm haklarından vazgeçmek anlamına geliyor. Yurtlarından çıkarılmış altı milyon Filistinli mültecinin yurda dönüş haklarını iptal ediyor ve yollarını kapatıyor. Üzerindeki gayri meşru siyonist işgalin meşrulaştırılacağı bildirilen topraklarda yaşamaya devam eden Filistinlilerin ikinci sınıf vatandaş durumuna sokulmasının, onlara verilecek hakların belli bir kotayla sınırlandırılmasının, sayıları ne kadar artsa da bu kotanın üzerine çıkmalarına imkân verilmemesinin, onlara öğretim kurumlarında yahudiliğin zorla öğretilmesinin, bu toprakların coğrafi kimliğinin yahudileştirilmesinin, tüm yer adlarının yahudi kültürüne göre yeniden belirlenmesinin ve buna benzer daha nice uygulamanın onaylanması anlamına geliyor. Çünkü siyonist işgal devletinin bu topraklar üzerindeki siyasi otoritesinin yahudiliğinin kabul edilmesiyle talep ettiği budur.
Filistin direnişi işte bunu reddediyor. Abbas'ın bütün bunları yapmaya yetkisi olabilir mi? Milyonlarca insanın, normalde uluslararası hukukla korunması gereken ve dokunulmazlığı itiraf edilen fıtri haklarından vazgeçme yetkisini Abbas kim adına kullanıyor? Sadece Filistin özerk yönetiminin BM'deki statüsünün tam üye devletlerle aynı dereceye getirilmesi karşılığında milyonlarca Filistinlinin yurda dönüş hakkından vazgeçilebilir mi? Onların, öz yurtlarındaki tüm haklarından ve dokunulmazlığı kayıt altına alınmış özel mülklerinden vazgeçme garantisi verilebilir mi? Yurtlarında yaşamaya devam edenlerin de ikinci sınıf vatandaş statüsüne sokulmasına razı olunabilir mi? Filistin direnişi buna karşı çıkıyor. Yoksa devlet kurulmasına yahut bir devlet kurma sürecine girilmesine değil.
Öte yandan siyonist işgal ve arkasındaki ABD ise Abbas'ın garantisinin başkasının hesabından çek yazmak anlamına geldiğini, hesabın asıl sahiplerinin itiraz edeceklerini bildiklerinden bu merhalede Filistin yönetiminin BM'deki üyeliğinin devletler statüsüyle aynı dereceye getirilmesini istemiyorlar. Çünkü onların asıl sorunları Abbas'la değil Filistin halkının gasp edilmiş haklarını geri alma konusundaki kararlılıklarını sürdüren direniş güçleriyle. Haklarından vazgeçmeyeceklerini ve bunun için mücadelelerini sürdüreceklerini bildiren Filistinlilerle. Abbas'ın garantisinin kendilerine bütün bu meseleler karşısında bir şey sağlamayacağını bildiklerinden onlar açısından da henüz ortada fol yok yumurta yok.
İşgalcilerin ve ABD emperyalizminin istediği Filistin tarafından normalleştirme sürecine onay verenlerin ucu görünmeyen tünele tekrar girmelerinin sağlanmasıdır. Onun için Obama bu işin yerinin BM değil masa başı olduğunu söylüyor.
YENi AKİT