Direnişin Kalesi Halep

Rusya’nın desteği ile bir ayı aşkın süredir Halep’i kuşatma altında tutan Beşşar Esed rejimine karşı başlatılan karşı taaruz sonucu önemli stratejik noktaları ele geçiren yaklaşık 2 bin kişilik direnişçi grup, kuşatmayı kırdı.

Suriye’deki direnişin en kritik cephesini oluşturan Halep’te direnişçilerin ilerleyişi sürerken, Beşşar Esed güçleri de hava destekli saldırılarla karşılık vermeye devam ediyor.

Direnişçilerin rejim tarafından Halep’e yönelik son bir ay içerisinde yapılan geniş kapsamlı kuşatmasını geri püskürtmesi, bölgede etkin konuma gelmelerini sağlayacak.

Tunus'ta 17 Aralık 2010'da Muhammed Buazizi'nin hükûmeti protesto etmek için kendini yakması ile başlayan ve başarılı olan “Yasemin Devrimi” Arap coğrafyasında bir domino etkisi yarattı. Zeynel Abidin'in Tunus'tan kaçması diğer Arap halklarını da kendi yöneticilerine karşı ayaklanmaya teşvik etti.

Tunus'ta başlayan bu halk hareketleri sırası ile Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün ve Yemen'e de sıçradı. Arap halkları ortak bir noktada buluştu ve ülkelerindeki diktatörlüklere karşı harekete geçti.

25 Ocak'ta Mısır'da başlayan halk gösterileri, 11 Şubat 2011'de Mübarek rejiminin devrilmesi ile sonuçlandı. Libya'da ise “Arap Baharı”nın en kanlı günlerinin başlayacağı döneme girildi. Tunus, Mısır ve Yemen'de iktidar değişikliği yaşanırken, Libya'da Kaddafi yönetimi ile muhalif gruplar arasında çok büyük çatışmalar başladı. NATO'nun Libya'ya müdahalesi Kaddafi'nin iktidardan düşürülmesi sonucunu getirirken, “Arap Baharı”nın düğümleneceği bir büyük krizler dönemine girildi.

Suriye’de Direniş Mart 2011’de Başladı

Mart 2011'de Suriye'de Esed rejimine karşı sokaklara çıkan halk reform talebinde bulundu. Esed, muhaliflerin reform talebine silah ile cevap verdi. Ülkedeki muhalifleri “terörist” olarak niteleyen Esed, Türkiye'nin bütün çağrılarına rağmen muhalifleri silahlı yöntemlerle bastırmaya çalıştı.

İlk Fitil Deraa'da Ateşlendi

40 yıl boyunca ülkeyi yöneten Esed rejiminin ülkede kurduğu baskı rejiminden, yolsuzluklardan, adaletsizlikten bıkan halkın sokaklara çıkması ve rejime karşı organize olmaya başlaması ülkede uzun yıllar sürecek bir savaşın başlamasına neden oldu. Deraa şehrinde yaşanan protestoları kanlı bir şekilde bastıran Esed rejimi böylece önü alınamaz savaşın fitilini de ateşledi.

Rejime Karşı ÖSO

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı altında bir araya gelen direnişçiler, Esed rejimine karşı direnişe geçti.

Geride kalan 5 yıllık süreçte 470 binden fazla insanın yaşamını yitirmesine ve 6 milyon insanın mülteci durumuna düşmesine neden olan savaş pek çok krizi ve katliamı da beraberinde getirdi.

Kendi halkına karşı her türlü acımasız yönteme başvuran Esed rejimi 2013 yılında Doğu Guta'da kimyasal saldırı gerçekleştirdi.

Direnişçiler savaşın başlarında, Esed rejimine karşı birçok bölgede üstünlük sağladı. Rejim, Şam ve çevresinde kontrolü sağlamaya ve iktidarını korumaya çalışırken, direnişçiler ülkenin büyük bölümünde hâkimiyet sağladı. Bu süreçte savaşın en fazla yoğunlaştığı bölgeler ise Deyr ez-Zor, Lazkiye, İdlib ve Halep oldu.

Uluslararası destekten mahrum olan direnişçiler çok parçalı bir yapıya büründü ve gücü zayıfladı. Batılı ülkelerin Esed’in gitmesi yönünde net bir tutum alamamış olması ve daha sonraki süreçte IŞİD'in ortaya çıkarak Suriye'de denklemi değiştirmeye başlaması direnişçilerin gücünü kırdı.

Direnişçiler Destek Göremedi

Direnişçi grupların en büyüğü olan ÖSO'nun iyi organize olamaması, çok sayıda direnişçi grubun olmasına rağmen Esed rejimine karşı birlikte hareket edememeleri, Batılı ülkelerin ve özellikle ABD'nin yeterli desteği sağlayamaması, “eğit-donat” programının başarısızlıkla sonuçlanması direnişçileri zayıflattı.

Yine benzer şekilde direnişçileri destekleyen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerin direnişçileri kendi çıkarları çerçevesinde desteklemesi ve Mısır'da yaşanan darbe sonrası süreçte “Suriye'nin Dostları Grubu”nda yer alan ülkelerin farklı pozisyonlara kayması Suriye direnişine olan desteğin de zaman içerisinde zayıflamasına neden oldu.

Suriye direnişi böylesi çok katmanlı ve karmaşık bir ilişki ağı içerisinde zamanla güç kaybına uğrarken, Esed rejimi ise İran ve Rusya'nın desteği ile kaybettiği alan hâkimiyetini sağlayarak gücünü konsolide etmeye başladı.

Obama yönetiminin belirli bir Suriye stratejisinin olmaması ve IŞİD'in bölgede etkili olmasından sonra Suriye politikasını IŞİD üzerine inşa etmesi de direnişin desteksiz kalmasına neden oldu.

Rejim Halep'i Kuşattı

Bu karmaşık tabloyu iyi değerlendiren Esed, Rusya'nın da desteği ile direnişçilere dönük geniş çaplı saldırılar başlattı. Bu saldırıların en önemli ayağını ise Halep'in ele geçirilmesi oluşturuyordu.

IŞİD'e karşı müdahale bahanesiyle Suriye'ye giren Rusya, hava saldırılarının neredeyse tamamına yakınının direnişçilere yöneltti ve karada İran güçleri ve İran destekli şii milislerin aktif katılımı neticesinde Esed rejimi uzun bir sürenin ardından Lazkiye, Deraa ve Halep bölgelerinde belli ilerlemeler sağlamayı başardı. Bu süreçten sonra Halep, rejim yanlısı güçlerin saldırı odağı hâline geldi.

Suriye Krizinde Bilinmeyenli Bir Denklem: IŞİD

Irak'ın ABD tarafından işgal edilmesinden sonra Felluce’de kurulan ve ABD'ye karşı mücadele eden bir örgüt olarak ışid, ABD’nin Irak'tan çekilmesinden sonra doğan boşluktan yararlanarak gücünü maksimize etmeye başladı.

IŞİD bir yandan hapishane baskınları ile örgüte adam kazandırırken öte taraftan da Maliki yönetiminin yanlış politikaları Sünni nüfusu bu örgüte yaklaştırdı. 2014 yılına gelindiğinde IŞİD, Suriye'de var olan otorite boşluğunu da kullanarak burada da etkin olmaya başladı. Irak ve Suriye coğrafyasında büyük güç kazanan IŞİD'in Musul'u ele geçirmesi ile birlikte bölgede yeni bir denklem kuruldu.

Suriye'de hızlı bir şekilde organize olan ve direnişçilerin kontrolünde bulunan bölgelere saldıran IŞİD, kısa sürede Suriye'de geniş bir alanda hâkimiyet sağladı. IŞİD'in bu yükselişi aynı zamanda Suriye direnişinin de güç kaybına neden oldu.

IŞİD Dünyayı Tehdit Ediyor Söylemi

IŞİD'in eylemleri uluslararası alanda bir güvenlik sorunu hâline geldi. Bu durumdan kazançlı çıkan Esed rejimi oldu. Suriye coğrafyasının kırılganlaşması da “Esed gitmeli.” tezinin yerine, “Esed giderse yerine kim gelecek?” sorusuna bıraktı. Bu ortamda Rusya ve İran'ın da desteği ile Esed rejimi zayıflamış olan direnişe karşı daha fazla saldırganlaştı.

Öte yandan “eğit-donat” programına gönülsüzce destek veren ABD de IŞİD'e karşı sahada savaşacak yeni bir müttefik olarak PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD'yi sahneye sürdü.

PYD, Batılı ülkelerin gözünde IŞİD'e karşı savaşan bir “seküler güç” olarak meşru bir aktöre dönüşmeye başladı.

IŞİD’in karşısına sözde “iyi-ılımlı” olan iki ana aktör ortaya çıktı. Bunlardan birincisi Rusya'nın gözünde Esed rejimiydi ve Esed rejimi IŞİD’in karşısında olması gereken bir “meşru” aktördü. İkincisi ise ABD'nin desteklediği “seküler” PYD'ydi.

Esed Halep Oyununu Rusya ile Kurdu

Moskova yönetimi, 2011'de Suriye'deki ayaklanmaların başlamasının ardından Esed rejimine ekonomik, profesyonel, askerî ve diplomatik destek sağladı. Rusya, Suriye'deki askerî tesislerini korumak bahanesiyle ve Esed rejimine destek vermek için Suriye'ye savaş uçakları, savaş gemileri ve 4 bin asker konuşlandırdı.

Uzun yıllardır Suriye'nin müttefiki olan Rusya'nın Suriye'deki savaşa IŞİD bahanesi ile müdahil olmasındaki asıl hedefi, Orta Doğu'daki nüfuzunu muhafaza etmek ve Ukrayna müdahalesiyle gelen uluslararası alandaki tecridini sona erdirmekti.

IŞİD’in eylemleri öne sürülerek dünya genelinde ortaya çıkarılan bu yeni tablo Esed rejimine ve Rusya'ya yeni bir oyun kurma imkânı tanıdı. Rusya tıpkı ABD gibi Suriye sahasında IŞİD'e karşı savaşmak adı altında Suriye'de direnişçi güçleri vurmaya başlarken, Esed rejimi de yeniden gücünü topladı.

Bu süreçte hem Esed rejiminin hem de Rusya'nın ana hedefi Halep'i ele geçirmek oldu. Rusya ve rejim yanlısı güçler Halep'te başlattıkları yoğun saldırı sonucu önce Azez-Halep hattını ele geçirdiler. Azez-Halep hattının kaybedilmesi ile birlikte, Türkiye sınırına uzanan hatt direnişçiler üç yönden kuşatma altında kaldı.

Halep'teki bu çatışmalar, ülkede yaşanan savaşın en kritik cephesini oluşturuyor. 23 Mayıs 2012'de Halep'in Azez kentine kara ve havadan operasyonlar düzenleyen rejim güçleri direnişçiler tarafından püskürtülmüştü. Esed ve Rusya, 2012'de rejim güçlerinin direnişçilere yönelik saldırılarında ilk başarısızlığı yaşadığı Halep'i ele geçirerek direnişçilere en büyük kaybı yaşatmanın hesabını yaparken, direniçiler ise Halep'te rejim güçlerini yenilgiye uğratarak kentin kontrolünü devam ettirmeye çalışıyor. İki buçuk milyonluk şehri tamamen kontrol etmek ise savaşın seyrini değiştirebilir. Bu durum da Halep'teki mücadeleyi kritik hâle getiriyor.

Halep Neden Önemli?

Şam'dan sonra Suriye’nin ikinci büyük kenti ve tarih boyunca medeniyetin beşiği olan Halep, stratejik olarak da bölgedeki en önemli güç merkezlerinden. Halep kimin elinde ise siyasal ve askerî güç onun yönetiminde oluyor. Kısacası Halep, Suriye devriminin başkenti.

2011 yılından bu yana savaşın yaşandığı, Esed'in kendi halkını acımasızca katlettiği Suriye'de her nokta gibi Halep de büyük yara aldı. Çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu Halep'te, önce rejim daha sonra IŞİD bahanesi ile Rusya her gün katliam yapmaya devam ediyor. Halkın birçoğu göçe zorlanarak bölge boşaltılmaya çalışılıyor. Halep'in düşmesi demek Suriye'nin neredeyse tamamının kontrolünün Esed rejimine geçeceği anlamına geliyor.

Rusya, İran ve Hizbullah isimli örgüt, Esed'e destek vererek özelde Halep'te genelde tüm Suriye'de büyük katliamlara imza atıyor. Dünya güçlerinin yanı sıra PYD/YPG de direniş.ilerin büyük mücadele verdiği gruplardan bazıları.

Direnişin Kalesi

Halep, Anadolu'dan Suriye'ye geçişte ve Anadolu'nun Suriye ve Irak'ın iç kısımlarından Akdeniz'e ulaşım noktasında son derece önemli bir stratejik konuma sahip.

Direnişin kalesi olarak görülen Halep'in ele geçirilmesi devrime en büyük darbenin vurulacağı anlamına geliyor. Bu yüzden Esed rejimi savaşın başından beri bölgede direnişçilerle çatışmaya devam ediyor. Bundan dolayı neredeyse bütün muharip gücünün büyük bölümünü Halep'e konuşlandırıyor. Halep'in Esed rejiminin eline geçmesi, 5 yılı aşkındır yaşanan insanî krizin daha büyük boyutlara ulaşmasına sebep olacaktır.

Türkiye, Suriye ile olan 911 kilometrelik sınır hattındaki şehirleri ve Halep'i korumak için “uçuşa yasak bölge” ve “güvenli bölge” konusunda ısrar ederken uluslararası camia konuyla ilgili net bir tutum sergilemiyor.

Halep'in Şah Damarı: Kastillo

Direnişçiler için kilit nokta olan Halep'in şah damarı ise Kastillo yolu. Rejim güçleri geçen ay kentin kuzeyindeki direnişçilerin tek çıkış noktası olan Kastillo yolunun kontrolünü sağlamış, bunun üzerine direniş bölgeleri kuşatma altına girmişti. 300 binden fazla sivilin yaşadığı Halep'te direnişçiler ise kuşatmayı kırmak amacıyla taarruza geçti. Taarruza 2 binden fazla direnişçi katıldı. Bir ayı aşkın süredir Halep'i kuşatma altında tutan Esed rejimi ve müttefiklerine karşı başlatılan operasyon sonucu önemli stratejik noktaları ele geçiren direnişçiler, Halep kuşatmasını kırmak yolunda önemli bir başarı elde etti.

Fetih Ordusu ve diğer direnişçi gruplar rejim güçlerinin kuşatması altındaki bölgelerin ablukasını kırmak için başlattığı ve “Halep kuşatmasını kırmak” adı verilen operasyonda Şırfe köyü ve el-Mahrukta tepesinin de aralarında bulunduğu 9 stratejik bölgeyi Esed güçlerinden aldı.

Direnişçi birlikler Halep'te mahsur kalan sivillere yönelik bir koridor açmayı ve rejimin açlıktan öldürme stratejini engellemeyi hedeflediklerini duyurdu.

Türkiye Açısından Halep

Rejim güçlerinin ve Rusya'nın hedefinde olan Halep'teki nüfusun çoğunluğunu Türkmenler oluşturuyor. Aynı zamanda Türkiye'nin Arap coğrafyası ile bağlantısını sağlayan ana yolardan biri. Halep bu özelliği ile hem jeopolitik hem de ticarî anlamda Türkiye için büyük önem taşıyor. Savaşın başlaması ile 3 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, Halep'teki olası büyük bir çatışmadan kaçacak mültecilerin ana güzergâhı olacak. Bu durumda Halep'in düşmesi Suriye'nin neredeyse tamamının kontrolünün Esed rejimine geçmesi anlamına geleceği gibi büyük bir mülteci dalgasını da tetikleyebilir.

Kaynak: Mesut Özcan, Kübra Tokuş / Yeni Şafak

Suriye Haberleri

Ahmed el-Şaraa: Türkiye her zaman Suriye'nin yanında yer aldı, bunu unutmayacağız
Hakan Fidan: Doğru tarafta yer almış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye devrim lideri Ahmed el-Şaraa ile görüştü
İşgalci Çin’den Suriye’nin yeni yönetimine Uygur küstahlığı
Suriye'de 14 yıl sonra köyüne kavuşan Semir Akça evini mayınlarla çevrili buldu