28 Şubat zorbalığı anlatırlırken, çoğunlukla direnenler gözardı edilmiştir. Süleyman CERAN 28 Şubat'ta direnişi anlatıyor:
Darbenin Değil Direnişin Güncesini Tutanlardan Olmak!
Günceler, insanın kendine en tarafsız kaldığı anlardır; olduğu gibidir kişi. “Ruzname” de derler günceye, günlük yani. Güven Erkaya’nın tuttuğu, “Darbe Günlükleri”ni saymasak bu alanda pek fazla günlük olmadığı ortada. Bu kadar darbe geçirmiş, sıkıyönetim görmüş bir ülkede “Darbe Edebiyatı”nın bile oluşması gerekirdi. Şimdilerde 27 Mayıs darbesi görmezden gelinirken, 12 Eylül darbesi ile hesaplaşılmaya çalışılıyor. Yorumlar yapılıyor, konuşuluyor, sinema filmleri çekiliyor. Kenan Evren’in adı silinmeye uğraşılıyor ama kendisi “turp” gibi ortada. Bakalım 28 Şubat’la ne zaman yüzleşilecek; her ne kadar o günün MGK’sında oturan apoletlilerin büyük kısmının ifadesi alınmış olsa da bürokratik oligarşi olduğu gibi duruyor, infazcı ve yargılayıcı kadrolar da.
DARBE GÜNCESİ
1997 yılının çok iyi analiz edilmesi gerekiyor. O yılın ilk günleri… Başbakan Necmettin Erbakan, izin almaksızın kamu, özel ve askerî her türlü yapıyı denetleyebilecek yetkilerle donatılmış “İnsan Hakları Müsteşarlığı” yasa tasarısını hazırladı. Taksim’e cami yapılması gündemdeydi, Ramazan aylarında memurlar için özel Ramazan mesaisi düşünüldü. Sincan’da yapılan “Kudüs Gecesi” etkinliği sonrası 4 Şubat tarihinde Sincan’da tanklar yürütüldü. 10 gün sonra “Şeriata karşı” kadın yürüyüşü yapıldı. Bu yürüyüşten bir hafta sonra “İran terörist devlet muamelesi görmeli.” diyen Org. Çevik Bir, Sincan’dan geçen tanklarla ilgili olarak da; “Demokrasiye balans ayarı yaptık” dedi. 28 Şubat darbesinden bir gün önce Türk- İş, DİSK ve TESK başkanları köşke çıktı. Mesut Yılmaz’ın darbeden haberi olduğu gün gibi ortada, “Bütün kavgaları, anlaşmazlıkları askıya alıp darbe olmasın diye işbirliği arıyorum. Çağrıma yanıt vermeyenler olabilecek kötülüklerin sorumluluğunu üstlenirler.” dedi, durumdan vazife çıkararak. 28 Şubat günü MGK’da 9 saatlik zirve sonucunda, 18 maddelik yaptırım listesi yayınlandı. “Post modern” diye anılan darbe gerçekleşti, sindirilmesi aylar, yerleşmesi yılar sürdü.
DARBE OLMAMIŞ GİBİ YAPMAK
28 Şubat’ta yapılan MGK sonrası Erbakan, 2 Mart günü, “MGK’da tam bir uyum vardı.” diyerek gereksiz bir açıklama yaptı ve ertesi gün Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, “TSK, Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet’in temel ilkelerini hayata geçirmeye inananlar ve buna gönül verenlerle uyum içindedir. Bunlar dışında kimseyle uyum içinde değildir.” diyerek anında karşılık verdi. Açıklamadan 3 gün sonra 6 Mart’ta Erbakan MGK kararlarını imzaladı. İmzalama olayı sonradan reddedilse de kararlar uygulamaya kondu. İmzanın hemen haftasında Kur’an kursları kapatılmaya başlandı. 26 Mart tarihinde Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna, tüm illere türban yasağı genelgesi gönderdi. Valiler laiklik zirvesi için Ankara’ya çağrıldı.
19 Nisan günü Erzurum Bölge komutanı Tuğgeneral Osman Özbek, başbakana küfrettiği gibi “PKK gibi bunlarla savaşacağım” dedi ve ilerleyen yıllarda şahsın terfisi devam etti. Bu adam şimdilerde aynı dalgacı üslupla Ergenekon sürecini tiye almakta. 27 Nisan günü REFAHYOL hükümetine, Genelkurmay tarafından, 28 Şubat kararlarını tam olarak uygulaması için 1 ay süre verildi. Bursa’da Kur’an kursları kapatıldı, Erzurum’da yurtlar basıldı. 11 Mayıs’ta Sultanahmet’te yüz binlerce kişinin katıldığı devasa bir eylem yapılarak 8 yıllık kesintisiz eğitim protesto edildi. Anadolu’nun dört bir yanı sloganlarla çınladı, bir umut doğuyordu sanki. Bu eylemden sadece 4 gün sonra, Sivas davasında yargılanan 37 masum kişiye, Devlet Güvenlik Mahkemesince idam kararı verildi. Bir hafta sonra Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, “Türkiye’yi iç savaşa sürüklüyor” gerekçesiyle RP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. 18 Haziran 1997’de Erbakan istifa etti. İki hafta sonra, Tansu Çiller yerine, darbeci Demirel sayesinde, 55. Hükümet, Mesut Yılmaz başbakanlığında ANAP, DSP ve DYP’den oluşan koalisyon tarafından kuruldu.