Direnişe Destek Buluşması

Ahmet Varol

Habercilik ve yorumda bilgi kadar literatür ve kavramlar da önemlidir. Biz bunu muhtelif yorumlarımızda dile getirdik.

Çağdaş emperyalizm büyük yatırım yaptığı medya savaşında en çok literatür ve kavramlarla baskın çıkmıştır. Bunların önemli bir kısmını da direnişle irtibatlı olanlar oluşturmaktadır.
Emperyalizm kendi haksız işgallerine ve şiddet uygulamalarına karşı yürütülen haklı ve meşru direnişi “terör” olarak nitelendiriyor. Terör ise temelde reddedilen, kötülenen ve amacı ne olursa olsun hoş karşılanmayan bir metot olduğundan emperyalist güçlerin ya da onların himayesi altında hâkimiyetlerini sürdürenlerin haksız işgallerine ve şiddet uygulamalarına karşı yürütülen meşru direnişler de “kötülenenler” kategorisine dâhil ediliyor. Oysa buralarda kötülenmesi gereken, işgaller ve işgalcilerin başvurduğu şiddet uygulamalarıdır. Çünkü gayri meşru olan onların yaptığıdır.
Afganistan’da, Irak’ta ve Filistin’de gayrimeşru işgale karşı sürdürülen mücadele meşru direniştir. O insanlar koltuk kavgası vermiyor, işgal edilen vatanlarını, gasp edilen haklarını geri almak, katil işgalcilerin silahlarının gölgesinde yaşamaktan kurtularak özgürlüklerine kavuşmak istiyorlar. İşte böyle bir gaye için verilen mücadele silahlı mücadele de olsa meşrudur, haklıdır. Onlar silahlı mücadele vermek zorundalar, çünkü karşılarında silah teknolojisinin sunduğu bütün imkânları son raddesine kadar kullanan eli kanlı işgalciler, katiller var.
Bu şekilde haklı ve meşru direnişlere destek amacıyla yürütülen tüm faaliyetler takdire değer faaliyetlerdir. Beyrut’ta “Direnişe Destek İçin Uluslararası Arap Buluşması (el-Multeka’d-Duveliyyu’l-Arabi li Da’mi’l-Mukaveme)” adlı toplantı da bu açıdan ilke ve amaç itibariyle takdire şayandı. Ben de şahsen bu yönünden dolayı yapılan daveti önemsedim ve faaliyetlerine katıldım. Fakat ilke ve amaç yönünden takdire şayan olması uygulama ve izlenen stratejiyle ilgili yanlışları görmezden gelmemizi gerektirmez. Bizim çalışmalarımızı takip edenler katıldığımız etkinlikler hakkında yazılarımızda çok nadir eleştiri yer aldığını, çoğunlukla bu faaliyetlerin müspet yanlarını dile getirdiğimizi bilirler. Ama Beyrut’ta düzenlenen Direnişe Destek Buluşması adlı toplantıyla ilgili bazı eleştirilerde bulunma ihtiyacı duyuyorum.
Her şeyden önce organizasyon başarılı değildi. Dünyanın dört bir yanından binlerce davetlinin ve basın mensubunun çağrıldığı bir uluslararası toplantıda Internet imkânlarının sağlandığı bir basın merkezinin olmaması büyük eksiklikti. Bu sebeple ben de geçen hafta Beyrut’ta yazdığım yazılardan birini gönderemedim. Açılışın yapıldığı merkez Internet salonlarının bulunduğu çarşılardan uzakta yer aldığından dışarı çıkıp gönderemedik. Çünkü o durumda hem programı kaçıracaktık, hem de yazı ertesi güne yetişmeyecekti.
Saat 15.30’da başlayan açılışa kırka yakın konuşmacı koymuşlardı. Normalde iki saati geçmemesi gereken açılış programı, benim salondan ayrıldığım saat olan 20.15’te hâlâ devam ediyordu ve daha yirmiden fazla konuşmacı vardı. Eğer onların konuşmaları iptal edilmediyse boş koltuklara veya koltuğun kenarına kafalarını koyup uyuyanlara konuşmak zorunda kalmışlardır. Organizasyonla ilgili bunların dışında da çok bariz yanlışlıklar vardı ama sözü onlarla uzatmaya gerek yok.
Gerek açılış oturumunda, gerekse salon toplantılarında çok farklı siyasi akımlardan ve fikri hareketlerden konuşmacıların yer almasına rağmen genel havaya Arap ulusçuluğunun ve Nasırcılığının hâkim olduğu dikkatten kaçmıyordu. Geniş katılımlı bir toplantı olması sebebiyle bu tür akımları temsil eden konuşmacıların yer alması tabiidir. Fakat şunu özellikle ifade etmem gerekir ki Seyyid Kutub gibi bir dava önderinin kanına eli bulaşmış, daha nice direnişçinin kanına girmiş Cemal Abdünnasır’ın fikirlerinin direniş konusunda bir buluşma adresi olarak gösterilmesi mümkün olmadığı gibi örnek alınması da söz konusu değildir.
Konuşmalarda sık sık Abdünnasır’ın “kuvvetle alınan ancak kuvvetle geri alınır” sözüne işaret edilmesi ve bu sözün sloganlaştırılması da onun direnişte bir örnek ortaya koyduğunu göstermez. Mısır’da Abdünnasır diktasının sürdüğü dönemde gerçekleştirilen 1967 Haziran savaşında Siyonistler, Gazze’yi ve Sina yarımadasını işgal ettiklerinde Abdünnasır’ın komutanları henüz horlamaya devam ediyorlardı. Onlar sabah kalkıp da gözlerinin çapaklarını silmeye başladıklarında Siyonist işgal güçleri Süveyş kanalına dayanmıştı. Aynı Siyonistler 2006’da Lübnan’a, 2008 sonunda da Gazze’ye saldırdıklarında silah imkânları ve askerî güçleri çok daha fazla olmasına rağmen haftalar süren çatışmalar sonunda bir karış toprak gasp edemediler. Sloganlaştırılan o sözün Abdünnasır’a mı yoksa onun teorisyenlerine mi ait olduğunu da tam bilmiyoruz. Çünkü birçoklarının dile getirdiğine göre Abdünnasır kendi açıklamalarından çoğu zaman akşam televizyon haberlerini dinlerken haberdar oluyormuş.

VAKİT