Dipsiz kuyu…

Ali Bayramoğlu

AB meselesiyle demokrasi tartışmaları birbiriden ayrılmıyor, uzun süre de ayrılacağa benzemiyor.

AB'nin Türkiye'den beklentileri, müzakerelerin ilerleyebilmesi için yapılması gerekenler belli.

1980 askeri darbesinden kalan, 17 ciltlik eski Prusya Anayasası'nı andıran mevcut, yamalı anayasanın yerine, çağdaş, demokrat, özgürlükçü ve sivil bir anayasa yapmak…

İfade, düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri iyice temizlemek, inanç özgürlüğüyle ilgili somut, açık adımlar atmak…

Venedik Komisyonu'nun ilkelerine göre parti kapatma meselesini elden geçirmek, 12 Eylül rejiminin en vahim örneklerinden birisi olan partiler yasasını birçok açıdan demokratik hale getirmek…

Daha modern, daha çağdaş, daha özgür ve daha huzurlu bir Türkiye isteyen kim buna “hayır” diyebilir, hangi gerekçeyle “hayır” diyebilir.

Ama ne var ki, yıllardır, bu konularda yoğun çatışmalar yaşarız.

Direnç mekanizmalarının, direnen grupların eylemleriyle ortalığı toz bulutları kaplar, siyasi dengeler ciddi olarak etkilenir.

Bu konuda belirleyici olan aslında başka gerginliklerin bir türevi olan toplumsal farklılaşmalar değildir. Asıl olan o başka gerginliklerdir, yani “devlet içi” gerginliklerdir, “devlet kurumları arasındaki kutuplaşmalar”dır, “saray kavgaları”dır.

Asker-sivil dengesi herhalde bunların önde geleni…

Asker sivil dengesini sadece askeri karargâh ile hükümet arasındaki gerginlikler olarak düşünmemek gerekir.

Bu çerçevede “bu ülkede her düzeyde ilde, ilçede kararları kim alır, nasıl alır, kim kimden emir alır, nasıl alır” gibi basit görünen sorular meselenin özünü oluşturan sorulardır.

Büyük kentlerde günlerdir büyük afişler dikkat çekiyor: “Jandarma 170. Yılı…”

Nereden çıktı, ne ilgisi var diyeceksiniz?

Var…

Her şeyden önce akla bildik sorunları ve soruları getiriyor.

Türkiye'de asker-sivil ilişkilerinin, demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden birisinin uygulamada, örneğin jandarma konusunda karşımıza çıktığını bilen kaç vatandaşımız var?

Bilenler içinde buna önem veren kaç kişi var?

Özetleyelim:

Türkiye'de iç güvenlik hizmetleri ülkenin yüzde 92'sinde jandarma tarafından görülüyor.

Jandarma bu görevi bakımından yasaya göre İçişleri Bakanlığı'na bağlı olsa da, il ve ilçelerdeki jandarma görevlilerinin sicil amirleri hala mülki amirler değil.

Parlamenter ve sivil denetime tümüyle kapalı bir yapı jandarma.

İstihbarat yapıyor, JİTEM vari örgütler kuruyor.

İmkânlarını Şener Eruygur döneminde olduğu gibi darbe yapmak için kullanıyor.

İç güvenlik operasyon bölgelerinde Güney Doğu'da yıllardır Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı olarak görev yapıyor…

Emniyet faaliyetlerinin, asayiş alanının askerileşmesini temsil ediyor.

Tam 17 yıldır jandarmanın disiplin ve sicil yönünden mülki amirlere bağlanmasını sağlayacak yönetmelik kanun emrine rağmen neden çıkmıyor, çıkarılamıyor?

Gerçek bu sorunun yanıtının altında gizlidir…

Devlet içi kutuplaşma, saray kavgası işte statükonun, bu yetkilerin, bu alanın korunması için yapılıyor.

Demokratik adımlara bu yüzden direnç gösteriyor.

Berlin'den Ankara'ya geldim. Güvenlik sektöründe demokratik denetim adlı bir konferansa katılmak için…

Bu satırlar ve bağlantı belki böyle çıktı…

Küçük bir adım bile, jandarmayı mülki amire bağlayacak bir adım bile bu ülkeye yol aldırır…

Siyasi irade varsa eğer…

YENİ ŞAFAK