Dip dalgası Filistin

SEZAİ ARICIOĞLU

Filistin yine gündemde. Hem de diğer bütün gündemleri iteleyerek, hepsini öteleyerek gündemin en başında yine Filistin. Daha bir hafta önce estirilen “yerli Gandi” rüzgârı bıçak gibi kesildi. Ne Uğur Dündar ne Birand ne de Baykal. Tek ve tartışmasız gündem sadece Filistin. Tek gündem Gazze ve insanın kalbinin attığı yer Kudüs.

2008 yılı sonundaki vahşi saldırı ile başlayıp 2009’un başındaki Davos çıkışı ile devam eden süreç İHH’nın Refah kapısından insani yardım götürme kampanyası ile zirve yapmış süreç bunun hemen arkasından Filistin’e gemilerle Akdeniz üzerinden yardım ulaştırma hedefine evrilmişti.

İHH’nın öncülüğünde tüm dünyada başlatılan ve yaklaşık bir yıldır hazırlıkları sürdürülen gemilerle insani yardım götürme çalışmaları sonuçlandırılarak gemiler yola çıkarıldı. Siyonistlerin ablukalarını kırabilmek için yola çıkan gemilerden Türkiye’den kalkan Mavi Marmara gemisi 31 Mayıs sabahı silahlı ve tam teçhizatlı İsrail askerleri tarafından basılarak on tane müslüman katledildi birkaçı ağır olmak üzere onlarca insanda yaralandı kalan yüzlerce gönüllü ise esir alınarak İsrail’e götürüldü.

Yapılan bu baskının ardından Türk Dışişlerinin başı Davutoğlu’nun olağanüstü gayretleri sonucu uluslar arası arenada İsrail yalnızlaştırılarak birkaçı elçiliklerini kapatma düzeyinde olmak üzere neredeyse tüm ülkeler tarafından kınandı. Davutoğlu’nun tanıdığı yirmi dört saatlik süre dolmadan İsrail esirleri serbest bırakmak zorunda kaldı.

ABD’yi tek kutup olarak ele alıp Avrupa Birliği, Rusya. Hindistan ve Çin’in başını çektikleri ABD’den pay kapmaya aday ülkelerden sonra; Türkiye İran Güney Kore Brezilya Venezüella gibi kendi eksenlerini sahip oldukları koz ve avantajlarla oluşturup sağlamlaştırmak isteyen ülkeleri düşündüğümüzde; devam eden çağın daha çok baskınlara katliamlara terörizme gebe olduğunu öngörmek hiçte zor değil. Ulus devlet projesinin tesisi ne kadar kanlı olduysa sanırız ulus devletin çökmesi çok daha kanlı olacağa benziyor.

İçeriye döndüğümüzde durum biraz daha karmaşık. Aralık 2008’deki katliamda Filistin ve Gazze’ye gösterilen ilgi ve alakanın anlık ve göstermelik olmadığını anlamak aslında tarihi kökleri itibariyle de çok mümkün. Kudüs’ün ve Mescidi Aksa’nın müslümanlar açısından önemi Elbetteki tartışılmaz fakat Filistin’in taşıdığı misyon “küresel” bir anlamı da içerisinde barındırıyor.

Mesela İslam coğrafyası Filistin’in işgalinde (ne kadar gerçekçidir tartışılsa da) Haçlı saldırılarının devamını algılamıştır, algılamaktadır. Korkunç bir hızla çöken Sovyet Blokunun ardından ayakta kalabilmek için çırpınan ülkeler ve bu ülkelerin halkları için Filistin işgali emperyalizmi, sömürüyü, küresel kuşatmayı ifade etmektedir. Bu anlamıyla da Filistin “başka bir dünya mümkün” diyenler açısından “kutsal” bir direniş sembolü haline gelmiştir.

Hatta Türkiye’deki son iki darbenin dayandırıldığı olaylarda Filistin ile alakalıdır.12 Eylül’den bir hafta önce yapılan “Kudüs mitingi” bizzat Evren tarafından gelinen tablonun işareti gibi lanse edilmiştir. Yine 28 Şubat darbesi Sincan’da yapılan “Kudüs Günü” programına taş atan çocuklara Filistin İslami önderlerinin posterlerine dayandırılarak başlatılmıştır. Bu yüzden Türkiyeli Müslümanların Filistin dendiğinde neyi algıladıklarının nasıl algıladıklarının iyi incelenmesi gerekir. Şüphesiz tüm bunlar Türkiyeli müslümanlar açısından önemli kazanımlardır.

Hemen her ilde hatta her ilçede kurulan “Filistin Dostları”,”Filistin Dayanışma Platformları” bunun açık delilidir. Çok değil on küsur yıl önce onurlu insanların bir araya gelerek kurdukları bir çatı mahiyetindeki “Filistin’le Dayanışma Derneği” İçişleri Bakanlığı tarafından kapatılmıştı. Ama bugün durum tam tersine dönmüştür. Gazze’nin yarattığı dip dalgası tüm toplumu kuşatmıştır. CHP’nin yeni parti meclisine girerek CHP’yi diriltme hedefi güden neo-kemalist seçkinleri bile.

Daha özele inersek söylenecek söz elbette vardır ve belki de hepsinden de daha önemlidir.

Filistin’e gösterilen duyarlılığın diğer alanlarda neden gösterilemediği mesela?

Mesela başörtüsü yasağı. Laik eğitim sistemindeki baskı ve zorlamalar. Mesela Kemalist ideolojinin dayatmaları. Mesela Kürt sorununa yaklaşımdaki tutarsızlık ve çelişik tutumlar. Ergenekon ve darbeci askeri vesayet rejimine takınılan tavrılar mesela. Filistin’le örtülen şey aslında bu saydığımız yada sayamadığımız konulardaki mücadele perspektifinin sığlık ve yüzeyselliği olmasın? Mescidi Aksa için meydanları dolduran kitleleri diğer yakıcı sorunlar karşısında göremeyişimizin sebeplerini düşünmemiz gerekmez mi?

Mescidi Aksa’nın özgürlüğüne olan duyarlılık ve bilinç başörtüsü konusunda da gösterilmeli değil midir? Mısır halkından ve Araplardan özveri beklerken kendimizi unutmamalı değil miyiz? Mavi Marmara’dan yükselen çığlık ve aydınlık bu tür tüm çelişkilerimizi de karanlık yanlarımızı da yok etmeye vesile olur inşallah. Ve herhalde bunu da yine Gazze sağlayacak, Mescidi Aksa sağlayacak Kudüs sağlayacak Filistin sağlayacak.