Dinleyenler ve dinlenenler… Bilinmezler ve görünmezler…

Ali Bayramoğlu

Kim kimi dinliyor? Neden dinliyor? Bu tür soru ve konuları bu ülke daha uzun süre tartışır.

Bu ülkede yıllardır birileri diğerlerini dinler, tartaklar, vurur, öldürür…

Bir başka grup ya da karşı grup bunların kim olduğu bilir…

Hepsi o kadar…

Faili meçhuller…

Evet, her anlamda, her konuda faili meçhuller ülkesidir burası…

Dinlemeler bugün mü oluyor yoksa olan bugün mü ortaya çıkıyor, bilmiyoruz…

Siyaseti asayiş bilgisinin besledeği bir diyarda, kriz ve saray kavgalarında asayiş imkanlarının psikolojik hareket araçları, itibar bozma-kurma makineleri haline dönmesi kaçınılmazdır.

Öyle oluyor…

Aslında daha öte, çıta daha da aşağıda…

Açıkçası bu ağır aksak, tehlikeli, tehditkar sistem kendini yeniden üretebiliyorsa, bu, faili meçhuller mantığı üzerinden olabilmektedir.

“Bilinmezler ve görünmezler” iktidar devirmekte, kelle almakta, ardından tabular oluşturarak ve kendilerini doğrulayarak mevcut sistemi olduğu gibi yeniden üretmektedir…

Herkes bunun farkında olur, genel olarak hükümetler olmaz…

AK Parti hükümetinin de diğerlerinden farkı yok…

Farkında değiller ya da farkına vardıkları anda “atı alan Üsküdarı geçmiş” oluyor…

Bu, “Hrant Dink cinayeti”yle başlayan sarmalın geldiği noktadır…

Dink cinayetinde “suskun iktidar”, telekulak olayında “küskün muhalefet” gibi davrandı bu hükümet.

Bilmiyor ki, ikinci konudaki davranışı, ilk konudaki gibi davranışının doğrudan sonucudur…

Dün söyledik, hiçbir siyasi parti ya da iktidar, bu Bizans-Osmanlı geleneğinde polislik, istihbaratçılık oynayamaz, istihbaratçı üzerinden ya da istihbarat mantığıyla yol alamaz, çünkü o alana hakim olamaz, tersine o alana ya esir olur ya da o alanının gönüllü seyircisi haline gelir.

O zaman, aslında her zaman ihtiyaç duyacağı, başvurabileceği tek etkili cihaz vardır:

Şeffaflık ve hukuk…

16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencilerinin üzerine bomba atılmış, 8 öğrenci hayatını kaybetmişti. Dava dosyasında öğrencileri bombanın atıldığı kapıya yönelttiği iddia edilen komiser Reşat Altay, hakkındaki idari soruşturmalara rağmen taltif edilmiş, emniyet müdürlüğüne kadar yükselmişti…

Aynı kişi, hükümet tarafından linç ve tetikçilerin kaynağı haline gelmeye başlayan, devlet tarikat ilişkisinin merkezinde bulunan bir ile emniyet müdürü olarak atanmıştı…

Dink cinayeti sonrası başbakan “Reşat Bey için iyidir dediler…” demişti…

Sormuş ve bu yanıtı almıştık…

Sonra görevden aldılar Reşat Bey'i…

Ben Hanefi Avcı'nın o kritik görevden, Organize Suçlar Dairesi Başkanlığı'ndan hangi gerekçeyle alnıdığını hala anlamış değilim…

Başbakan da kimseye anlatmış değil…

Sorulduğunda “öyle icap etti” demekle yetinmişti…

Şeffaflığı temsil ederdi ve sübaptı Hanefi Avcı bu iktidar için, ama uzaklaştırdılar ve kurtlarla baş başa kaldılar…

Ergenekon soruşturması sürüyor, iyi güzel...

Ama hükümet şu sorulara hala yanıt verebilmiş değil:

Neden “katil ve terör eylemcisi üreten ağabey sistemi” özellikle Trabzon'da oluştu?

Neden MİT tarafından “devşirildiği” iddiasıyla 2000 yılında MGK'ya sunulan raporda yer alan, tarikattan siyasi partiye dönmüş kimi yapıların üzerine gidilemiyor?

Bunlar idarenin işi, siyasetin işi…

Evet soru çok, yanıt yok…

Farkındalık, şeffaflık ve hukuk…

Tek yol bu…

Aksi halde seyreder ve esir olursunuz…

Yeni Şafak Gazetesi