Dinlerde Oruç

ASLI ATEŞ KAYA

“ … Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. “  ( 2 / 183 ) emri biz Müslümanlar için orucun önemini vurgular.

İnsanlık tarihimiz kadar eskidir oruç. Sadece semavi dinlerde değil, dinlerin genelinde bu ibadetin özel bir yeri var. Mesela Budizm’de, kurtuluşa ermenin yolunun arzulardan vazgeçmekle olabileceği vurgulanır. Bunun yolu da oruç tutmaktan geçer. İlahi olmayan dinlerde orucun boyutu çok genişletilmiş, günlerce yeme içmeden kesilme, sadece az miktarda su içme şeklinde tezahürlerle kendini göstermiştir.

Felaketlerden kurtulmak için de oruca sığınılır. Nefis terbiyesiyle ilgili boyutu bütün dinlerin buluştukları nokta sanki. Bir program vesilesi ile bulunduğum atmosferin ortamı etkileyici. Konu güncel: “ Dinlerde Oruç “.

Konuşmacıların mülayim, seslerindeki etkileyici ve yumuşak ton yüreklerinden yükselen nidayı bizlere kadar ulaştırıyor.

Daha program başlamadan, paylaşımlar başlıyor. Herkes kendi dinindeki orucu anlatıyor. İlk etapta dinleyiciler kadar konuşmacılar da şaşkın ve bir o kadar meraklı. Kitabi bilgilerin yanında sözel tanıklıkların heyecanı var üzerimizde.  

Davetli listesindeki isimlerden tanıdıklar o kadar az ki, yalnız hissederim telaşına kapılıyorum bir an. İlerleyen dakikalarda ise anlatımların ortak temada buluşması rahatlatıyor beni.

Altı konuşmacının beşi tam hazır, mazeretli olan ise ‘ Yahudilikte orucu ‘ anlatacak konuşmacı. Gelememiş. Müslüman, Katolik, Protestan, Ortodoks ve Alevi konuşmacılar ise büyük bir huşu içinde inançlarındaki orucu anlatıyorlar. Orucun geçmişine yolculuk yapıyoruz. Ortak tema tabii ki açlık ve his dünyamızı sarsan yanı olmalı. Ben ise oruçtaki yakınlıkları teyid etmenin ötesine o an gidemiyorum.

Orucun kilisenin üçüncü emri olduğunu öğreniyoruz mesela. Nefsani arzuların köreltilmesi ve günahların kefareti için orucun tutulduğu cümleleri sarfediliyor. Aslında perhizle aynı anlamda kullanıldığını, oruç tutulan günlerdeki yiyilemeyenlerden de anlayabiliriz. Daha çok et ve süt ürünlerinden yani hayvansal gıdalardan uzak kalmakla sınırlı. 

Günde ancak bir öğün yemek yiyebilir ve zaman olarak da, ya akşam ya da öğlen tercih edilmeliymiş.  Günün kalan kısmında da hafif bir şeyler yiyilmesi mümkün. Eğer hasta ise her türlü ilacı almasında bir sakınca yok. Yani ilaç almak da orucu bozmaz.

Oruca büyük bir önem verildiğini ve övüldüğünü belirten konuşmacılar, mezhepler arasındaki farklılıklarla da buluşturuyorlar bizleri. Özellikle süre konusunda ve günlerde farklılıklar var. Tabii kurallardaki değişiklikleri de unutmamak lazım. Katoliklerde 21 yaş ile 60 yaş arası, orucun mükellefiyet alanı. Ortodokslar için ise başlama yaşının 14 – 15 olduğu belirtiliyor. Şükran orucu ve kilise orucu dedikleri iki çeşit oruçtan söz ediliyor. Protestanların bu iki orucu tutmadıkları belirtilse de, çarşamba ve cuma gününün oruç tutmadaki önemi vurgulanıyor ısrarla. Zira Hz. İsa’nın ölümü öncesi ve esnasında çektiği acıların hatırlanması ve bunların içselleştirilmesinin yolu olarak görüldüğünden, bu iki güne denk getirilir oruç. Bu günler, Katolikler nezdinde ciddi öneme haiz. Kırk günlük oruçtan sonra ise manevi kirlerden temizlenip Paskalya’ya erişileceğine inanılır.

Alevi konuşmacıya sıra geldiğinde,  ‘ İslam dininin bir parçasıyız ve Müslümanız ‘ diyerek başladı konuşmasına. Alevilerin Hz. Hüseyin ve sevenlerinin katledilmesini kınamak için, Muharrem ayının onuncu gününden başlamak üzere 12 günü oruçlu geçirdiklerini, yaslarını diri tutmaya çalışmak için yaptıklarını ve bunun Kur’an-ı Kerim’de de yer aldığını belirterek, güne damgasını vuruyor. Faslı dinleyicinin heyecanlı bir şekilde, haklı bir serzenişle karşı çıkması, konuşmacıya zor anlar yaşatıyor.

Oruç boyunca kurban kesilmediğini, et yiyilmediğini ve su içilmediğini ama diğer sıvı içeceklerin tüketildiğini ise ilginç anektodlar olarak not alıyoruz. Onikinci günde oniki imamın anısına oniki çeşit gıdadan oluşan Aşurenin pişirilip, yiyilmesi ve dağıtılması ile Alevilerin orucu sona eriyor.

Bağlılık ve zulme karşı gelme noktasındaki ısrar, yanlışların düzeltilmesi ve eksilerin görülmesi açısından Alevilerin orucunun da ibadi ve diğer oruçlarla benzerlikleri gözler önüne serildi.   

Doğruya yönelme, hatalardan pişmanlık duyma, muhtaçların hatırlanması, nimetlerin önemine yapılan vurgular ortak temamızdı tabii. Televizyonun izlenmemesi, eğlence ve benzeri etkinliklerin yapılamaması da, oruçluyken bazı dinlerde yer alan kurallar arasında.

Dinleyicilerden bir Yahudi ile sohbet ediyoruz. Tam bilgili olmamakla beraber, farlılıklarının olduğunu, ama Hz. Musa’nın Tur Dağ’ında 40 gün 40 gece kalmasından dolayı orucu 40 gün tuttuklarını, Allah’a yaklaşmaya vesile kıldıklarını, çocukların 12 yaşından bir ay alınca oruca başladıklarını belirtiyordu. Yom Kimpur’un (Tövbe Günü) önemini vurguladı bir de. Bu günün büyük oruç günü olarak kabul edildiğini ve 25 saati geçkin bir zaman dilimine o günü yaydıkları noktasına, açıklık getirmeye çalıştı ayrıca.

Çok çeşitli biçimlerdeki orucun varlığı tartışılmaz. Hinduizm’in bir kolu olan Caynizm’de,  oruçluyken dilenmeleri gereken rahip / rahibelerin ağızlarına katı yiyecek koymaları yasak mesela. Sadece bir iki evden aldıkları yiyecekleri yiyebildikleri, bu yiyeceklerin mutlaka tahıl gıdalarından oluşması gerektiği ve tanelerinin iyice eritilmesiyle yiyeceklerin tüketilmesinin zorunluluğu kadar, orucun hiyerarşik bir uygulamayla tutulduğu da ilginç bir nokta.

Sayılı günlerde orucun farziyeti, hasta veya yolcu olanların bunu daha sonra kaza yapabilecekleri, güç yetiremeyenlerin bir fakir doyumu kadar fidye vermekle mükellef oldukları ( 2 / 184 ), önceki ümmetlere de farz kılındığı gibi bizlere de farz kılındığı gerçeği ( 2 / 183 ), Ramazan ayının Kur’an’ın indirildiği ay olduğu, bu ayı idrak edenlerin oruç tutmalarının zorunluluğu ( 2 / 185 ), oruçluyken cinsel dürtülere gem vurulması, orucun vaktinin ise beyaz iplik ile siyah ipliğin birbirinden ayırt edilmesinin yani karanlığın sona ermeye başladığı demden başlayıp akşama kadar sürdüğü ( 2 / 187 ) ile ilgili Kur’an-i emirleri,  zihnimizin bir köşesinden geçirerek ve itidalli, orta yolun, makul olanın dinimizin öğretilerinde yer aldığı gerçeğine, bir kez daha iman ederek ayrılıyoruz bulunduğumuz mekândan.

Akşamın karanlığında, tuttuğumuz orucun kabulünü dileyerek gecemizi sonlandırıyoruz.

Kabul buyur ya Rab…