Dinleme sanatında nasıl ilerlersiniz?

Dinlemek muhataba değer göstermenin ön şartıdır. M. Owen, aktif dinleyici olmanın ana hatlarını aktarıyor.

M. M. Owen / Fikir Turu

Dinleme sanatında nasıl ilerlersiniz?

Bir sohbet esnasında karşımızdakini gerçekten hakkıyla dinliyor muyuz? Yoksa, örneğin sadece bizimle ilgili olan kısımları mı duyuyoruz ya da söylenenlere verilecek cevaplarımızı mı tasarlıyoruz? Yazar M. M. Owen, Aeon internet sitesinde yayımlanan yazısında, “dinleme” konusunda kendi tecrübeleri ile psikolog Carl Rogers’ın bu konudaki çalışmalarını bir araya getirerek, “iyi dinleme”nin sadece karşımızdakine değil bize de getireceği faydaları anlatıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“(…) Dinlemeyi, hakkında söylenecek fazla bir şey olmayan otomatik bir süreç olarak değerlendiririz: Sindirimle veya göz kırpmayla aynı kategoridedir. Dinleme kavramı bir şekilde ele alınacaksa bu, profesyonel iletişim bağlamında olur. Liderler ve akıl hocalarının ustalaştığı, ancak herkesin seve seve görmezden gelebileceği bir uzmanlıktır. Bu ihmal utanç vericidir, çünkü iyi dinlemek bir tür sihirdir: Her iki taraf da yumuşar, çiçek açar ve artık daha az yalnızdırlar.

Aktif dinleme

20’nci yüzyılın en seçkin psikologlarından biri olan Carl Rogers hafife alınan bu beceriye bir isim koymuştu: ‘Aktif dinleme’. (…) Ona göre mutlaka iyi sohbeti ve iyi bir sorgulamayı içermesi gereken iyi dinleme, sahip olduğumuz en erişilebilir ve en güçlü bağlantı biçimlerinden biridir.

Eskiden sohbetten zevk alırdım. Ancak düşük, sabit bir egoizm, gerçekten zevk aldığımın aslında konuşmak olduğunu gösteriyordu. Konuşma sırası başkasına geçtiğinde, dinlemek genellikle bir angarya gibi gelebilir. Söylenen her şeyi pasif bir şekilde özümsesem de daha büyük bir parçam hayal kuruyor, bir şeyler hatırlıyor, plan yapıyor olurdu. Başkaları ne söylerse söylesin, daha iyisini söyleyebileceğime dair oldukça erkeksi bir inançla araya girme alışkanlığım vardı. Bazen, bana bir soru sorulduğunu anlamak için bir an uzaklaşıp geri dönmem gerekirdi. Şunu da anladım ki, sıram geldiğinde cevabımı şekillendirmek gibi korkunç bir alışkanlığım vardı; aslında yanıt vereceğim şeyi sadece yarı dinler haldeydim.

Bu durumun istisnalarının, kişisel menfaatlerin söz konusu olduğu durumlar olduğunu görmeye başladım. Konu ben ya da benim için faydalı olabilecek bir materyal olduğunda, dikkatim otomatik olarak keskinleşiyordu. Bir sınavda başarılı olmak veya biraz para kazanmak için hangi adımları atmam gerektiğini açıklayan birini dinlemek çok kolaydı. Özellikle kendimi şanslı ya da üstün hissettiren türden dedikoduları dinlemek kolaydı. Haklı olmak için yanıp tutuştuğum konulardaki tartışmaları dinlemek kolaydı. Çekici kadınları dinlemek kolaydı.” (…)

Yazar, kötü dinlemenin verdiği en büyük zararın, çevremizdeki insanlara onları umursamadığımızı ya da sadece ürkek bir şekilde önemsediğimizi göstermesi olduğunu söylüyor: “Böylece insanlar açılmaktan, tavsiye istemekten ya da gerçekten yüce gönüllü olduğuna inandığımız insanlara güvendiğimiz gibi size güvenmekten çekinirler. (…)

Rogers’a göre aktif dinleme, büyümenin koşullarını yaratmak için gerekliydi. Karşımızdakinin daha az yalnız, daha az sıkışmış ve kendini daha iyi kavrama kabiliyetine sahip hissetmesini sağlamanın temel bileşenlerinden biriydi.

Rogers, dinlemenin temel zorluğunun şu olduğunu savunuyordu: Bilinçler birbirinden yalıtılmış haldedir ve aralarında bilişsel gürültü çalılıkları vardır. Gürültüyü kesmek çaba gerektirir. İyi dinlemek ‘konuşanın içine girmemizi, onun bakış açısından bize ilettiği şeyi tam olarak kavramamızı gerektirir.’ Bu empatik sıçrama gerçek bir çabadır. Başkasının bakış açısını yargılamak, analiz etmek, kategorize etmek çok daha kolaydır. Onu zihinsel bir kostüm gibi giymek ise çok zordur. (…)

Rogers’ın da işaret ettiği eski zihinsel bloklarımdan biri de, konuştuğum herkesin muhtemelen benden daha aptal olduğu içgüdüsüydü. Bu kibir, herhangi bir dinleme girişimi için korkunçtur. Rogers’ın da ileri sürdüğü üzere: ‘Bir kişinin potansiyel değerine gerçekten saygı duyan bir ruh sergileyene kadar, iyi dinleyici olmayacağız’. Eskiden düzeltebileceğim ya da küçümseyebileceğim şeyler için şahin gibi beklerdim. Bu kişinin hatalı olduğuna ve yanlış hissettirebileceğine dair ipuçları arardım. Ancak Rogers, iyi dinlemek için ‘ne eleştirel, değerlendirici ne de ahlakçı bir iklim yaratmalıyız’ diyor. (…)

Önce kendini dinlemek

İyi dinlememenin büyük kısmı öz denetim eksikliğinden kaynaklanır. Bizi başkaları canlandırır, çağrışımlar yaptırır, fikirleri bizi dürter. (…) Bu yüzden Rogers, öğrenilmesi gereken ilk becerilerden birinin müdahale etmemek olduğunu söylüyor. Sabır. ‘Kendini dinlemek, başkalarını dinlemek için bir ön koşuldur’ diyor (…) Bugün, sohbet ederken kendime sürekli şunu hatırlatmaya çalışıyorum: Sadece tepki ver, sadece davet edildiğinde veya açıkça kabul edildiğinde müdahale et. Bu, pratik gerektirir, muhtemelen de sonsuz bir pratik.”

Yazar, müdahale ettiğimizde, konuşmanın odağını kendimize geri çekmeye yönelik her daim mevcut olan dürtüye direnmemiz gerektiğini söylüyor: (…) “İyi dinlemek, geri adım atmaktır, odağı başkasında tutmaktır.

Bu yaklaşıma dair Rogers’ın kariyerinden alınan en güzel örnek, onun İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşadığı tecrübedir. ABD Hava Kuvvetleri Rogers’tan moralleri düşük görünen topçuların psikolojik sağlıklarını değerlendirmesini ister. Rogers, sabırlı, yargılayıcı olmayan ve nazikçe bir tutumla, topçuların başlıca şikâyetlerinden birini dışa vurmadığını keşfeder: Sivillere öfkelidirler. Memleketine dönüp bir futbol maçına katılan pilot, ‘Bütün bu hayat, neşe ve lüks insanı çok kızdırıyor’ der. Rogers, herhangi bir sert müdahale veya bakış açılarında herhangi bir değişiklik önermez. Erkeklerin öfkeleri konusunda dürüst olmalarına ve bunu utanmadan açıkça ifade etmelerine olanak tanınmasını tavsiye eder. Rogers, muhataplarının işe sadece onları dinleyerek başlamaları gerektiğini söyler; ne kadar sürerse sürsün, ta ki yüklerinden kurtulana kadar. Ancak ondan sonra karşılık vermelilerdir.

İyi dinlemek emek ister

Meditasyon yapmak gibi, bu şekilde dinlemek de emek ister. Profesyonel beklentinin olmadığı durumlarda terapi odası dışında daha fazla çalışma gerektirebilir. Her zaman, neredeyse hepimizin iç monoloğu çalışır ve beynimizden dilimize dökülmek için can atar. Akışı durdurmak niyet gerektirir. Bu gereklidir, çünkü olumlu olduğunu düşündüğümüz bir müdahale bile benmerkezci olabilir. Bunu hissetmeyebiliriz diyor Rogers, ancak tipik olarak, yorumumuzu veya girdimizi sunduğumuzda, ‘genellikle dünyayı belirli şekillerde görmek için kendi ihtiyaçlarımıza cevap veriyoruzdur’. Kendimi bir dinleyici olarak ilk gözlemlemeye başladığımda, insanların cümlelerini bitirmesine izin vermenin ne kadar zor olduğunu fark etmiştim. Sonsuz bir sabırsızlık dalgası beni kendine çekiyordu. Aslında hiç de soru olmayan, soru kılığına girmiş fikir dayatmalarının cazibesine kapıldığımı gördüm. En iyi yol sessiz kalmak, beklemekti.

Aktif dinleyicinin işi basitçe orada olmaktır, ‘insanlar için veya onlar hakkında düşünmek yerine onlarla birlikte düşünmeye’ odaklanmaktır. Bu düşünme, Rogers’ın ‘toplam anlam’ dediği şeyi dinlemeyi gerektirir. Bu hem söylediklerinin içeriğini hem de ‘bu içeriğin altında yatan duygu veya tutumu’ kaydetmek anlamına gelir. Çoğu zaman his, ifade edilen gerçek şeydir ve içerik bir tür vantrilok kuklasıdır. Bu hissi yakalamak için gerçek konsantrasyon lazımdır; özellikle de tereddüt, mırıldanma, duruş değişiklikleri gibi sözsüz ipuçlarını yakalamak çok önemlidir. (…)

Kendi deneyimleriniz üzerine düşündüğünüzde sizi sevdiğini hissettiğiniz insanlarla, söylediklerinizi gerçekten dinleyen insanlar arasında büyük olasılıkla doğrudan bir ilişki bulacaksınız. Bize hiçbir şey sormayan insanlar, uzaklaştığımız insanlardır. Bizden yeni şeyler çıkaracak kadar çok dinleyen, söylemediğimiz şeyleri bile duyanlar, ömür boyu tutunduklarımızdır. (…)

Başkalarını gerçekten dinlemek mantıksız bir cömertlik eylemi olabilir. İnsanlar dikkatinizi yiyip bitirecek; aynı ilgiyi tekrar size çevirmeleri saatler veya yıllar alabilecektir. Bazen dinlemeniz yeni bir şeyler ortaya çıkaracak, onları bir yere ulaştıracaktır. Bazen karşınızdaki kişi de cömertliğiyle karşılık verir ve karşılıklılık güçlü olur. Ama çoğu zaman böyle olmaz. İnsanlar çabalarınız için teşekkür etmek şöyle dursun, bunu nadiren fark edeceklerdir. Yine de insanlar bu cömert ilgiyi hak eder.

Keşfedilmeye açık bir dünya

Aktif dinleme saf fedakârlık değildir. İyi dinlemek, Rogers’ın dediği gibi, ‘büyüme deneyimi’dir. Başkalarından en iyisini almamızı sağlar. İnsanlar derinden hissetmişler ve büyüleyici hayatlar yaşamışlardır ve bizi başka türlü asla bilemeyeceğimiz dünyalara kabul edebilirler. Gerçekten dinlersek, kendi zekâmızı, duygusal yelpazemizi genişletir ve dünyanın keşfedilmeye açık olduğunu hissederiz. Aktif dinleme, başkalarına karşı bir nezakettir, ancak Rogers’ın her zaman vurguladığı gibi, aynı zamanda kendimize de bir armağandır.

Rogers, 1960’ların karşı kültürünün bir kahramanıydı. Onların ütopik psişik özgürleşme hayallerine ve engelsiz iletişime hayrandı. Onu eleştirenler, ona zihnin Pollyanna’sı adını taktılar; empati ve dinleme gibi basit müdahalelerin insanlarda dönüşümü tetikleyebileceğine inandığı için saf olduğunu düşündüler.

Rogers’ın bu türden değerlendirilmesine katılmaya meyilli olanlar muhtemelen olayı abarttığımı düşüneceklerdir. Bir sevgi olarak dinlemek mi? Manevi bir pratik olarak dinlemek mi? Ama kendi hayatımda, dinlemeye yönelik yenilenmiş bir yaklaşım, başkalarıyla olan ilişkimi geliştirdi ve artık dinlemenin yeterince tartışılmadığına inanıyorum ve bunu çok saçma buluyorum.

İyi dinleme karmaşıktır, inceliklidir, kaygandır; ama aynı zamanda tam buradadır, içimizde yaşar ve her gün onun üzerinde çalışabiliriz. Etiğin ve felsefenin pek çok soyutlamasından farklı olarak, dinlememiz her gün bilenmek için oradadır. Bir kas gibi eğitilebilir. Bir akıl gibi test edilebilir. Aynı anda hem kendi büyümemizi hem de başkalarının büyümesini teşvik edebilir. Beyinler diğer beyinlerden öğrenir ve iyi dinlemek bir yol çizmenin, bir kanal açmanın en basit yoludur. Gerçekten dinlemeye çalışmaya başlayana kadar, başkalarının gerçekten okumak istediği kitapları yazamamamın bir tesadüf olmadığını düşünüyorum. (…)”


M.M. Owen’in Aeon internet sitesinde yayımlanan “The art of listening” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından Fikir Turu için çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır.

Çeviri Haberleri

Amsterdam'daki saldırının Yahudilikle ve antisemitizmle alakası yok!
Trump'ın gelişi Filistin meselesinde neyi değiştirecek?
Trump neyi başararak seçimleri kazandı?
Demokrat Parti neden kaybetti?
10 yaşındaki Raşa'nın vasiyeti: Lütfen benim için ağlamayın...