Dini Söylemin Popülerleşmesi ve İçeriksizleşmesi

Taha Kılınç, Mısırlı ünlü tele-vaiz Amr Hâlid örneğinden yola çıkarak popülerleşme arayışı ve bağımlılığının dini söylemi nasıl basitleştirip, kirli siyasi ya da medyatik hedefler için bir araç haline getirildiğine değiniyor.

Tele-Vaiz

Taha Kılınç / Yeni Şafak

“Sosyal medya sayfamda benimle birlikte bulunan bütün erkek ve bayanlardan razı ol Yarabbi! Sayfamda mevcut bütün erkek ve bayanları seviyorum, sen de şahit ol Yarabbi! Onların dualarına icabet eyle! Şu anda sayfama yorum yazıp dua isteyen herkesin dualarını kabul buyur!”

Mısırlı ünlü tele-vaiz ve hatip Amr Hâlid, hac sırasında görüntülü kaydedip sosyal medya hesaplarından yayınladığı bu dua ile epey gündem oldu. Sadece duanın ilginç içeriği değil, Hâlid’in dua ederken yaptığı teatral hareketler, kısık gözle kameraya attığı kaçamak bakışlar ve ağlarcasına çıkardığı inleme sesleri de yüz binlerce kişi tarafından eleştiriyle karışık alayların konusu haline geldi. Dua öylesine büyük bir tartışma yarattı ki, Hâlid, kendisini savunduğu yeni bir video daha yayınlamak durumunda kaldı.

Twitter, Instagram, Facebook ve Youtube kanallarında toplam 30 milyondan fazla takipçisi bulunan Amr Hâlid, Arap dünyasının en çok izlenen isimlerinden biri. Herhangi bir dinî eğitim almamış olmasına rağmen (asıl mesleği muhasebecilik), 1990’ların sonundan itibaren, önce Mısır’daki bazı spor kulüplerinde ardından da camilerde dinî içerikli sohbetlere başlayan Hâlid, televizyon ve internetin de yardımıyla, kısa sürede geniş kitlelere ulaşmayı başardı. Profesyonel sporcu kişiliği, sıklıkla insanların arasına karışıp futbol maçlarına gitmesi ve halk Arapçası konuşması gibi nedenlerle, Arap dünyasının her kesimiyle kolayca diyalog kurdu.

1967 doğumlu olan Amr Hâlid’in yıldızı, 11 Eylül 2001 saldırılarının Arap dünyasında meydana getirdiği afallamanın ardından iyice parladı. ABD yönetiminin ve Batı medyasının pompaladığı “terörist Müslümanlar” imajının yıkılması çalışmaları çerçevesinde kendi kendisine rol biçen Hâlid, sakalsız ve ‘modern’ görünüşüyle ‘mutedil’ İslâm’ı anlatmaya soyundu. Vaaz ve sohbetleri elden ele, dilden dile dolaşmaya başladı. Hayranları arasına Ürdün Kraliçesi Rânia bile katıldı. Çok sayıda Mısırlı sanatçı, sporcu ve ünlü, Amr Hâlid’in sohbetleri sayesinde namaza başladı, tesettüre girdi. Tüm bu gelişmelerle birlikte, sohbet ve vaazlarındaki İslâmî yorumların yanlışlığıyla ilgili, Hâlid’e çok sayıda eleştiri de yapıldı. Kendisine yönelik reddiyeler kaleme alındı, Kur’ân ve Sünnet’teki bazı hususları eksik aktardığı ya da fazla geniş yorumladığı dile getirildi.

Bu arada şöhretinin sınırları Batı ülkelerine de uzanan Amr Hâlid, yabancı gazete ve dergilere verdiği röportajlarda kendi bakış açısına göre ‘doğru İslâm’ı anlattı, İslâm’la terörün birbiriyle neden uyuşmayacağını izah etti, bol bol alkış aldı. 2010’da İngiltere’ye giden Hâlid, Galler Üniversitesi’nde yaptığı “İslâm ve Batı ile birlikte yaşam” adlı teziyle doktor oldu.

2010’un son haftalarında Tunus’ta başlayan, ardından da Mısır’a ve diğer ülkelere yayılan ‘Arap Baharı’ ayaklanmaları, birçok ünlü aktivist gibi Amr Hâlid’in de gündemindeydi. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle birlikte ülkeye dönen Hâlid, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın iktidarda kaldığı kısa dönem boyunca sessizliğe büründü.

3 Temmuz 2013 askeri darbesinin ardından, Mısır’ın başkenti Kahire’deki Râbia ve Nahda meydanlarında darbe karşıtlarının yaptığı protesto gösterileri ve oturma eylemleri sürerken, Mısır Savunma Bakanlığı’nın yayınladığı bir video, izleyenlere büyük şok yaşattı. Bakanlık bünyesindeki Manevi İşler İdaresi Başkanlığı’nın hazırlattığı kayıtta, iki din adamı, askerlerin göstericilere müdahalesinin İslâmi açıdan caiz, hatta gerekli olduğunu söylüyordu. Bunlardan biri dönemin Mısır Vakıflar Bakan Yardımcısı Sâlim Abdulcelil iken, diğeri Amr Hâlid’di. Hâlid, Mısır ordusunun askerlerine çağrıda bulunarak, üstlerine ve ülke yöneticilere itaat etmelerini ve bozguncuların kökünü kazımalarını söylüyordu. (Râbia Meydanı’nda binlerce insanın öldürülmesinin ardından, Hâlid, “Ben aslında orada ordunun Sina’daki operasyonlarına destek vermiştim” demek durumunda kalacaktı.)

Böylece safını belli eden ve darbeci askerlerin tarafında yer alan Amr Hâlid, hacdaki son paylaşımlarıyla da, kendisine “şöhret ve mevki peşinde koşan popülist tele-vaiz” yakıştırmasında bulunanların eline yeni kozlar vermiş oldu.

Çok da uzun olmayan bir zaman önce “Kitlelere İslâm’ı sevdiren, güler yüzlü hatip ve davetçi” olarak anılan, “en etkili isimler” listelerinden inmeyen Amr Hâlid’in düştüğü son durum, hem davetçilerin sosyal medyayla imtihanı hem de din adamı-siyasetçi ilişkileri açısından büyük ibretler içeriyor. Farklı ülkelerden farklı isimler için de benzer durumlar söz konusu bugün. Maalesef -aralarında Türkiye’nin de bulunduğu- bu ülkelerde Amr Hâlid’in ortaya koyduğu ibretin örnekleri bol bol mevcut.

Çizgisini hiç bozmayan, sosyal medya ve siyaset kurumuyla ilişkilerinde belli bir seviyeyi hep koruyan, içinde yaşadığı toplumun ihtiyaçlarına cevap verirken İslâm’ın ana ilkelerinden de tavize sapmayan davetçi ve tebliğciler ise gittikçe azalıyor. “Modern dünyada dinî tebliğin usulü ve üslubu” başlığına kafa yormak gerekiyor artık. Kürsülerden ve minberlerden İslâm adına konuşan kişilerin zikzaklarından başı dönen kitleler, dinin kendisinden de soğumaya başlıyor çünkü.

Yorum Analiz Haberleri

İşgal edilen zihinler
AK Parti ve MHP’nin gençlik teşkilatları Filistin davasının neresinde?
Metalaşan değerler ve ahlaki çözülme
İslam düşmanları neden Müslüman mezarlığına defnediliyor?
Geçmişimiz ve unutma sorunu