Musa Üzer’in konuşmasında öne çıkan vurgular:
Ahlakın şimdiye kadar yapılmış pek çok tanımı var. Ayetlerden ve rivayetlerden, İslam tarihinden örnekler vererek bir müslümanın niye ahlaklı olması gerektiği konusu defalarca ve ayrıntılı bir şekilde işlenmiş. Ama bu durum genel olarak pek çok durumda artık insanları fazla etkilemiyor.
Ahlak, müminlerin yitiğidir.
Ahlak, fonksiyonel olmayan bir biçimde anlatılmış. Kant gibi modern dönem filozofların ahlak üzerine yazıp çizdikleri daha ilgi çekici bir biçimde işlendiği ve anlatıldığı için çok cazip hale gelmiş.
Kur'an'da kelime olarak hiçbir yerde ahlak geçmez ama bütün kitap bir ahlak tasavvuru, sistematiği, inşası verir insana.
Ahlak yaradılıştır, 'hulk' kökünden gelir ve bütün bir mevcudat bir ahlak üzerine yaratılmıştır.
Bütün yaratılmışlar, nasıl yaratılmışlarsa o şekilde bir yaşantı sürerler. Bu mevcudatı bozan yegane varlık insandır. Yine de burada müslümanlar, ayrı bir perspektif ortaya koyuyorlar. Biz, yaratılış fıtratımıza uygun ve uyumlu yaşamaya az ya da çok çaba ve gayret gösteriyoruz. Dolayısıyla müslüman, insanoğlunun bozduğu bu düzeni tekrar ıslah etmeye çalışır. Hilafet ve imar/ıslah görevi budur aslında.
Yunan ve Orta Çağ ile İslam felsefesinde siyaset ve ahlak, farklı ontolojiler gibi işlenmiş.
Bir müslüman ahlakı asla dışsallaştıramaz, inkar edemez. Bu ahlakı içselleştirip bununla yeryüzüne bakarsa, kendisini alt edecek bir güç kalmaz. Hayatın sosyal, siyasal, sanatsal, kültürel, sportif her alanında sünepelik, siliklik, mıymıntılık gibi özgüven yoksunu durumların elinden kurtulur.
Modern dönemi çok daha fazla analiz edip onunla hesaplaşmalıyız; sadece İslam değil, insanlık adına da. Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar dinden arındırılmış bir hayat tasavvuru ve inşası dayatılıyor. Yani ahlaktan arındırılmış bir siyaset inşa edilmesi durumu söz konusu.
Modern dönemin başat argümanı olan hakikatin rasyonel akılla elde edileceği savı; kilise, papa, teokratik siyaset ile hesaplaşa hesaplaşa uygulandı.
Makyavel'in Hükümdar/Prens isimli kitabı çok önemli bir örnektir:
- Bir hükümdar devleti elinde tutmak için sık sık dine, insanlığa, verdiği söze karşı durabilir.
- Merhametli gözükmek ama gerektiğinde merhametli olmamak
- Cömert olmak yerine cömert görünmek önemli
Devletin çıkarının ilk ve asıl önemli unsur olarak görülmesi ile birlikte, tarihte ve günümüzde devrimlerin geldiği hal ortadadır.
Siyaset dinden ve ahlaktan arındırılmıştır.
Ekonomi de öyle.
Sanat da aynı halt. "Sanat, sanat içindir" anlayışı aslında kural tanımazlığın yansımasıdır.
Spor desen öyle.
Baumann, herkesin dürüst siyasetçi arayışında olduğu halde kimsenin o siyasal evrenin dürüstlüğünü sorgulamadığını ifade ederken, kimi basit ve yerel çözümlerle asıl düzelmesi gerekenin değişmeyeceğini vuruluyordu aslında.
Modern durumu halledemeden, post-modern dönem ile başbaşa kaldık.
Post-modernlikte ahlak çok daha girift. Modernlikte hayatı kategorilere bölerek sistemi inşa etmişlerdi. Sonradan abarttıklarını fark edip ahlak konusunda "dinin iktidarındaki zamanlardaki gibi" baskı olduğunu söylediler. Ahlakın tamamen yanılsama olduğunu; bunun tarihsel süreçte kişinin kendi anlamlandırması ile halledebileceğini ifade ettiler. Yani "herkesin doğrusu kendine" olmuş oldu.
Tüm bunların ışığında, post-modernizmin panzehirinin Asr Suresi olduğunu ifade edebiliriz.
***
Program, soru - cevap ve katkılar bölümünün ardından sona erdi.