Dindarlar

Ahmet Altan

Ben, bu ülkenin kaderini belirlemekte dindarların rolünün çok önemli olduğuna inanıyorum.

Onların tercihleri Türkiye’nin de rotasını çizecek.

Ne yazık ki dindarların kesinkes belli tercihleri yok.

Dahası, onların neyi tercih edeceğini bize söyleyebilecek belirli “ölçüleri” de yok.

Bu beni çok şaşırtıyor aslında.

Çünkü dindarların, “ahlakla, hakkaniyetle, adaletle” ilgili çok kesin ilkelere sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum.

Ama her zaman öyle olmuyor.

Bakın, 28 Şubat, dindarları hedef aldı ve onları çok hırpaladı.

Buna haklı olarak kızdılar.

“Devlet” denilen örgüt, kendi vatandaşlarının önemli bir kısmını “kuşkulu” sayıp onların haklarını gasp ediyordu.

Bugün iktidarda “dindarlığı” kuvvetli bir parti var.

AKP, dindarları önemli ölçüde temsil ediyor.

Peki, dindarlığını göstermekten memnun olan bu parti, hakkaniyetli, adaletli, vicdanlı davranıyor mu?

28 Şubat darbesini yiyen insanlar, başkalarının hakkına sahip çıkıyor mu?

Adı lazım değil, AKP’li bir Meclis Başkanı var.

Çok haksız yere, yasaları dibine kadar zorlayarak “savcılığa ifadeye” çağrılan DTP’li milletvekilleri için ne dedi bu “dindar partinin” Meclis Başkanı?

“Polis gelir onları alır” dedi.

28 Şubat’ta “asker” gelip “dindarları” almıştı.

Şimdi de polis gelip “Kürtleri” alacak.

Meclis Başkanı, ne hukuka, ne demokrasiye, ne de başkanlığını yaptığı Parlamento’ya sahip çıkıyor.

Sahip çıktığı tek şey kendi güvenliği, makamı, huzuru; başka bir şeye aldırmıyor.

“Devletle ve askerle” iyi geçinsin yeter.

Kendisinden olmayanı polise teslim ediyor.

Peki, bir sorun kendinize.

Savcılığa çağrılanlar AKP’li milletvekilleri olsaydı, Meclis Başkanı aynı rahatlıkla “polis gelir onları alır” der miydi, diyebilir miydi?

Peki, şunu da sorun.

Eğer Meclis Başkanı, AKP’li milletvekilleri için “polis gelir alır” deseydi, o AKP’nin milletvekilleri, yöneticileri ve başkanı ne yapardı?

Bir de şunu sorun.

Meclis Başkanı, halkın oylarıyla seçilmiş Kürt milletvekilleri için bunu söylediğinde AKP ne yaptı?

Hiçbir şey.

Bu, hakka, adalete, vicdana uyuyor mu?

Belki ben “dini ve dindarlığı” çok abartıyorum.

“Dışardan” baktığım için bana öyle ışıklı ve güven verici gözüküyor.

Dindarların, müşfik, adil, mütevekkil, hakşinas olduklarını sanıyorum.

Ama ben “din ve dindarlık” adına sahneye çıkanların çoğunda bu özellikleri görmedim.

Ya onlar gerçek dindar değil ya da ben dindarlığın ne olduğunu hiç bilmiyorum.

Burada önemli olan, “gadre” uğrayanların Kürt olması değil.

Burada önemli olan, “gadre” uğrayanların, dindarların kendilerinden saymadıkları birileri olması.

Aynı rahatlıkla solcuları, demokratları, liberalleri de “polise” teslim edebilirlerdi.

Zaman zaman ediyorlar da zaten.

Bu, sizce dindarlar için övünülecek bir şey mi?

Neden biz bu ülkede dinin ve dindarlığın adaletine hiç tanık olmuyoruz?

Ben, dindar değilim ama dine ve dindarlığa çok önem veren, dinin toplumun en önemli kültür direklerinden biri olduğuna inanan biriyim.

Benim görebildiğim kadarıyla, “ben dindarım” diye sahneye çıkanların çoğu bu direği acımasızca kırıyor.

Bunun çok örnekleri var.

Geçen gün, “dindar” bir gazetede, ünlü bir gazetecinin eşiyle ilgili bir haber gördüm.

İnsanların eşleri, aileleri, yakınları, çocukları hakkında haber yapılır mı?

Dindarlığın “mahremi”, “edebi” yok mu?

Sana benzemeyenler yaptıysa, sen de yapmak zorunda mısın?

O zaman, onlardan farkın ne?

Öfke ve intikam isteği, insanın kendi inançlarının emirlerini unutmasına yol açabilir mi?

Sen kendin “dindar” olduğun için devletin hışmına uğrayacaksın...

Sonra kalkıp aynı “hışımla” başkalarına saldıracaksın.

Üstelik de bunu bazen, Meclis Başkanı örneğinde olduğu gibi, sana zulmeden devleti arkana alarak yapacaksın.

Buna dindarlık mı diyorsunuz?

Eğer dindarlar, sadece dindarların hakkını gözeten, kendileri kadar dindar olmayan herkesi devletle birlikte ezen bir anlayışı benimserse...

Eğer dindarlar, “kavmiyetçilik” adına “beşere” arkasını dönerse...

Eğer dindarlar, kendileri zulmün pençesinde ezilirken, o pençenin başkalarını ezmesini alkışlarsa...

Bu ülke kolay kolay özgürlüğe ve mutluluğa ulaşamaz.

“Dindarların” bir gün iktidarı tümüyle ele geçirip “şeriatı” ilan ederek, kendilerinden olmayanları ezeceklerine inanan çok insan var bu toplumda.

Onlar, bence, bu ülkede “dindarlar” çok olduğu için düşünmüyorlar bunu.

Gerçek dindarlar “çok az” olduğu için böyle ürkütücü bir korku yayılıyor.

“Dine, hakkaniyete, vicdana, adalete, merhamete” sahip gerçek dindarların sayısı çok olsaydı kimse dinden korkmaz...

Meclis Başkanı da “kendisinden olmayanları” bu kadar rahat polise teslim etmezdi.

TARAF